Koronavirüsü ile küresel mücadelede ne durumdayız?

Prof. Dr. Sait Yılmaz

Dünyada 150’den fazla ülke COVID-19 ile mücadele ediyor ve virüsün yayılmaması için aynı ümitsizliği paylaşıyor. Yayılmasının önlenmesi öncelikle için erken tespit yani coronavirüsü testlerinin erken safhada yapılması ve izlenmesi lazımdı. Güney Kore ve İzlanda, bunu çok çabuk yaptı ve hastalığı izole etti. Ancak, virüs halen İspanya’da halkın %40, İtalya’da ise %26’sına bulaşmış durumda. Bu oran birkaç ay içinde %50’ye ulaşacak ve sonra doğal hale gelecek. Türkiye’de ise bu oranın sonbaharda %60’a ulaşması bekleniyor. Öte yandan, COVİD-19 ile ilgili hala pek çok soru cevaplanmış değil ve hala nasıl bir yöntem izleneceği konusu tartışılıyor. Evlere hapsedilen insanlar isyan diyor. Salgın ile ilgili olarak yanlış yöntemler ve yanlış bilgilendirme nedeni ile ekonomik ve sosyal bir intihara girişildiği yorumları yapılıyor. Muhtemelen bu salgının yenileri gelecek. Bu makalede, dünya genelinde coronavirüsü ile mücadelede hangi yöntemlerin izlendiği, bu yöntemlerin dayatılması ile ilgili şüpheli durumları, neden bir sonuç alınmasının zor olduğu ve bizleri nelerin beklediği konusuna odaklanacağız.

Coronavirüsü ile mücadelede uygulanan yöntemler..

Ülkeler virüse karşı kendi siyasi yaklaşımlarına ve kabiliyetlerine göre karşılık verdi. Örneğin Nikaragua ve Türkmenistan en başından itibaren virüs yokmuş gibi davranma yolunu seçti. İsveç ve Beyaz Rusya ise kahveleri, barları ve restaurantları kapatmadı. Hastalık Avrupa’da yayılınca Beyaz Rusya evlere sağlık hizmeti göndermeyi durdururken, İsveç üniversiteleri kapattı ve spor oyunlarını durdurdu. Halktan sosyal mesafeyi koruyarak kendi risklerini yönetmelerini beklediler. Ancak, iki ülkede de vakalar hızla arttı ve kısa sürede milyonu buldu. Bu sayı; Danimarka, Norveç, Polonya ve Rusya’dan daha fazla idi.

İkinci virüse karşı tepki politikası, Güney Kore’nin etkili bir izolasyon stratejisi ile insanları eve kapatmadan mücadele etmesi oldu. Onu izleyen Singapur, Nisan ayı başına kadar başarılı idi ama vakalar hızla artınca o da kapatma yolunu seçti. Güney Kore, okulları on-line hale getirirken sadece vakaların olduğu yerlerde alış veriş yerlerini kapattı. Güney Kore, 2015 yılında Suudi Arabistan’dan gelen MERS virüsü nedeniyle kitlesel bir sağlık krizi atlatmış ve gerekli dersleri almıştı. 4 Şubat 2020’de henüz 16 adet COVID-19 vakası görüldüğünde ilk test cihazını onaylamıştı bile. Akıllı telefonlar ve diğer veri sağlayıcılarla proaktif bir takip sistemi kullanmaya başladı. Böylece vakaların görüldüğü her yerde çevrelendiği bir izolasyon sistemi kurdu. Nüfusun yaklaşık yarısının yaşadığı Seul’ü tamamen eve hapsetmeden büyük-veriye dayalı modeli karantia uyguladı. Bunun için, insanlarını mecburi tuttuğu bileklik ile takip etti.

Güney Kore’nin başarısının anahtarı şu kelimelerde saklı; şeffaflık, test, sıkı kontrol, takip, karantina ve tedavi. Gaddar Çin’in bunlara eklediği tedbirler; sosyal mesafe, zorla karantina ve kitlesel tedavi oldu. Başta Çin olmak üzere İran ve İtalya gibi ülkelerde siyasi liderler durumun ciddiyetinin farkına varmakta geç kaldılar. Bu yüzden, reaksiyon geç başladığı gibi yavaş devam etti ve tedbirler konusunda kafa karışıklığı yaşandı, hatalar yapıldı.

Türkiye de başlangıçta Çin ile aynı iki politikayı izledi. Önce haberleri yayanları tutukladı. Sonra hastalık yayılana kadar suskun kalmayı tercih etti. Problemin temelinde şunlar yatıyordu; kötü bir kriz yönetimi ve karar-verme sistemi, bürokratik düşünmede ön yargılar ve yapısal eksikler. Türkiye’de düzenlemeler yukarıdan aşağıya ve çoğunlukla ekonominin bazı kesimlerini kurtarma ve populist görünümlü bazı tedbirlere odaklanmış durumda, halk sadece izliyor.

