“Adalet olmayınca devlet, büyük bir çeteden başka nedir ki..”
Aurelius Augustinus
Günümüz devletlerinin yalnızca onaltısı, yüzyıllara uzanan yapıda tarihi bir devlet yapısı göstermektedir. Devletler ebedi değildir; oluşumun, değişimin ve de zamanın geçişindeki tarihi olaylara yenik düşerler. Modern politikacıların görevi; devletin gücünü ehlileştirmek, devletin faaliyetlerini hizmet ettiğini halkın rızası doğrultusunda yürütmek ve nihayet özgürlükleri ve adalet olgusunu korurken, refahı ve eşitliği artırmaktır. Ancak, dünya genelinde göreceli olarak genel refah seviyesi artıyor gözükse de otoriter eğilimler artıyor, halklar mutsuz. Modern dönemin devletleri; güçlü, zayıf, kırılgan ya da başarısız gibi kategorilere ayrılıyorlar. Bu makalede, başarısız devleti ya da devletin başarısızlığını sorgularken, halk ayaklanmalarını da ele alacağız.
Güçlü devlet & zayıf devlet...
Güçlü devletler, yönetmek için yeterli zorlayıcı kurumları olan bir iktidara sahiptir. Kendi topraklarını kontrol etmekte ve sınırları için kuvvet kullanma tekelini muhafaza etmektedirler. Bu devletler arasında ABD, Japonya, Kuzey Kore, Rusya, İran, Çin gibi ülkeler sayılabilir. Bu ülkelerde devlete meydan okuma çok azdır ve sorunlar şiddet kullanmadan devlet kurumları ve süreçleri içinde çözülür. Hukukun üstünlüğü ve zorlayıcı kurumlar halkın rızasına göre hareket etmektedir.
Zayıf devletler, kendi topraklarını kontrol etme ve temel işlevlerini yerine getirmekte sınırlı düzeyde kalan devletlerdir. Bunlar arasında; Meksika, Kolombiya, Venezüella, Cezayir, Tayland, Bostwana, Endonezya ve Filipinler gibi devletler sayılabilir. Hastaneler sınırlı hizmet vermekte, yollar bakımsız, okullar kötü, kamuda hizmetler kalitesizdir. Çocuk ölümleri yüksek, yaşam süresi az, ilkokul tamamlama oranı düşüktür. Ekonomik alanda ise kişi başına gelir düşük ve oldukça eşitsiz, ekonomik büyüme düşük, enflasyon yüksektir.
Zayıf yönetimlerin eksik ya da yetersiz kurumlar sorunu, egemenlik ve ulus-devlet anlayışını erozyona uğratır. Üstelik ulusal düzeyde-başka bir deyişle iç yönetim düzeyinde -olup bitenler, çoğunlukla uluslararası sistemin diğer üyelerini de etkiler. Zayıf devletlerin kendileri ve öteki devletler için yarattıkları sorunlar, uluslararası sistem içindeki birilerinin, bu devletlerin sorunlarını zorla çözmek yönündeki iradelerine karşıt olarak içişlerine karışmaya çalışma olasılıklarını geniş ölçüde artırır.
Başarısız devletin üç önemli göstergesi; otoriterlik, yolsuzluk, hukuksuzluk...
Dünyada 70 kadar otoriter devlet vardır. Bunlardan Çin, Rusya ve İran dâhil 20 kadarı güçlü devletlerdir. Freedom House’a göre; dünyadaki 47 Müslüman çoğunluğun yaşadığı ülkenin sadece 8’inde “seçim demokrasisi” var. Bazı Müslüman çoğunluklu ülkelerde demokrasi korku ile ayakta ve radikal siyasal İslam otoriter rejimin yerini almak için pusuda beklemektedir. Kırılgan demokrasilerde, demokrasi karşıtı bazı gruplar ve hareketler seçimle iktidara gelmiştir. Ancak, bu gruplar bir kere seçilince parlamentoyu by-pass etmiş, başkanlık sistemi yetkilerini kullanmaya başlamış, anayasayı işlemez hale getirmiştir.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından 25 Ocak 2017’de yayınlanan, 2016 Yolsuzluk Endeksi, ülkeleri 0’dan (en kötü) 100’e (en temiz) bir sıralamaya tabi tutuyor. Bu örgüt, 176 ülkede 12 kurum tarafından yapılan 13 araştırmanının sonuçlarına göre bu değerlendirmeyi yapıyor. Türkiye, bu değerlendirmede 176 ülke içinde 41 puan ile 75. sıraya gelirken 2015’e göre 9 sıra daha geriye gitti. Türkiye, 31 Avrupa ülkesi arasında Bulgaristan ile birlikte son sırada bulunuyor.
