Geçen haftalarda sanatın ne işe yaradığı ve seri üretimi konularını incelemiştim. Bu hafta ise sanatın henüz zanaat olduğu, yani temel amacının işe yararlık olduğu zamanlara döneceğiz.
Bahsini ettiğim devirde, yani sanayi devrimi öncesinde, gündelik hayatımızın emtiası bugün romantize edilen el emeği ile üretilirdi. Ürünlerin standardı genellikle şehirlerin yönetiminde söz sahibi olan, bir tür orta sınıf örgütlenmesi diyebileceğimiz loncalar tarafından belirlenirdi. Her ne kadar belli bir standart olsa da bu ürünlerin her biri yapan esnafa göre değiştiği gibi aynı esnaf aynı ürünü iki kere dahi üretemezdi. Zira örneğin her ayakkabı, belli bir kendine has olma hali taşımak zorundaydı.
Giuseppe Tornatore’nin En İyi Teklif (2013) filminde Geoffrey Rush’ın canlandırdığı başrol karakter bir müzayedeci ve sanat gurmesidir. Neyin “sahte” olduğunu şıp diye anlar ve becerisinin sırrını “her sahtekar ister istemez kopya ettiği esere kendine ait, otantik bir şey katar, ben o otantik olanı yakalarım” şeklinde açıklar. Yani elle yapılan bir eserin, mukallitinin izini ister istemez taşıması mukadderdir.
Zanaat ve sanatın böylesine akraba olduğu pre-endüstriyel çağda sanatçılığın sınırları neredeyse üretimle ilgili her sektörü kapsayacak kadar genişti. Ama sanatın amaçsızlığı, daha doğrusu kendi kendinin amacı olması böyle bir koşulda mümkün değildi. Estetik zevk uyandırmak sanatçının işlerinden sadece biriydi. Ancak bir terzi her şeyden önce giyilebilir, müşterinin bedenine oturan bir elbise dikmek zorundaydı. Elbisenin güzelliği ancak ikincil bir değer olabilirdi.
İşimize yarayan şeylerin kahir ekseriyetinin fabrikalarda organize sanayi süreci neticesinde, mekanik bir işbölümüyle raflara taşındığı modern çağımızda ise sanatın değeri estetik olmak ve daha da önemlisi tek olmak ile özdeş hale geldi. Sanayi devrimi bunun ilk adımlarını attı ve ondokuzuncu yüzyıl burjuvasının renkli “sanat için sanat”ı kendini fabrikalardan boşalan alanda, sanayileşmiş alemin sisinden ve griliğinden uzakta bir sit alanı misali çitlerle çevirdi. Sanat ve zanaat tabiricaizse boşanmış oldu.
Fotoğraftan başlayarak film ve videonun devreye girmesiyle beraber bu anlaşmalı boşanmanın şartları, teknolojinin sanata müdahalesiyle yeniden gözden geçirilmek zorunda kaldı. Bu kavganın veya nikah tazelemenin hikayesini geçtiğimiz hafta anlatmıştım. Gelecek hafta son yazılarımın bir hülasasını geçerek meselenin tablo tahrip etmeye nerede bağlandığını açıklığa kavuşturmaya çalışacağım.