“Eğer bu yaşamda duyduğumuz tek umut İsa’daysa,
en acınası kişiler bizleriz o zaman”
Aziz Pavlus
Ortaçağ’da krallar, Kilisenin oğlu değil kendi özel krallıklarının hükümdarıydılar. “Meşru iktidar” yani “tanrının adamı” olmak, Papa’nın onayını almakla mümkündü. İngiliz kralı Gaspçı Henry (1068-1135), sadece krallığın tüm topraklarına değil, ülkesindeki kiliselerin topraklarına da göz dikmişti. Papa II. Pachalis onu uyardı; “Topraklar, imparatorlar ve krallara değil sadece Tanrı’ya aittir.” Söz konusu olan Kiliselerin ve Papalığın serveti ve gelir kaynakları idi. Henry’nin selameti için bunu kabul etmesi gerekirdi. Yoksa Papa, kralı aforoz edebilir, onun Kilise’den, ayinler ve kurtarıcı güçlerden çıktığını ilan edebilirdi. Hatta İngiltere’yi tümüyle enterdi (yasaklanmış) kabul edebilirdi. O zaman kiliseler kapanır, haçlar siyah kumaşlar ile örtülür, ölüler kutsanmamış toprağa gömülür; mas, evlilik ve çan olmazdı.
Ortaçağ boyunca bugünkü İtalyan yarımadasının kuzeyi Kutsal Roma İmparatorluğu, merkezi Batı’daki Hıristiyan Kilisesi’nin başı Papa’nın denetimindeydi. Avrupa’nın her yerinde Haçlı seferleri ya da Hıristiyanlığa hizmet etmek görüntüsü altında Papa ile pazarlık içinde iktidar peşinde olan pek çok fırsatçı kont ve prens vardı. Pek çok kralın da Papa’nın dediğini yapmadığı için birikmiş günahları ya bir hesaplaşma ya da yeni bir pazarlığı bekliyordu. Günahları birikmiş üç kral (İngiltere, Fransa ve Almanya), 1189’da Selahaddin’i Kutsal Topraklar’dan kovmak için Papa’nın Haçlı Seferi isteğine uymaya karar verirler. 12. Yüzyılın son Haçlı Seferi, haçı sallamaya bile değmeyecek bir takım sefil toprak fetihleriydi. III. Haçlı Seferinde ölen Hıristiyanların çoğu kendi dindaşları tarafından öldürülmüştü.
Bizans’a karşı 8 Nisan 1204’te başlayan Dördüncü Haçlı Seferi dört gün sürdü. Haçlılar Konstantinopolis’i yağmaya başladılar. Papazlar, piskoposlar, keşişler öldürüldü, kiliseler yakıldı. Altarlar soyuldu, ikonlar kırıldı, kutsal eşyalardan mücevherler söküldü. Niketas Honiates’in dediğine göre; şarap mahzenlerini soyup sarhoş olan Haçlılar bir kadın gördüklerinde şehvetli eşekler gibi anırıyorlardı. Şehri bir tecavüz salgını sardı, bakireler, evli kadınlar, yaşlılar hatta rahibeler bile sokaklarda tecavüze uğradı. Yağma ve tecavüz yatıştığında, Haçlılar aralarından Flandres Kontu’nu (I. Baudouin) imparator seçtiler. Bu kanlı sondan tiksinen Roma’daki Papa III. Innocentius, sert bir tekdir gönderdi; “Kendileri yerine İsa’ya hizmet edecekleri varsayılanlar…, kılıçlarını Hıristiyan kanıyla yıkadılar.”
Birinci Haçlı Seferi’nde başlayan çürüme su yüzüne çıkmıştı. Bir haçlı seferi güç sağladığında bir krallık elde etme şansı, her zaman İsa’nın davasının da önüne geçecekti. Papa III. Innocentius için yeni bir Haçlı dürtüsü canlandırması için bu sefer sapkınları hedef almış ve geniş bir sapkın listesi hazırlamıştı; Catharlar, kendinden emir almayı reddeden Ortodoks Raimond ve Kuzey Almanya’daki Hıristiyan olmayan Slav kabileler. Fırsatçılar, kendilerine yeni bir dava bulmuştu. Albi Haçlı Seferi 20 yıl sürdü. Kuşatılan kentlerde insanlar diri diri yakıldı. Sapkınların nasıl ayırt edileceği sorulduğunda Başkeşiş; “Hepsini öldürün, Tanrı hangilerinin kendine ait olduğunu ayırt eder” demişti. Haçlı Seferi ideali o kadar sulanmıştı ki her türlü biçim ve tanımını kaybetmişti.