Dünya Barış Projesi’nin 2017-2018 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne göre; Türkiye, 113 ülke arasında 101. sıra ile en son sıralarda yer almaktadır.
Devletin meşruiyetini kaybetmesi ve Rıza Teorisi...
İktidarların nihai olarak iki kaynağı vardır: güç ve meşruiyet. Güç ve meşruiyetin araçları zaman ve teknoloji ile değişmekte ise de hem güç hem de meşruiyet düzen için gerekli olmayı sürdürür. Meşru olmayan güç kaos getirir; gücü olmayan meşruiyet ise alaşağı edilir.
Meşruiyet sorunun temelinde rıza sorunu ile birlikte devlet yönetiminde güç kullanmayı bilmemek de etkili olur. İktidar, kuvvetler ayrılığı yerine daha fazla güç kazanmaya çalıştıkça bu toplumsal fay hatlarında gerilime yol açar.
Eğer bir devleti yönetenler halkın rızasını büyük ölçüde dikkate almıyorlarsa zamanla halkın muhalefeti pasif mukavemetten aktif şiddete dönüşür. Birçok devlet halen bu direniş ölçüsünde göreceli olarak meşruiyetini kaybetme riski ile karşı karşıyadır. Bu karşı devrim kendi halkından gelebileceği gibi dış güçler de bu fırsatı kullanmak isterler.
Halkın gücü ve siyasi şiddet...
Bugün yolsuzluk ve adam kayırmacılığa batmış birçok devlet şiddet ve hukuksuzluğu keyfi hale getirmiş, devlet kurumları ve bürokrasisini partisi ve ideolojisinin aracı haline getirmiştir. Baskıcı rejimleri muhafaza etmek için silahlı kuvvetler ve polisi kontrol etmek hayatidir. Ancak, bu sadakat maskeler arkasındadır ve bu çıkar eklentileri bir gün maskelerini çıkarma özlemi duyarlar.
Bir diktatörü devirmek için genellikle devlet ve güvenlik aparatında kırılma aranır. Bunun oluşması için söz konusu aparatların sokaktaki halk gücüne ikna olması gerekir. Ancak, diktatörün devrilmesi ve rejimin değişmesi sonrası göstericilerin talepleri Tunus ve Mısır’da olduğu gibi daha problematik olabilir çünkü yeni gelenler geçiş döneminde kendi güçlerini test etmek isteyebilir.
Kendini ifade edemeyen, dışlanan halk, eğitimden polise ve hukuka gittikçe siyasilerin keyfi kontrolüne giren rejim içinde kendilerini çıkmazda hissetmeye başlarlar. Sonuçta halk, mutsuz ve huzursuzdur. Ayaklanmalar genellikle önemli bir adaletsizliğe ya da reform isteğinin suistimal edilmesine karşı başlar, isyancılar birleşir ve radikal yollara başvurur.
Sonuç...
Dünya devletlerinin ve dünya insanlarının gelirleri ve yaşam standartları arasında önemli farklılıklar var. Demokrasi, insan hak ve özgürlüklerinin uygulamaları dünya genelinde yetersizdir. Yolsuzluk, küresel olarak ciddi bir problem, ekonomilerin kanseridir. Dünya genelinde ahlaki çöküş yaşanmakta, diğer yandan köktencilik, dini fanatizm ve terörizm yükselmektedir. Seçtiğimiz liderler, ülke gelirlerinin önemli bir bölümünü hala savunmaya ve silahlanmaya harcamaktadır. Uluslararası düzenin kurallarını, kapitalizme ve moderniteye alternatif bir sistemi kurgulayarak yeniden yazmalıyız. Bu yüzden, siyasi yetkilerin sınırlanması, zenginliğin daha eşit dağıtılması, devlet yetkileri ve gelirlerinin nasıl kullanılacağı ile ilgili yeni bir sosyal sözleşmeye, yeni bir devlet anlayışına ihtiyaç var.
Makalenin geniş versiyonu için tıklayınız;