“Bir ittifak için en büyük tehlike, ittifak olmamasıdır.”
Winston Churchill
NATO’da çalışmış, ittifakın işleyiş tarzını ve Türkiye için önemini bilen biri olarak son yıllarda maksatlı olarak ortaya atılan ‘NATO’ya hayır’ popülizmini ülke çıkarlarımız açısından uygun bulmuyorum. Öte yandan, ‘Amerikancı subaylar’ ve ‘Gladyö’ gibi gerçek dışı yaftalamaları üzülerek izliyorum.
Çünkü bu hayali zırvalar en çok Türk Silahlı Kuvvetleri’ne zarar verdi ve vermeye devam ediyor. Bu tür söylemlerde bulunanların önemli bir kısmı, Soğuk Savaş döneminden kalma Sovyet propaganda temalarını, bugün içinde oldukları ideolojik boşluğu kapatmak için hayali yel değirmenleri gibi kullanarak, aslında ordumuzu ve değerli personelini hedef alıyorlar.
Bir kısmı da -daha çok NATO’nun ne olduğunu bilmediklerinden, popülizme katılmakta fayda buluyorlar.
Diğer bir ütopya da Avrasyacılık ya da Asya Birliği masalıdır. ‘Atlantikçilik’, Soğuk Savaş’tan beri Sovyetlerin Batı perdesi için bulduğu jargondur. Batı ise onlar için ‘Demir Perde’ nitelemesi yapardı. Alexander Dugin’in Atlantikçilik karşısında Rusya merkezli bir dünya için 1990’lı yıllarda uydurduğu Avrasyacılık en çok Türkiye’yi hedef almıştı.
Bugün Rusya bile Avrasyacılığın işlemeyeceğini gördüğü için 2015 yılında sadece Avrasya Ekonomik Birliği’ni kurabildi ama o da çalışmayacak. Çünkü Rusya’nın şantajı ile bir araya gelmiş ve birbirlerine petrol ve doğal gazdan başka satacak bir şeyi olmayan ülkelerden birlik olmaz. Bu Karadeniz Ekonomik İşbirliği’nde 1990’larda denendi ve yürümediği görüldü.
NATO her şeyden önce siyasi ve askeri yönleri ile ciddi bir güvenlik kurumudur ve ittifak içinde Türkiye’nin önemli bir konumu ve ondan daha önemlisi söz hakkı vardır. Tabii ki NATO’nun her şeyi ile Türkiye’nin istediği gibi olduğunu söylemiyoruz. Yıllardır NATO müttefiki geçinen ülkelerin PKK’nın en büyük destekçisi olduğunu söylüyoruz.
Ancak, NATO’nun Türkiye’nin güvenliğine olan katkısı, bazı ülkeler ile ilişkiler çok pürüzlü de olsa pek çok siyasi ve askeri alanda bugün de bizim için hala çok önemlidir. Bizim sorunumuz büyük güçlerle ilişki kurmayı bilemememiz, ortak çıkar paydasında buluşmayı öğrenemememizdir. Londra’da 3-4 Aralık 2019 tarihlerinde yapılan yıllık NATO Zirvesi ile ittifak 70. Yılını kutladı. Bu makalede, NATO’nun gündemini ve Türkiye’nin ittifak içindeki konumunu sorgulayacağız.
NATO’nun gündemi...
NATO, tarihinin en önemli virajlarından biri ile karşı karşıya, ittifakın en önemli parametrelerinin yüksek sesle tartışıldığı bir dönemdeyiz. Sadece NATO’nun vizyonu ve stratejisi değil, en temel olgusu olan ittifakın bir üyesine yapılan saldırının her birine yapıldığı ve diğerlerinin onu savunmakla yükümlü olduğu meşhur Madde-5 bile tartışma masasındadır. Ancak, daha önemli kırılma noktaları çözüm beklemektedir. NATO Londra Zirvesi’nin ana konuları şunlardı;
- NATO’nun Doğu Avrupalı ve Baltık ülkelerinin istediği Rusya’ya karşı caydırıcı gücün sağlanması.
- Fransa’nın gündeme getirdiği; NATO’ya yönelik tehdidin ne olduğu ve ittifak içi uyumu ile ilgili ‘beyin ölümü’ açıklaması sonrası başlayan tartışma.
- ABD’nin NATO üyesi diğer ülkelerin savunma harcamaları ve masraf paylaşımı ile ilgili şikâyeti.
- Türkiye’nin Doğu Avrupa ve Baltık ülkeleri ile ilgili askeri plana koyduğu rezerv.
