ABD ve Avrupa ilişkileri büyük bir dönemeçte..

Prof. Dr. Sait Yılmaz

II. Dünya Savaşı’ndan beri Avrupa, jeopolitik ve strateji işini ABD’ye bırakmıştı. AB’nin askeri kaynaklara büyük yatırım yapması ve Avrupa’ya özel bir realist düşünce ve güç çalışmaları konusunda Rönesans ihtiyacı var. ABD ile ters düşmelerinin altında da bu, yani realizmden uzaklaşmaları bulunmaktadır. Daha çok Brüksel’de olan ciddi düşünce merkezleri şimdiye kadar bu çalışmalarda çok az bir başarı sağladılar çünkü daha çok Avrupa’nın teknik süreçlerinin hizmetindeler. Avrupalı düşünce merkezlerine gelen kamu fonları yetersiz ve siyasi olarak dikte edilen idealist sonuçları üretiyorlar. Londra ve Paris hariç çoğu Avrupalı lider, jeopolitik analizleri ve askeri harcamaya yol açacak projeleri sevmiyorlar. Sonuç olarak Avrupa, özellikle de ABD ile çıkarlarının ayrışmaya başladığı bir dönemde, idealizmini bir tür realizm ile birleştirmediği sürece geleceği iyi olmayacak. NATO çok önemli değişimlerin ortasında iken ABD ve Avrupa arasındaki ilişkiler, Trump ile kırılma noktasına geldi. Görünen ABD, NATO’yu siper yapmaktan ziyade daha seçici işbirlikleri ile Güney Asya ekseninde maliyet-etkin bir strateji izlemeye başlıyor ve stratejik müttefik olarak kendine Fransa’yı seçti. Balkanlarda ise Ruslar, Türkler ve Yunanlılardan sonra Avusturya da güç oyununa katılıyor

    ABD ve Avrupa ilişkilerinin panoraması..

Avrupa’da her seçimde sağ, yabancı düşmanı ve birlik karşıtı partiler gittikçe gelişiyor. Avrupa Birliği için en büyük tehdit popülist partilerden çok ülke liderlerinin etkisizliği ve hareketsizliğidir. Bu liderler böyle davranmaya devam ettikçe ayrışma artacak ve birlik dağılmasa da farklı jeopolitik hedefleri olan çeşitli ülke grupları ortaya çıkacaktır. Bu gruplardan birinin sanayi, para ve mali olarak aynı kültüre sahip olan Almanya başkanlığında Hollanda, Polonya, Çekya, Slovakya ve bazı İskandinav ülkelerini bir araya getirmesi bekleniyor. Fransa ise Almanya’nın peşinden gitmek yerine jeopolitik nedenlerle kendi grubu kurmak veya yalnız yürümek niyetinde ve eğer sağcı Le Pen iktidara gelirse bu ihtimal çok daha kuvvetli gözüküyor. İspanya, Almanya grubu içinde yer almayı denemek isterken, İtalya ise Fransa ve İspanya ile bir grup kurmayı hedefliyor. Herhangi bir gruba istenmeyen ülkeler ise Portekiz ve Yunanistan. Askeri alanda sağlanamayan entegrasyon için şimdi de uzun vadeli olarak Avrupa Ordusu hedefi ortaya çıktı. 13 Kasım 2017’de 23 Avrupa Birliği (İngiltere, Danimarka, İrlanda Malta ve Portekiz katılmadı) ülkesi müşterek bir Avrupa Ordusu kurmak için bir deklarasyon imzaladı. Ordunun kurulması NATO’ya olan inancı büyük ölçüde sarsılan Almanya’nın öncülüğünde olacak. Ancak, 3 bin kişilik ordusu olan Karadağ’ın NATO’ya davet edilmesinin gülünçlüğüne kimse itiraz etmedi.

Atlantik’in iki yakasında ticaret savaşı çoktan başlamış durumda. ABD’yi ziyaret eden Fransa Başkanı Macron, Trans-Atlantik Birliği’nin Çin üzerindeki muhtemel etkisini öne sürse de Trump’ın umurunda olmadı. Trump’ın çelik ve alüminyum ticaretine getirdiği tek taraflı gümrük zamları Avrupa’yı en çok da Almanya’yı vuruyor. İronik olan Trans-Atlantik Anlaşması’nın kadük olmasından sonra dizginleri serbest kalan Fransa ve Almanya’nın ABD ambargo kararlarına artık rağmen Rusya ve İran’a daha fazla yakınlaşmakta olması. Trump’ın İran ile nükleer anlaşmadan çekilmesi, Irak Savaşı’ndan beri Atlantik’in iki yakasında en büyük çatlağı oluşturdu. Avrupalıların Trump ile İran konusunda karşı cephede olmalarının iki nedeni var; kararların ABD tarafından tek taraflı alınması yani Avrupalılara sorulmaması ve ABD’deki Cumhuriyetçilerin bile bu kararlara muhalif olması. Hem Merkel hem de Macron, Çin ve Rusya ile İran konusunda işbirliğini geliştirmeyi görüştüler. Washington’ın tek taraflı ve müttefiklerinin çıkarlarını gözetmeyen kararları, ABD’yi gittikçe yalnız bırakmaya ve Avrupa’yı Pekin ve Moskova’ya itmeye devam ediyor. Böylece aslında Trump, ABD’ye daha çok zarar verirken, stratejik gruplanmalar değişiyor. Atlantik’in iki yakası artık rakip hale geliyor ve Avrupa, bağımsız hareket etmeye başlıyor.

