Ankara-Moskova ilişkilerinde gelinen aşama...

Prof. Dr. Sait Yılmaz

Astana Süreci kapsamında 25 Temmuz’da Tahran’da yapılan görüşmelerden hemen sonra 5 Ağustos’taki Soçi’deki Erdoğan-Putin buluşması Ankara - Moskova ilişkileri için bir dönüm noktası olabilir. İki lider için de zamanlaması çok önemli idi ve bu görüşme daha fazla bekleyemezdi. Seçimlere hazırlık sürecine giren iktidarın şu an gündemindeki en önemli konu nakit döviz bulmak, bu durum son dönemdeki dış politikasını da etkiliyor. Ukrayna’daki savaş dolayısı ile Batının ambargolarına maruz kalan Rusya’nın durumu da Türkiye için bir fırsat oluşturuyor. Görüşme sonrası basın toplantısı yapılmadığı gibi, çok kısa açıklamalar ile kamuoyunu bilgilendirme kısmı geçiştirildi. Açıklanan ortak bildiride ticaret hacminin dengeli bir temelde artırılması, farklı alanlarda işbirliğinin güçlendirilmesi, İstanbul Mutabakatı’nın Rus tahıl ve gübre ürünlerinin kesintisiz ihracını da kapsayacak şekilde tam uygulanmasının yanı sıra Suriye ve Libya ile ilgili konular da alışıldık söylemler yer aldı. Türkiye ambargo altındaki Rusya’nın yeni nefes borusu haline gelirken, ödeme veya para transferlerini kolaylaştıracak arayışlar var. Türkiye’nin doğal gaz ve enerji borcunu ödeme formülü, Akkuyu santralinin gecikmesi gibi konular yanında Suriye’de olası operasyon ile ilgili koşullar diğer önemli gündem maddeleri oldu. Bu makalede, son dönem Ankara-Moskova ilişkilerinin perde arkasını betimlemeye çalışacağız.

Suriye’ye olası askeri operasyon...

Putin’e göre; Ankara’nın Suriye’deki YPG/PKK ile mücadelesi Adana Mutabakatı çerçevesinde meşru. Bu mutabakata göre, Türkiye, Suriye sınırından 5 km. derinliğe kadar askeri operasyon yapabilir. Putin, gene Türkiye’ye bu mutabakatı hatırlatıyor ve daha önce müdahale ettiği yerleri Suriye Ordusuna teslim etmesini talep ediyor. Eğer yeni bir müdahale gerekiyorsa bunu Esat ile görüşerek yapın diyor. Üstelik Astana Süreci’nin diğer garantörü İran da Türkiye’nin yeni bir askeri operasyonunun istemiyor. 
Esat ile görüşme konusuna dönecek olursak, Şam hükümeti Türkiye ile görüşmek için Rus isteklerine paralel şekilde iki ön şart ortaya koymuş durumda;

(1) Türkiye’nin işgal ettiği yerlerden çekilmesi.
(2) İdlib bölgesindeki cihatçı ve diğer militan grupları tasfiye etmesi. 

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun geçtiğimiz günlerde 13. Büyükelçiler Konferansı’nda yaptığı konuşmada “Muhalefetle Suriye'deki rejimi bizim bir şekilde anlaştırmamız lazım. Aksi takdirde kalıcı bir barış olmaz, bunu hep söylüyoruz” açıklaması Rusya’nın “Esat ile görüşün” talebini Türkiye’nin ciddiye aldığını hatta rejim ile ilişkiler konusunda önemli bir politika değişikliği olabileceğini gösteriyor. Ama gene de Türk dış politikasının Suriye konusunda düştüğü yanlıştan radikal bir dönüş yapacağı beklenmiyor. İstihbarat teşkilleri arasındaki görüşmeler ise daha çok muhalifler için saha paylaşımı pazarlıkları ile ilgili olabilir.

