Cehennem yoktur,
günah işleyen ruhların ortadan kaybolması vardır.”
Papa Francis (2018)
Her ne kadar özellikle İslamiyet, üç Semavi dinin öğretisinin temelinde aynı olduğunu ve hatta birbirinin devamı olduğunu iddia etse de; durum, Eski Ahit (Tevrat) ve Yeni Ahit (İncil) için bile böyle değildir.
Musa’nın kitabına ondan 800 yıl sonra kâhinlerle (cohen) beş bölüm daha ekleyen Yehuda Krallığının sürgündeki ahalisi Yahudiler, kendi milletlerine özel cennetin karşılığı olan “vaat edilmiş topraklar” üzerinden dünya üzerinde bir mükâfat uydurmuşlardı. Yani her şey dünya üzerinde olacaktı, “öte dünya” diye bir şey yoktu.
Kurtarıcı Mesih beklentisinin yüksek olduğu bu dönemde, Yahudi Krallığını kurmak için çarmıha gerilen İsa ise bir din kurgulamamıştı. Bu işi, sonradan kendini havarilere katan, önceleri Tarsus’ta çadırcılık yapan ve halisinasyonlar gördüğü kesin olan Aziz Paul üstlenmişti.
İşin ilginç yanı Aziz Paul de cennet ve cehennem yerine İsa’nın kısa zaman içinde dünyaya geri döneceğine ve kurtuluşu sağlayacağına inanmış ve çevresini de buna inandırmıştı. Ama İsa hala gelmedi. İlerleyen zamanlarda çoğu köle olan yeni Hıristiyanları dinde tutmak için bir mükâfat konseptine ihtiyaç vardı. Böylece 2. Yüzyıldan sonra önce cennet uyduruldu ve uzun süre nasıl bir yer olduğu tartışıldı. Cehennem konsepti ise daha gecikmeli olarak ortaya çıktı ve hep bulanık kaldı.
Kuran’da Eski ve Yeni Ahit’ten hikâyelere tekrar tekrar yer veren İslamiyet ise, diğer iki dinden farklı olarak, iki konsepti (düalist) Zerdüştlükten aldı;
(1) Cennet ve Cehennem.
(2) Hayır ve Şer.
Özellikle öte dünya hayatı ve cehennem kavramı Zerdüştlükle çok benzerdir. İslamiyet’te “Sırat köprüsü” adlandırması Zerdüştlükte “Çinevat Köprüsü” olarak geçer.
Bunları neden anlattık? Son iki bin yıldır Hıristiyanlık öğretisi pek çok dönüşümden geçti. Bu dini yozlaştıranlar Cennetten toprak sattı, cehenneme gitmemeleri için bir zamanlar para karşılığı günahlar affedildi. Aydınlanma ile birlikte bilime ve akla yenilen Hıristiyanlık, pek çok konseptini gözden geçirmek zorunda kaldı ve bu süreç devam ediyor.
Şimdi Hıristiyanlık anlatısının ana dayanaklarından birisi daha yok ediliyor. Aziz Matta’nın “içinde feryat edilip, dişlerin gıcırdatıldığı” ve “alevlerden oluşan bir ocak” diye nitelediği şeytanın alevler içindeki mekânı, öbür dünyanın haritasından sessizce çıkarılıyor. Peki, buna neden ihtiyaç duyuldu, neler oluyor? İşte bu makalede Hıristiyanlık konsepti ile birlikte dinler tarihine de kısa bir bakış atacağız.
Hıristiyanlıkta Tanrı Krallığı
İsa doğmadan iki yüzyıl önce Eski İsrail’de ideoloji ve din anlayışında, apokaliptik denilen kıyamete ilişkin düşüncelerde bir değişim süreci başladı. İnsanlar, dünyada başlarına gelenlerin peygamberlerin söyledikleri ile alakalı olmadığını, günahlarından ötürü Tanrı’nın onları cezalandırdığını düşünmeye başladılar. Tanrı’ya karşı olan dünyadaki şeytani güçler bütün bu acıların nedeniydi. Tanrı, bunları yok edecek ve dünya cennet gibi olacaktı. Bu yeni dönemde, dünyada Tanrı Krallığı kurulacaktı. Bunun olmasından önce Mesih gelecekti.