Singapur ise 2003’deki SARS krizinden tecrübe edinmiş, erken test ve takip konusuna iyi çalışmıştı. Şubat ve Mart aylarında vaka sayısı 100’ler civarında iken bu yöntem iyi çalıştı. Ancak, Nisan’ın başında yani 10 hafta sonra vaka sayısı henüz 1000’lere çıkmışken dokuz gün sonra 2000’e çıktı. 20 Nisan’da ise 8 bin vakaya ulaştı. Bunun sebebi, Singapur’un Güney Kore’ye göre çok daha yoğun nüfusun bulunduğu işçi bölgelerinin varlığı olarak değerlendirildi. Singapur, okulları ve iş yerlerini 7 Nisan’da kapatmıştı ama geç kalmıştı.

ABD ve Avrupa’da ise hayli karışık ve şüpheli durumlar var.

Bill Gates’in kiralık bilimi ve ABD’nin çıkmazı..

Çin’de virüs haberleri çıktığında ABD’nin aklına ilk gelen durumdan istifade etmek oldu. Çin’i ekonomik olarak vurmak için başta seyahat yasağı olmak üzere pek çok tedbir aldı. Virüs ile mücadelenin örtülü kısmında Çin’e diz çöktürmek için bir ekonomik savaş yapılmaya başlandı. Virüs Avrupa’ya vardığında ise ikinci safha başladı ve bu sefer İngiltere hariç diğer Avrupa ülkelerine yasaklar getirildi. Böylece borsada hisse senedi olan hava yolları bir gecede çöktü. Hisse senetleri spekülatörlerin eline düştü. Sadece onlar değil sayısız miktardaki iflaslar ile büyük miktarda servet değişimi oldu ve olmaya devam ediyor. Bunların hepsi birilerinin finansal çıkarları için ince dizaynlı bir plan çerçevesinde yürüyor.

ABD kültürü coronavirüsü ile mücadele yöntemine de etki etti. ABD hükümeti konuyu bir iç güvenlik meselesi gibi algılayıp, ülke içinde askeri birlik kaydırma şovuna girince virüsle mücadele işine resmi olmayan kurumlar ve halk sahip çıktı. Yani müdahale tabandan geldi. Bazı şirketler kendiliğinden sağlık malzemeleri üretiyor, birileri aşı yapmaya çalışıyor, nakliye şirketleri sığınaklara uzun süre kalabilmek için malzeme yığıyordu.

Trump, coronavirüsü ’ne karşı 13 Mart tarihinde acil durum ilan etti. Hastanelere 50 milyar dolar ayrıldı. Test yapma kapasitesinin artırılması hedeflendi. Amerikalıların en kötü senaryosuna göre virüs ülkede 1.5 milyon insanı öldürebilir ve ABD, İtalya’ya benzeyebilir. En iyi senaryoya göre ise 236 bin kişi ölebilir. Coronavirusü, tahminlere göre 4 milyon Amerikalıyı ciddi şekilde etkileyecek. Ancak bu rakamların arkasında önemli bir tezgâh olduğu anlaşılıyor. Ortada iki kurumun yönlendirmesi var ve tabii ki olağan şüphelimiz Bill Gates.

Bu iki kurumun bir tanesi Londra’daki Imperial College, diğeri ABD-Seattle’daki Washington Üniversitesi Sağlık Enstitüsü (IHME). Her iki adres de, “Bill ve Melinda Gates Vakfı”ndan coronavirüse karşı aşı ve ilaç geliştirmek için para alıyor ve ikincisi Bill Gates’in evine oldukça yakın.

Londra’daki Imperial College’in Küresel Bulaşıcı Hastalık Analiz Merkezi’nden Prof. Neil Ferguson, önce Mart ayı başında COVİD-19’un İngiltere’de 500 bin kadar kişinin ölümüne yol açabileceğini açıkladı. Ferguson’un tanımladığı COVİD-19 modeli İngiltere’nin virüsle mücadelesi ve normale dönüşü için bir dönüm noktası olarak görüldü. Modelin açıklanmasından sonra İngiltere, iş yerlerinin kapanmasına karar verdi ve Ferguson’un Enstitüsü hemen rakamları düşürmeye başladı. Böylece, İngiltere ekonomisi de büyük bir krize girdi. 2006-2018 yılları arasında Gates Vakfı, Ferguson Enstitüsü’ne 184 milyon dolar yatırım yapmış. Fergosun’un Gates ile işbirliği “kiralık bilim” olarak adlandırılıyor.

Washington’daki Enstitüye (IEHM) gelince, Mart sonunda 2.2 milyona kadar Amerikalının öleceğini tahmin ederken, iş yerlerinin kapatılmasından sonra 7 Nisan’da bu sayının azami 200 bin olacağı şeklinde rakamı değiştirdi.

Virüste ne zaman ve nasıl kurtulacağız?

Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;