“Başka dünyalarda da hayat vardır. Eski insanların kökeni dünya dışıdır”.
Hermes
“Her şey, Tanrı’nın düşündüğü düşüncelerdedir.” Hermes yani İdris peygamber böyle söylemişti. Hermes’in öğretisi dinler tarihine çok önemli etkiler bıraktı. Hz. İbrahim’in de içinde yaşadığı Sabiilerin peygamberi Hermes idi. Dinler ve onların kaynağı olan efsaneler özellikle tanrılar hakkında insanın zihninde hep farklı figürler uyandırmıştır. En çok merak ettiğimiz şey, evrenin kendisi ve nereden kaynaklandığıdır. Sonraki en önemli soru ölümden sonra ne olduğudur. Bu soruları modern bilim ortaya çıkana kadar felsefe ve dinler cevap vermeye çalıştı. Doğaüstü bir gücü yani yaratıcı ya da Tanrı fikrini açıklayan dinler “Orada biri var mı?” sorusuna her zaman tatmin edici bir cevap veremediler. Ortaya pek çok yaratılış hikâyesi çıktı ve her din kendi Tanrı ve yaratılış teorisinin en doğru olduğunu iddia etti. Modern bilimin Evrim Teorisi ise kutsal kitapların tüm sözlerinin Tanrı kelamı ve doğru olduğunu düşünenler için hayal kırıklığı yaratmaya devam ediyor.
Hermes’e göre; başka dünyalarda da hayat vardır. Eski insanların kökeni dünya dışıdır. Bu makalede, başka bir yaratılış hikâyesinden bahsedeceğiz. Üç büyük dinin atası olan Hz. İbrahim, M.Ö.1800’lerde yaşadığına göre ondan önceki onbinlerce yılda neler oldu? Günümüzün bilinen dinleri ortaya çıkmadan önce yaşayan ve uzaydan geldiği düşünülen “yarı tanrılar” ve Gök halkı hakkındaki kanıtlardan konuşacak ve konuyu dünyanın sonuna yani Altın Çağ’a getirmeye çalışacağız. Bu yarı tanrılar, insanlara ilk bilimi (tarım, metalürji, matematik, astronomi vb.) öğretmişler ve insanoğlunun genleri ile oynamışlardı. Onların izleri Maya ve Azteklerden Mu Kıtasına, Eski Mısır’dan Mezopotamya’ya ve Afrika’ya hatta Türklerin kökenlerine kadar her yerde var. Bıraktıkları takvim doğru ise dünyanın sonuna yani Altın Çağ’a 80 yıldan az bir süre kaldı. Yaşadığımız salgın hastalıklar bu sonun katalizörlerinden biri. Makalenin sonunda bu sona nasıl hazırlanmak gerektiği ile ilgili öngörüler de bulacaksınız.
Makalenin daha iyi anlaşılabilmesi ve takip edilebilmesi için nelerden bahsedeceğimizi sırası ile özetleyelim.
- Öncelikle dinler öncesi dünya tarihine, Atlantis ve Mu kıtaları ile yarı-tanrıların dönemine, özellikle Hermes’in rolüne değineceğiz.
- Sümer ve Mısır mitolojisinden yola çıkarak, yarı-tanrıların insanın genleri ile nasıl oynadığına, Âdem ve Havva’nın yeni hikayesine yer vereceğiz.
- Galaktik uygarlık ve gök halkı ile birlikte göklerin hiyerarşisine, Tanrı Krallığına ve galaktik insana ilişkin açıklamalarda bulunacağız.
- Nihayetinde ise bizleri nelerin beklediğinden, galaktik yolculuktan ve buna hazır olmaktan bahsedeceğiz.
Galaktika ve Tanrılar ile ilgili anlatacaklarımıza, Mısır ve Sümer tanrıları ile ilgili açıklamalarla başlamak ve böylece öncelikle dinlerin kaynağı olan mitoloji ve efsanelere yeni bir bakış açısı getirmek istiyoruz.
İnsan nasıl yaratıldı? Cennet’ten neden kovuldu?
Sümerler (M.Ö.3500-M.Ö.2000) gibi daha sonra gelen diğer Mezopotamya uygarlıkları da (Akadlar ve Babilliler gibi), kendilerinden önceki insanların hayal edemeyecekleri bir değişim hızı yarattılar. Sümer tabletlerinde geçen hikâyelerin Musevi ve Hıristiyanların kutsal kitaplarındaki anlatılara benzerliği dikkat çekmektedir. Tabletlerde kadim türlerin sırları aranmıştır.