    ABD-Fransız işbirliğinde yeni jeostratejik vizyon..

İngiltere, AB’den çıktıktan sonra iç siyasi kaosa girdi ve dış politikasını uzun vadeli olarak yeniden kurgulamakla meşgul. İngilizlerin AB içindeki Truva atı rolü bitince, artık ABD tarafından da çok önemli görülmüyor. İngiltere, kendine yeni ortaklar arıyor. İngiliz Milletler Topluluğu’nun eski üyelerine ilave olarak kendine Rusya, Çin, Hindistan ve Türkiye’yi stratejik işbirliği için aday seçmiş durumda. Obama döneminde ABD ile yarışa giren Almanya da Trump tarafından ideolojik ve ekonomik olarak farklı görülüyor. Üstelik Rusya ile enerji hatları bağları, Baltık ve Karadeniz politikaları nedeni ile Amerikalılar tarafından güvenilir bir müttefik sayılmıyor. Kısaca, İngiltere ve Almanya’nın yerini Macron’un Fransası aldı. Fransa, hem kıtasal olarak Güney Avrupa ülkelerine etki edecek hem de denizciliği ile Afrika ve Asya’nın bir kısmında kolonicilik kültürü olan bir ülke. Dolayısıyla İngiltere ve Almanya yerine Fransa melez jeostratejik konumu (hem denizcilik hem de Batı Avrupa karası) ile ideal müttefik kabul ediliyor. Fransa zaten uzun zamandır ABD ile (sözde) terörle mücadele (Barkhane Operasyonu) kapsamında Afrika’da finansal ve askeri dolaplar çeviriyor. Denizlerde ise Afrika’dan Güney Asya’ya bir koridor kurma peşindeler ve BAE’nin de bu projeye katılması isteniyor. Fransa, hem Doğu Akdeniz’de hem de Körfez’de hâkimiyet kurma peşinde ve bu yönde BAE ile yakın ilişkiler içindedir. BAE üzerinden Hindistan ile ilişkiler geliştirilmeye çalışılıyor. Paris ve Yeni Delhi, yakın zaman önce daha çok askeri anlamda LEMOA Paktı konusunda anlaştılar. Üç ülke sözde Çin’in Afrika’ya girişini engelleyecek deniz kontrol noktaları oluşturacaklar.

     Sonuç yerine..

Soğuk Savaş sonrası değişen ve genişleyen güvenlik ihtiyaçları çerçevesinde; ne NATO, ne de AB tek başına bir güvenlik şemsiyesi sağlama durumunda değildir. NATO’da yükün çoğu (%78) hala ABD’nin sırtındadır. Birkaç ülke dışında NATO’da hiçbir ülkenin savaşma kabiliyeti yoktur, orduların birçoğu çöptür. Bu ülkelerin savunma alanında organize olması hatta NATO standartlarına ulaşması çok pahalı ve zaman alıcıdır.

 ABD, Asya-Pasifik’e kaymadan önce Ortadoğu’yu dizayn etmeye devam ederken, Avrupa kendi savunmasını Almanya öncülüğünde yeniden organize etme uğraşı içindedir. ABD ile stratejik ilişkiler kurması artık güç olan İngiltere, üzerine güneş batmayan imparatorluğu tekrar kurmanın hayali ile yeni stratejik ortaklıklar kurma peşindedir. 

Çin, yüksek hızlı Avrasya tren hattı (İpek Yolu) ve derin su liman hatları ile Avrupa’ya daha çok sokulacak anlaşmalar yapıyor. Suudi Arabistan’a Afrika-Avrasya arasında ekonomik kavşak olma sözü vererek, Prens Salman’dan 130 milyar dolarlık proje desteği sözü aldı. Rusya ise Kuveyt ve Umman’a ulaşacağı Trans-Arap demiryolu inşaatını planlıyor.

Yunanistan’ın Makedonya’nın ismi üzerinden oynadığı oyunu daha önce yazmıştık. Gittikçe daha sağa kayan Avusturya’da ise eski Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu canlandırma fikri doğdu. Yunanistan hariç eski Balkan müttefikleri ile ittifak kurmaya çalışıyor.

Balkanlar da Rusya’nın Slav ülkeleri üzerinde etki bölgesini genişletme emeli sürerken, Avrupa Birliği ve özellikle Avusturya, Türkiye’nin bölgede kendi nüfuzunu geliştirme gayretlerinden oldukça rahatsız ve bu konu sıkı takip altındadır.

ABD, Güney Asya Projesi kapsamında Fransa ile özel ilişkilerini geliştiriyor. Yakın zamanda kadar ABD’nin Avrupa üzerindeki etkisi ekonomi ve askeri ittifakın karşılıklı yararları üzerinden yürütülürdü. Şimdi ise uzun yıllardır ABD’nin Avrupa’dan kovulmasını isteyen Rusya’nın hayalleri gerçek oluyor.