Türkiye’de din, insanlar üzerinde birçok noktada karar verici merci olmaktadır. Bugün varlığını sürdüren Diyanet İşleri Başkanlığı da verdiği fetva ve hutbelerle dini alanı yönetir. Fetva ve hutbelerin referans kaynağı Kuran ve Sünnet olmasına rağmen son yıllarda bu referanslar çoğu kez siyasi iktidarın amacına hizmet eder şekilde yorumlanarak kullanılmıştır.
Hutbe, camide, cuma namazından önce ve bayram namazlarından sonra minberde okunan dua ve verilen öğüttür. Bu makalede, sadece hutbelerin son yıllarda siyasi maksatlı olarak nasıl kullanıldığına değil, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da aynı dönemde ülke içi ve dışında amacının çok ötesine taşan işlerini de sorgulayacağız.
Tarihten günümüze hutbe...
İslam tarihinde ilk kez Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretinden sonra hutbe okunmuştur. İsme ilk hutbe Hz. Ali adına verilmiştir. Hutbelerin siyasi bir hal alması ile daha sonra sultan/halife/padişah adına hutbe okuma geleneği başlamıştır. Abbasiler döneminde halifelerin Cuma namazını ve hutbe okuma geleneğini terk etmesi sonrasında, bu görevlere din adamları atanmıştır.
Türk devletlerinde ise halife yerine hükümdar adına hutbe okuma geleneği Gazneliler ile başlamıştır. Gelenek halini alan uygulama Selçuklular döneminde de devam etmiştir. Örneğin isyan eden bir Türk beyinin bu hali iki olgu ile anlaşılırdı; Cuma hutbesini kendi adına okutması ve kendi adına para kestirmesi.
Osmanlı’da halifelik idaresi yıkıldıktan sonra, minberlerde halifeye dua etmek bırakılarak, yalnız sultanlara dua edildi. Sultandan başka kimseye dua etmek veya duada sultana başkasını ortak etmek yasaktı.
Arap Baharı döneminde tüm Sünni Müslüman ülkelerde Müslüman Kardeşleri desteklemek için binlerce fetva havada uçuştu, camilerde tüm hutbeler onlar için okundu. Örneğin “Müslüman Kardeşler’e oy verenler doğrudan Cennete gidecek” ya da “Sandığa gidip, Mursi’ye oy vermeyenler Cehennemde cayır cayır yanacak” deniyordu.
Fetva...
Fetva, İslam hukukuyla ilgili bir konunun, bir sorunun dinsel hukuk kurallarına göre çözümünü açıklayan, şeyhülislamca ya da müftüce verilen hüküm ya da yanıttır. Müslüman ülkelerde dini otorite, siyasi iktidara bağlı ve iktidarın isteği doğrultusunda çalıştığından hutbeler gibi fetva kurumu da bu doğrultuda işlev görmektedir.
II. Abdülhamit döneminde Şeyhülislam’ın başkanlığında toplanan bir komisyon “Kızlar dokuz yaşını geçince ‘müştehabih (iştah kabartıcı)’ olduğundan o yaştan sonra okula gitmelerinin caiz olmadığına” karar vermişti. Ancak, Abdülhamit bu fetvayı uygulamayı doğru bulmadı.
Osmanlı I. Dünya Savaşı’na girerken, 14 Kasım 1914’te Fatih Camii avlusundan fetva emini Ali Haydar Efendi tarafından okunan Cihad-ı Ekber (Kutsal Savaş Çağrısı) fetvası için Tevbe Suresi 41. Ayeti referans gösterilmişti. Meşihat makamınca (seçilmiş din adamları) tarafından hazırlanan fetva, Padişah tarafından onaylandı.
Günümüze gelecek olursak, Suudi Arabistan’da verilen fetvalar ile binlerce Suudi genç IŞİD ve Nusra’ya katılmak için Suriye’ye gitti. Dinci televizyon ve radyolar destekleyici yayınlar yaparken, Suudi iş adamları da cihatçılara maddi destek verdi.
Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın özellikle 2008 yılı sonrasında gündeme oturan ve tartışmalara yol açan fetvaları oldu. ’Müslüman olmayanla evlenilmez', 'Milli Piyango haramdır', 'Feminizm Ahlaksızlıktır' fetvaları tepki doğurdu.
Hutbelerin siyasi rolü...