Papa, onaylamadığı halde tahtında oturmak isteyenler (İngiltere kralı yumuşak kılıç John gibi), Papa’nın hıncını almak için başka bir kral ya da konta saldırmayanlar, Haçlı Seferi için ordu vermeyenler (ordu kurmak çok pahalı idi), topraklarında kilisenin sahip olduğu imtiyaz ve topraklara saygı göstermeyenler, kilisenin gelirlerine engel olanlar ve haraç ya da rüşvetlerini göndermeyenler günahkâr oluyorlardı. Papa, bazen de çok güçlü bulduğu bir kralı zayıflatmak için onu Haçlı Seferi’ne gönderiyor, o seferde iken korumasız topraklarının başka birinin eline geçmesine göz yumuyordu. III. Innocentius, 1217 yılında ani bir amboli sonucu öldü. Roma’daki kardinaller hemen yeni Papa seçme peşine düştüler. Aceleden III. Innocentius’u gömmeyi unuttular, çürümüş cesedinden altın işlemeli giysileri çalınmıştı.
Yeni Papa III. Honorius yeni bir Haçlı Seferi hedefi buldu. O dönemde Litvanyalılar, sulara, ağaçlara tapıyordu. Baltık Haçlı Seferi’nde, krallık kurma hayali peşindeki Töton Şövalyeleri elli yıl boyunca katliam yaptılar. Haziran 1221’de Mısır’a yapılan Beşinci Haçlı Seferi’nde ortalığı kan gölüne çeviren Hıristiyan Ordusu Dimyat’ta beklemekten sıkılmıştı. Moğollar hakkında bilgileri yalan yanlış öykülerdi. Cengiz Han ufukta belirdiğinde onların da kurtarıcısı olmadı. Hikâye böyle sürüp gidiyor ve bugüne geliyor. Papa ve onun kurduğu Kilise ağı, Ortaçağ boyunca haçlı seferleri, engizisyonlar ve keyfi hukuk ile oldukça yozlaştı ve sonunda birileri “dur” demek zorunda kaldı. Önce Reformasyon sonra Aydınlanma ve Fransız Devrimi ile Kilise yetkilerinin sınırlanması ve devletten ayrılması. Sonunda Akıl galip geldi. Bu makalede, size Papa ve Kilise’nin tarihsel perspektiften arka planını anlatacağız.
Papa ve Papalık
Papa, Katolik Kilisesi’nin seçilmiş en yüksek ruhani lideri, Vatikan devletin başkanıdır. Vatikan, Roma’ya misyonerlik amacı ile giden havari Petrus’un öldürüldüğü yerdir. Papa unvanı III. - V. yüzyıllar arasında bütün piskoposların resmi sıfatı olarak kullanılırken, VI. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş özel olarak Roma Piskoposunu ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır. IX. yüzyıldan itibaren ise Batı’ya has bir kullanımla yalnızca Roma Piskoposuna ait bir unvan olarak yerleşmiştir. Papa’yı nitelemek için bu unvanın yanı sıra çok çeşitli unvanlar da kullanılmaktadır. Bunlar: Roma Başpiskoposu, İsa Mesih’in vekili (vicarus), evrensel kilisenin yüce rahibi, Batı’nın Patriği, Tanrı’nın hizmetkârlarının hizmetçisi, İtalya’nın başrahibi (primatus), Pontifex Maximus (Batı Kilisesi’nin en yüksek piskoposu), Vatikan site devletinin yüce rahibi vb. unvanlardır. Katolik Kilisesi’ne göre Papa, İsa Mesih’in vekili sıfatıyla onun yeryüzündeki temsilcisi, Kilisenin önderi kabul edilir. Papa, İsa’nın havarilerinin başkanı ve kilisenin kurucusu Petrus’un halefi sayılır.
Katolik Kilisesi, ruhani lideri Roma Başpiskoposu (Papa) olan, en fazla cemaate sahip Hıristiyan mezhebidir. Katolikler yoğun olarak Güney Amerika ve Avrupa’nın güneyinde bulunurlar. Dünyada yaklaşık 1,2 milyar mensubu var. Katoliklik, Kutsal Ruh’un kaynağı, İsa’nın ilâhî yönü, geleneklere verdiği önem, dini törenler ve Havari Petrus’un halefi kabul ettiği Roma Başpiskoposu’na (Papa) verdiği ayrıcalıklarla diğer Hıristiyan mezheplerinden ayrılır. Papa'nın doktrin onaylarken yanılamayacağı 1870’te alınan bir kararla resmileşmiştir. Katolikliğin özellikleri;
- Katolik Kilisesi azizlere ve Meryem’e diğer kiliselerden daha fazla kutsiyet verir.
- Sadece erkekler papaz olabilirler. Evlenemezler, cinsel ilişkide bulunamazlar.