Bunlara, siber tehditler, terörle mücadele, Suriye’de 8 yıldır devam eden iç savaş, Çin’in artan askeri gücü, Rusya’nın ihtirasları, uzayda silahlanma gibi gündem maddelerini ekleyebiliriz. NATO; Avrupa’da huzurun nasıl sağlanacağı, nükleer anlaşmalardan ABD ve Rusya’nın çekilmesinden sonra neler olabileceği gibi konular yanında, ittifakın Doğu Avrupalı ve Güney Avrupalı üyelerinin güvenlik çıkarları arasında bir denge kurma arayışı içindedir.
Doğu Avrupa ve Baltık Bölgesi ile ilgili endişeler...
Her şey 2008’de ABD’nin Gürcistan’da CIA destekli bir darbe arayışı ile başladı. Ruslar, yumuşak karınları olan Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO’ya alınmasını en başından beri istememişler, 1993’de Budapeşte Anlaşması ile bunu NATO’ya kabul ettirmişlerdi.
Ancak, hesap hatası yapan ABD, Rusya’yı hafife aldı ve aynı hatayı Ukrayna’da yapınca bugünkü kriz ortamına gelindi. NATO’nun Doğu Avrupalı ülkeleri, milliyetçiliğe oynayan Putin’in Rusya'sından oldukça endişeli. NATO ülkeleri, Rusya’ya karşı kara birliklerinde hafif bir üstünlüğe sahip olsa da Ruslar sürpriz saldırı yapabilir. NATO’nun yardıma gelmeyeceğinden korkan Polonya başbakanı Mateusz Morawiecki, 5. Madde’nin verdiği garantinin sulandırılmasının NATO’ya olduğu kadar AB’ye de tehdit olduğunu söyledi.
2018 yılında yayınlanan RAND raporuna göre, özellikle Baltık ülkeleri sayıca ve silah olarak oldukça zayıf durumda. 2014 yılındaki Ukrayna krizi sonrası NATO ülkeleri Polonya ve Baltık ülkelerine (Letonya, Litvanya ve Estonya) Rusya’ya karşı caydırıcı güç kapsamında 4 bin takviye asker gönderdiler.
Londra Zirvesi’nin en önemli konusu belki de Doğu Avrupa’ya hangi askeri vasıtaların yerleştirileceği konusundaki gelişmelerdi. Avrupalı üyeler, ABD’den daha fazla NATO taburu, gemisi ve uçağın göreve hazır olmasını istediler. Nitekim 2020 yılında 35 bin askerin katılımı ile NATO tarihinin en büyük üçüncü tatbikatı (Defender 2020) yapılacak.
Türkiye ile ilgili konular...
Londra Zirvesi öncesinde NATO içinde Türkiye’nin ittifakın Baltık ülkeleri ve Polonya’yı desteklemek için geliştirdiği plana rezerv koyduğu tartışılıyordu. Dış basına göre, Türkiye’nin rezervinin nedeni, NATO’nun YPG/PKK’yı terörist örgüt olarak tanımamasıydı. Türkiye’nin bu rezervinin kalktığını NATO Genel Sekreteri açıkladı ama neyin karşılığı kalktığı belli olmadığına göre bu konu iç kamuoyuna yönelik bir taktik olmaktan öteye gidemedi. İşte en başta söylediğimiz konu bu; Türkiye, adımlarını ölçerek atamıyor. Önemli bir konuda rezerv koyuyor ama arkasında duramıyor, karşılığını almadan sessiz sedasız vazgeçiyor.
Öte yandan, ittifak ve Türkiye arasındaki karşılıksız güvensizlik pek çok merkezde tartışılıyor. Bazı Amerikalılar Türkiye’nin artık güvenilir bir müttefik olmadığını, NATO üyeliği için gerekli kriterleri taşımadığını ancak ittifak dışına çıkarılamayacağı için tıpkı Pakistan gibi dost/düşman (frenemy) kategorisine alınmasını istiyorlar.
ABD Dış İlişkiler Konseyi’nin (CFR) başkanı olan Richard N. Haass, ABD’nin Türkiye’den nükleer silahlarını çekmesini, askeri üslerine bağımlılığını azaltmasını, istihbarat paylaşımı ve silah satışını sınırlamasını istiyor. İncirlik yerine Ürdün’deki üsse ve diğer Körfez ülkelerine ağırlık vermesi öneriliyor.
NATO’nun Türkiye’den vazgeçemeyeceğini düşünen Almanya gibi ülkeler ise ortak çıkarlara odaklanılmasını istiyorlar. Bu tür düşünceleri destekleyen iki argumanı açıklayalım;
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;