Özetle, Suriye’de yeni bir askeri harekât için yeşil ışık yok çünkü tarafların (ABD dâhil) yol haritaları, terör örgütü tanımları ve çözüm önerileri birbiriyle uyuşmuyor. Bununla beraber, Türkiye seçimler öncesi Suriye’ye operasyonu kendisine seçimleri kazandıracak önemli bir koz olarak görüyor. 
Her şeye rağmen, Türkiye’deki seçim öncesi Ankara’nın Ruslar ile yakınlaşması Suriye’de bir operasyon için ortak bir formül ortaya çıkarabilir. Soçi’de perde arkasında iki taraf, Türkiye’nin operasyonunun Fırat’ın doğusunda ABD’nin kontrol ettiği bölgeye yapılması konusunda anlaşmış olabilirler. Soçi’deki görüşmelere Çeçen lider Ramzan Kadirov’un da katılması kafaları karıştırdı. Umarız bu görüşmeler operasyonel boyutları olan bir işbirliğine yansımaz. 

Tahıl Anlaşması ve Rusya ile ekonomik ilişkiler...

Her ne kadar İstanbul’da BM ile yapılan anlaşmalar sonrası küresel gıda krizine çözüm bulduk propagandası öne çıkarılsa da aslında mesele Rusya ile yapılan anlaşmanın Batı yaptırımlarını sulandırması ve Türkiye’nin bu konuda oynadığı roldü. Türkiye zaten Batının Ukrayna savaşı nedeni ile Rusya’ya uyguladığı ambargoya katılmayacağını en başında açıkladı. Avrupalılar, Rusya’ya yönelik ambargoların sıkıntısını sadece enerji alanında da değil, ticari diğer ürünlerde de yaşıyor. İtalya, Fransa ve Hollanda’nın şimdiden Türkiye üzerinden ambargoyu delmek için yöntemler denediği konuşuluyor. Rusya ile ticaret için bazı Avrupa ülkeleri Ruble topluyor. 
Türkiye’de Ukrayna krizini fırsat bilip, hem Ruslarla ticareti geliştirmek hem de oynadığı rolün mükâfatını görmek istiyor. Ruslar dolar kabul etmediğine göre ticaret için ortaya çıkan formül; yerel paralar ile ticaret. Merkez Bankası başkanları Tahran’dan sonra Soçi’de bir araya geldi ve bir mekanizma üzerinde çalışılıyor. Tabii yerel para çözümü sorunsuz değil, yerel para da olsa değeri dolara endeksli olacak ve sizin elinizde Ruble olması yanında karşı tarafta da Türk lirası olmalı. Yani yerel para ile ticaret sınırlı bir hacme mahkûm olabilir. 

Rus kredi kartı sistemi MİR, Türkiye’de 3-4 yıldır kullanılıyor ve özellikle turizm üzerinden Türkiye’ye Ruble girişi var. Rusya’dan Ruble olarak giriş yapan döviz Türkiye’de Türk lirası olarak çekiliyor. Ukrayna Savaşı sonrası Rusya’dan çıkan yabancı şirketlerin yerini Türk şirketleri almaya başladı. Bu da Ruble girişini artıracaktır. Nitekim son 3 ayda Türkiye’ye Ruble girişinde patlama oldu. 
Diğer yandan, Erdoğan’ın doğalgaz ödemelerinin ötelenmesi ya da hazine kâğıtlarıyla ödenmesini teklifine yanaşmayan Putin, kısmen Ruble ile ödenmesi için yolu açtı. Bu kapsamda, Soçi’de parasal düzenlemeleri içeren Ekonomik İşbirliği Mutabakat Zaptı imzalandı. Türkiye’nin sadece doğal gaz ve petrol için 2022 sonuna kadar 10-15 milyar dolar Rusya’ya ödemesi lazım.  

Akkuyu Nükleer Santrali ile ilgili gelişmeler

Akkuyu nükleer enerji santrali konusundaki gelişmeler oldukça kafa karıştırıyor. Konuyu basitleştirerek anlatmaya çalışalım. Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin daha düşünce aşamasında Türkiye, yap-işlet-devret modeli anlayışı ile Rusya’ya şu teklifi yapmıştı;

- Yap; Kendi paranla inşa et, tüm masrafları karşıla (Türkiye’deki tüm riskleri de göz önüne alarak).
- İşlet; 12.35 dolardan alım garantisi veriyorum. Fazlasını başka ülkelere sat, %20’sini bana ver. 
- Devret; Anlaşma 60 yıllık.

Ruslar, bu riski hala göze aldılar hatta Türkiye’deki muhalif partiler iktidara gelince anlaşmayı iptal edeceklerini açıklamalarına rağmen desteklemeye devam ediyorlar.  
Akkuyu santralinin işletmeye açılma hedefi 2023 idi ama çok gecikildi. Öncelikle, Türkiye, Akkuyu Nükleer AŞ’nin Türk-Rus ortaklığındaki yüzde 49’luk Türk hissesi için fon bulamadı. Ruslar, para bulamadıkları için şirketten hisse alarak ortak olmamızı istediler. 