- Katolik Kilisesi boşanmaya, kürtaja ve suni döllenmeye karşıdır.
- Günah itirafı çok önemli bir yer tutar.
Katoliklik de Ortodoksluk gibi 4. Ekümenik konsil olan İstanbul Kadıköy (Kalkedon) Konsili’nin kararlarını tanıyan bir kilisedir. Ancak, Ortodoks Kilisesi sadece ilk 7 konsili tanımış, bundan sonra yapılanları geçersiz saymıştır. Oysa Katolik kilisesi 21 Konsilin kararlarının da bağlayıcı olduğunu savunur. Bu bağlamda Papa’nın otoritesini kabul eden ancak ibadetlerinde Bizans Riti, Ermeni Riti, Doğu Süryani Riti gibi diğer antik ritleri kullanan Doğu Katolik Kilisleri de 21 Konsilin kararlarını kabul etmektedir.
Katolikler ve Ortodokslar, Kutsal Ruh’un kaynağı ile ilgili bir tartışma sonucu ayrılmışlardır. Ortodoksluğa göre Kutsal Ruh yalnızca Baba’dan çıkarken Katoliklere göre Baba ve Oğul’dan çıkar. Bu ayrım sonucu Roma Kilisesi, 1054 yılında Ayasofya’ya gönderdiği bir belge ile Ortodoks Kilisesi’ni kendinden tamamen ayırmıştır ve iki kilise, birbirlerini karşılıklı aforoz etmişlerdir. 1204 yılında Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Haçlı ordusunun İstanbul’u yağmalayıp Ortodoks kiliselerini basması ve Ortodoks rahiplerini öldürmesi sonucu nefret daha da artmıştır. 1964 yılında dönemin papası VI. Paulus ile Ekümenik Patrik I. Athenagorsa, karşılıklı olarak aforozları iptal etmişlerdir. Papa XVI. Benedictus’un Türkiye’de Rum Ortodoks Patrikhanesi ve İngiltere’de Anglikan Kilisesi’ni ziyareti bu kiliseleri daha da birbirine yakınlaştırmış ve ileride bir birleşme için zemin hazırlamıştır.
Vatikan Ruhani Meclisi, 1870 yılında çıkarttığı bir kanunla papanın din onaylarken yanılmaz olduğu ilkesini kabul etmiştir. Buna göre, Papa; Kutsal Ruh’un denetiminde olduğundan kilise sinodlarında kilisenin başı vasfıyla yanılmaz. Bir Katolik olarak günahkâr olup günah itiraf etmesi, her Katolik için gerekli olduğu gibi O’nun için de gereklidir.
Protestanlık, Hıristiyanlığın en büyük üç ana mezhebinden biridir. 16. Yüzyılda Martin Luther ve Jean Calvin’in öncülüğünde Katolik Kilisesi’ne ve Papa’nın otoritesine karşı girişilen Reform hareketinin sonucunda doğmuştur (1529). Reform sonrası ortaya çıkan dini akımlar öncelikle kendi içinde 3 ana kola ayrılmıştır. Bunlar;
- Lütercilik,
- Kalvinizm,
- Anglikanizm, (Genellikle Protestan mezhebi olarak sayılmamakta ve bağımsız bir Batı Kilisesi olarak tanımlanmaktadır.)
Diğer Protestan mezhepleri; Baptizm, Anabaptizm, Metodizm, Adventizm ve Pentakostalizm’dir. Protestanlık diğer Hıristiyan mezheplerinden bazı farklılıklar gösterir. Katolik ve Ortodokslar gibi ruhanî başkanları yoktur. Protestanlık; Katolik ve Ortodoks kiliselerinin merkeziyetçi anlayışının tersine, çeşitli kiliseler veya mezhepler arasındaki kurumsallaşmamış bir topluluktur. Katolik inanç sisteminin çoğunluğunu korusalar da Katolik Kilisesi’nin Papa’ya verdiği geniş yorum ve uygulama yetkisini tanımama, dinî inançları daha kişisel düzeyde yaşama ve Katolik Kilisesi'nin dünyasallaşan ayin ve uygulamalarından uzaklaşma gerekçeleriyle Katolik Kilisesi'nden ayrılmışlardır.
(Doğu) Ortodoks Kilisesi, 4. ve 8. yüzyıllar arasında toplanmış Ekümenik Konsillerin genel olarak kabul görmüş (kanonik) bir Hıristiyan mezhebidir. Ortodoks Kilisesi, her ülkede ayrı örgütlenmiştir. Her bağımsız Ortodoks kilisenin bir başpiskoposu ve ona bağlı piskoposları bulunur. Başpiskopos kendi piskoposlarını seçer ve piskoposlarından oluşturduğu meclis (Sen Sinod) ile şehirlerin veya bölgelerin başında bulunan piskopos ya da metropolitleri vasıtasıyla tüm ülkedeki kiliselerin dinî reisi olur.