Türkiye’nin uluslararası meselelerinde hutbelerde en çok yer alan konu özellikle 2011 yılı sonrası Suriye ve Gazze saldırılarından dolayı İsrail’dir. İsrail’in Gazze saldırıları başladıktan sonra hutbelerde lanetleme, kınama yazıları yer almıştır. Bazı durumlarda Cuma namazı sonrası Gazze’de hayatını kaybeden insanlar için gıyabi cenaze namazı kılınmıştır.
Siyasilerin değinmediği ve ülke gündeminde yer almayan konular hutbe içeriğinde de yer almamıştır. Örnek olarak 2009 yılında Çin’in Uygur Türklerine yaptığı zulüm ve katliamlar, iktidarın ilgisini çekmemiştir. Öte yandan, Arakan Müslümanlarına karşı yapılan katliamlara devlet düzeyinde tepki gösterilmiştir. Daha sonra 2013 yılında Cuma hutbesinde Arakan Katliamı konusu işlendiği görülmüştür.
30 Ağustos 2012’deki Zafer haftasında, haftanın önemine binaen anlamlı bir hutbe başlığı vardır. “Zafer Allah’tandır”. Her sene zafer haftasında yazılan hutbelerden farklı olarak bu kez Suriye’de olan olayların etkisinde yazılmıştır. En göze çarpan ve dikkat çeken ayrıntı ise bu yıla kadar 30 Ağustos Zafer haftalarında muhakkak yer alan; Atatürk ve silah arkadaşlarını anma ve minnet mesajının olmamasıdır.
2013 yılının en dikkat çekici hutbesi Aralık ayının ikinci haftasına denk gelen Cuma günü okunmuştur. 13 Aralık Cuma günü İstanbul merkezli okunan hutbenin başlığı “Rüşvet ve Yolsuzluk” tur. Hutbe tarihi olarak, “17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturması” olarak başlayan ve tarihe “17/25 Aralık Emniyet-Yargı Darbesi” olarak geçen olaydan dört gün öncesi seçilmiştir. Bu da söz konusu hutbenin hazırlanmasında cemaat parmağının göstergesi olarak kabul edilebilir.
Diyanet İşleri Bakanlığı’nın dönüşümü ve yeni rolleri...
2007 yılından sonra gittikçe DİB’in itibarı artmış, devletten ayrılan ödenek yükselmiştir. 2019 yılında yatırımcı bakanlıkların bütçelerinde önemli kesintilere gidilirken, Diyanet İşleri Bakanlığı bütçesi yüzde 34 artırıldı ve 2018 yılındaki 7.7 milyar liradan 10.5 milyar liraya çıkarıldı. Böylece Diyanet'in bütçesi bazı bakanlıkların ve MİT'in beş katına ulaşmış oldu. Diyanet hazırladığı hutbeler ve fetvalar yanında yaptığı uygulamalar ile siyasi iktidarın İslamcı gündeminde kritik bir rol üstlenmiş durumdadır.
Türkiye’nin İslamcı stratejisinin iki (yumuşak güç) unsuru; Türkçe okul ve cami diplomasisidir. Bu strateji, Balkanlardan Somali ve Sudan’a kadar geniş bir coğrafyayı (hatta çoğunlukla Ortodoks Hıristiyan olan Etiyopya’yı bile) hedef almaktadır. Ankara; ABD, Avrupa, Afrika ve Asya’da camiler inşa ediyor, dini eğitim ve Osmanlı mirasını restore etmek için para harcıyor.
Daha da vahimi TSK’nın Suriye’deki harekatı ‘cihat’ olarak adlandırılmıştır. 20 Ocak 2019’da Türkiye’deki yaklaşık 90 bin camiden Diyanet İşleri Bakanlığı’nca Fetih hutbesi okutulmuştur. Bu durum, İslam’a saldıranlara karşı mücadele çerçevesinde sadece Ordunun değil toplumunda şeriat düzenine geçişinde yeni bir aşama olarak değerlendirilmiştir.
DİB’in diğer devlet kurumlarına göre hızla İslamcılık faaliyetlerine adapte olmuş, Siyasal İslamcılığın maaşlı kalesi haline gelmiştir. İdeolojik olarak sorgusuz itaat edecek kadro yetiştirmek ve beslemek için DİB, yuva olarak seçilmiştir. Böylece, son yıllarda Türkiye’nin içeride ve dışarıdaki İslamcı stratejisinin ana aktörü konumuna gelmiştir.
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;