Rusya ve Batılı ülkeler ile ilişkilerimiz...

Türkiye ile kavgalı işbirliği modeli Putin’in çok işine yaradı. Ankara’nın hesapsız maceraları sayesinde Suriye’de yeri sağlamlaştı, Libya’da kendine yer açtı, Afrika operasyonlarını genişletti, Karabağ’da barış gücü misyonuyla Güney Kafkasya patronluğuna geri döndü. Şimdi Ankara; Suriye, Libya ve Kafkasya’da Putin’in eline bakıyor. Ruslar, Türkiye-Rusya ilişkilerinde dostluk ile düşmanlık arasındaki gri yolu kullanıyor. Doğalgazda kısmen ruble ile ödeme, (Visa ve Mastercard yerine) MİR kart sistemine geçiş ve Rosatom’un Akkuyu görüntüsü altında Türkiye’ye sıcak para nakli hem Moskova’ya hem de Ankara’ya nefes aldırıyor. Türkiye’nin ambargo altındaki Rus sermayesi için “güvenli bir liman” haline geliyor. Hesap şu; Rus sermayesi İstanbul’a gelir ve Putin para akıtırsa, Ankara belki ülkeyi dondurmadan kışı atlatıp 2023 seçimine kuvvetli girebilir. Ankara-Moskova ilişkilerinde yeni bir dönem başlarken, Putin Türkiye’nin iplerini tamamen eline almanın hesaplarını yapıyor.

Ankara, son aylarda ABD, Avrupa ve Körfez ülkelerinden bırakın acil mali desteği, siyasi bir yumuşama bile göremedi. Soçi görüşmeleri sonrasında artık Ankara, Ukrayna’daki savaşta tarafsız görünümünü Rusya lehine kaydırdı. Ankara’nın son 20 yıldaki ideolojik dış politikası son aylarda tamamen “döviz bulma” temelli bir yaklaşıma dönüştü. Rusya’nın Ankara’ya en büyük desteği önümüzdeki seçime hazırlık döneminde hükümete döviz kolaylığı sağlayarak yardım etmek ama bunun karşılığında Rusya’nın da Batı ambargolarını Türkiye üzerinden delme ve hatta bu yoldan özellikle Avrupa’yı bölme planı var. Tabii bütün bunların Batı ve özellikle ABD tarafından izlendiğini ve bir değil birçok karşılığı olabileceğini düşünmeliyiz. Öncelikle Türkiye’deki şirketlerini ve bankalarını çekmek için baskı kurabilirler. İkincil bir ABD yaptırımları riski de doğabilir. Avrupa ise Türkiye’nin 3.7 milyon Suriyeli ve mülteciyi kıtaya gönderme ihtimaline karşı susuyor. Batı mutlaka acı bir diyet ödetecektir.
Rusya, Türkiye üzerinden Avrupa’yı ambargo konusunda bölmek isterken, Rus istihbaratı 2016’da olduğu gibi Biden iktidarını Trump ile değiştirecek oyunlar peşinde. Seçim öncesi siyasi iktidar ciddi bir seçim baskısı içinde ve iç politik aciliyet dış politikada da her türlü seçeneği uzun vadeli sonuçlarını düşünmeden ele almaya itiyor. Putin, Ukrayna Savaşı’na Türkiye’deki muhalefet partilerinin verdiği Ukrayna yanlısı destek ve Ankara’nın köşeye sıkışmışlığı karşısında, iktidar değişikliğinin kendi çıkarına olmayacağı sonucuna vardı. Son yıllarda Latin Amerika, Avrupa ve ABD örnekleri ile seçim mühendisliğini iyice öğrenen Ruslar, Türkiye’nin içini de düzenlemek için uzun zamandır çalışıyorlar. Batıda ise Rusların NATO müttefikleri ve çevresindeki ülkelere yönelik 2014 yılında başlayan yeni Beşinci Kol faaliyetlerine karşı, Yeni Gladyo ve bir Roma Ordusu kurulması konuşuluyor.
    Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;
    https://www.academia.edu/84706223/Ankara_Moskova_ilişkilerinde_gelinen_aşama