İsa’ya göre, zamanın sonunda ölüler canlanacaktı. Tanrı şeytani güçleri yok ettikten sonra ölüleri kaldıracaktı. Bunlar, özellikle İsa’nın öğretisini takip edenler, dünyadaki yeni krallığa gireceklerdi. Cennet dünyada olacak ve bedenlerimizle yaşayacaktık. İsa’nın öğretisindeki Tanrı Krallığı fiziksel bir yerdi, çok yakında kuruluyordu. İsa öldüğünde etrafındakiler Tanrı Krallığı için acele ediyorlardı, ilk nesilde büyük bir beklenti vardı ve bunun için çalışıyorlardı.
Ama İsa, bir daha dönmedi. O zamandan beri Hıristiyanlar uzun süre Mesih’i yani İsa’yı beklemeye devam ettiler. Tanrı Krallığı beklentisi zamanla sorgulanmaya başlandı. Hıristiyan olanlar nasıl mükâfat görecekti? Böylece dünyadaki krallık olan cennet fikrinden gökyüzünde Tanrı’nın yanında bir cennet fikrine geçildi. Öldükten sonra ruhların burada yaşayacağına inanıldı.
Hıristiyanlık Öğretisi ve Cennet Tartışmaları
Hıristiyan öğretisindeki değişim M.S. 2. Yüzyılın başında ortaya çıktı. Piskopos Papias, cennetin üç katmandan meydana geldiğini söyledi;
- Birincisi “Cennet” (heaven),
- İkincisi “(Yalancı) cennet” (paradise) ve
- Üçüncüsü “Şehir” (Tanrı şehri) idi.
Papias’a göre bunlarda ikamet oranları (%100, %60 ve %30 gibi) farklı şekildeydi.
Ardından aynı yüzyılda başka bir Piskopos daha ortaya yeni iddialarla çıktı. Yunanlı Piskopos İrenaeus, herkesin aynı cennete gitmeyeceğini; birinciyi hak etmeyenlerin ikinciye gideceğini ve onu da hak etmeyenlerin şehrin görkemi ile yetineceğini ama kurtarıcının hepsinden görüleceğini söyledi.
2. ve 3. Yüzyılda Hıristiyanlık, biçimlendiği şekli ile olağanüstü karmaşık, şaşırtıcı ve çelişkili bir hale gelmişti. Roma İmparatorluğu’nun Hıristiyanlıkla sağlam birliği ancak 4. Yüzyılın başlangıcında ortaya çıktı. İmparator Konstantin, Hıristiyanlıkla mücadele etmektense onu devlet çıkarına kullanma düşüncesine geldi. 313 yılındaki Milan Fermanı ile Hıristiyanları kovalamaya son verildi ve Hıristiyanlık devlet dini kabul edildi. Konstantin ise Hıristiyan olmadı, ömrü boyunca putperest kaldı.
Hıristiyanlıktaki iman esaslarının nelerden oluştuğu İncil metinlerinde açık bir şekilde yer almamakla beraber, bu prensipler ilk Havariler Konsülü'nden itibaren tespite başlandı. Son şeklini ise 4. ve 5. Yüzyıldaki konsüllerde aldı.
Milattan sonra ilk yüzyılda Hıristiyanlık tarafından sahip çıkılan “ölümsüz ruh” kavramı, Orta Çağ ve Rönesans’ın erken dönemleri boyunca büyük ölçüde tartışmasız olarak kabul edildi.
Hıristiyanlıkta Cennet konsepti hala yerine oturmamıştır. Cennet sürekli tartışılıyordu ama henüz ortada cehennem yoktu. Hıristiyanlıktaki “cehennem” olgusu Yahudi ve Yunanların öldükten sonra hayat ile ilgili fikirlerinden kaynaklanarak yüzyıllar içinde gelişti.
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;
https://www.academia.edu/55200784/Papa_neden_Cehennem_yok_dedi