Sümerolog Zecharia Sitchin (1920-2010), bilimin evrim ve dinlerin yaratılış teorilerine meydan okuyan bambaşka bir yaklaşım getirdi. Zecharia Sitchin, Sümer kazılarında bulunan tabletlerin ondördünü günümüz dillerine çevirerek kitabında yer verdi. Tabletlerde Tanrı Enki’nin yazıcı seçtiği Endubsar’a diyaloglarla ayetler şeklinde son derece önemli konular yazdırdığı görülmektedir. Bu bilgiler sonraki yüzyıllarda Tevrat ve diğer kutsal kitapların bazı sayfalarına değiştirilerek geçirilir. Bu tabletlerden VI. No.lu olanın bir bölümü aşağıdaki gibidir.
“(1) (Mar) duk duyunca sözlerini tanrıların,
(2) Yüreği dürter (onu) ilginç şeyler yaratmaya,
(3) Anlatır bu fikri Ea’ya da,
(4) Açarak gönlünde kurduğu planını,
(5) Kan yaratacağım ve kemik oluşturacağım,
(6) Sonra Lulu’yu çıkaracağım ortaya, insan olacak adı!,
(7) Evet yaratacağım Lulu’yu; insan!
(8) (Onun üstüne) yıkılacak tanrıların hizmeti, dinlenebilsinler diye,
(9) Sonra akıllıca düzenleyeceğim tanrıların yol ve yöntemlerini de,
(10) Eş düzeyde onurlandırılacak, ama (iki) gruba ayrılacaklar,
(11) Eş yanıt verdi bir söz söyleyerek ona.”
M.Ö.1000’de yazıldığı düşünülen bu tabletlerin çok daha eski tabletlerin bir kopyası olduğu düşünülmektedir. VI. No.lu Sümer Tabletinde insanın yaratılması ile ilgili detayları buluyoruz. Bu uzun anlatımın kısaltılmış bölümleri alıntılar halinde özetlenmiştir.
“ İlkel işçiler oluşturmak için, onun üstüne özümüzün işaretini koymak! Böyle demişti Enki önderlere. Oğlum Ningişzidda onların biçimlendiren özünü sınadı; bizimkileri andırıyor, iki yılan gibi birbirine dolanmışlar. (Kromozomları tarif ediyor) Onlarınki bizim yaşam özümüzde birleştirildiğinde, işaretimiz onların üstünde olacak. İlkel işçi yaratılacak! Buyruklarımızı anlayacak, araç gereçlerimizi kullanacak, kazı yerlerindeki güç işleri o yapacak…”
“..Yenidoğan ağlamaya başladı; Ninmah onu koynuna bastırdı. Meme verdi ona, oğlanı emzirmeye başladı. Kusursuzu elde ettik, diyordu neşeyle Ningişzidda. Enki kız kardeşine baktı; Ninmah ve bir varlık değildi gördüğü, bir ana oğuldu. Ona bir ad verecek misin? diye sordu Enki. O bir yaratık değil, bir varlık. Ninmah elini yenidoğanın bedenine götürüp onun koyu kırmızı renkli cildini okşadı parmaklarıyla. ADAMU diyeceğim ona, dedi Ninmah. Dünya’nın çamuru gibi olan anlamına, adı bu olacak. Eridu’ya, Enki’nin Edin’deki şehrine götürüldü Adamu (Âdem) ve Ti-amat (Havva). Onlar için kapalı bir mekân kurulmuştu mesken olarak (cennet), orada dolaşabileceklerdi.”
Görüldüğü üzere Tevrat’ta Tanrı Adem’i cennete değil, içinde çalışmak üzere bir bahçeye koymuştur. Cennet kavramı daha sonraları insanlar tarafından dine gizem katmak maksadı ile geliştirilmiştir. Ayrıca Tevrat’ta Tanrı tutmadığı sözlerden birini daha söylemiştir. Eğer o ağaçtan meyve yersen ölürsün demesine rağmen Âdem ve Havva’yı öldürmemiştir.
“..Enki’nin kaburgasından yaşam özünü çıkarttı, Adamu’nun kaburgasına yerleştirdi Enki’nin yaşam özünü! Ninmah’ın kaburgasından yaşam özünü çıkarttı, Ti-amat’ın kaburgasına yerleştirdi Ninmah’ın yaşam özünü! Kesiklerin yapıldığı yerlerde etlerin üstünü kapadı. Sonra dördünü uyandırdı Ningişzidda. Onların yaşam ağaçlarına iki dal daha eklendi! ( x ve y kromozomları) Onların yaşam özleri şimdi üreme güçleriyle dolandı. Serbestçe dolaşsınlar diye Edin’in meyve bahçesine yerleştirildiler. (Yılanın, yani tıp ve kromozom simgesi yılanın verdiği elmayla Âdem ve Havva’nın cinselliği bilme hikayesi.)”
Tanrı Krallığı (Melekut); Tanrılar, Yarı Tanrılar, Melekler; Gök Halkı..
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için TIKLAYINIZ