Patrik, Katolik Kilisesi’ndeki gibi devlet başkanı statüsünde değildir. Kendisi de bir başpiskopos olup sadece saygınlık bakımından diğerlerinden üst seviyededir ve diğer başpiskoposların yönetim bölgelerine müdahale yetkisi yoktur.
Hıristiyanlığın Bugünü
Özgür düşüncenin Hıristiyan şeriatçılığı ve ilahiyatı ile yeni ve genel çarpışması, 18. yüzyılda Fransız devrimi ile başladı. Birçok çarpışma ve özellikle doğa bilimlerinde olağan dışı başarılar sayesinde 18. ve 19. yüzyılda dini dünya görüşünün bir parça gerilmesi gerekti. 1830 yılında Charles Lyell’in yazdığı “Principles of Geology” kitabı ile o zamana kadar din kitaplarının birkaç bin yıllık dünya tarihi inancı kırıldı ve dünya tarihi 4.5 milyar yıl geriye gitti. Darwin’in teorisi de din kitaplarına başka bir meydan okuma oldu. Tabiat ve matematikle ilgili bilimlerin 19. ve 20 yüzyıldaki büyük başarıları, onların İncil’in dünya anlayışı ile uyuşmazlığını açıkça gösterdi. Hıristiyan dogması çoktan beridir bilimle uzlaşmaya çabası içindedir. Bu özellikle esas olarak İncil Metinlerinin mecazen yorumlanması yardımı ile yapılmaktadır. Katolik ve Protestan ilahiyatçıları çevresinde geniş yaygınlığı olan “Modernizm” böyle doğmuştur. Buna rağmen, Hıristiyan ideolojisi, köktendinci İslamcı akımlara göre çok daha az derecede de olsa gerici bir güç olmaya devam etmektedir.
Özgür düşüncenin Hıristiyan şeriatçılığı ve ilahiyatı ile genel çarpışması 18. Yüzyılda Fransız devrimi ile başladı. Birçok çarpışma ve özellikle doğa bilimlerinde olağan dışı başarılar sayesinde 18. ve 19. Yüzyılda dini dünya görüşünün bir parça gerilmesi gerekti. 19. ve 20. Yüzyılda tabiat ve matematikle ilgili bilimlerin muazzam başarıları, onların eski Kitabı Mukaddes dünya anlayışı ile uyuşmazlığını açıkça gösterdi. Hıristiyan ilahiyatçı ve kiliseleri arasında Kitabı Mukaddes’i harfi harfine kavrayıştan yana olan ve bilime hiçbir taviz vermeyen Köktencilik (Fundamentalizm) akımı böylece yavaşladı.
Hıristiyanlık hala gelişen bir hikâyedir. Papa IX. Pius (1846-1878) dönemindeki, 1854 yılındaki Papalığın Günahsız Doğuş Konsepti (Immaculate Conception) ile;
(1) Meryem Ananın tamamen günahsız olarak doğmuş olduğuna karar verildi ve tanrı statüsüne yükseltildi.
(2) Papa’nın yanılmaz olduğuna karar verildi (1869). Yani artık Papa, Tanrı’nın oyun sahasında oynamaya başladı. Bu tarihlerde Marksistlerin etkisinde kalan Vatikan kendine soysal projeleri iş edindi.
20. yüzyıla uygun bu toplumsal hakikat, Atlas Okyanusu’nun her iki tarafındaki ana akım kiliselerin artık hemfikir olduğu bir noktadır. Bu hayatın koşullarının iyileştirilmesine yönelik kaygılar, şefkatli bir Tanrıya tapınma, hayatın büyük sorunlarına karşı daha kişisel yaklaşımlar, bireysel kimliğin bedenin ölümünden sonra devam edeceğine dair inanç ve sapkınların gideceği yerle ilgili yapmacık bir sessizlik- bunlar günümüz Batı inanç geleneklerinin karakteristik unsurlarından bazılarıdır.
Katolik Kilisesi; Opus Dei, Legion of Christ ve İtalya’da 1943 yılında kurulan Focolare gibi ulus aşan hareketlerin de dâhil olduğu dinin karizmatik şekillerinden etkilenmektedir. Bu tip ülkesiz hareketler esas olarak ruhban sınıfı dışındaki kişiler liderliğinde genişlemeye çalışmaktadır.
1960’larda Vatikan, küçük çocukları taciz eden rahipleri ile gündem teşkil etti. Vatikan’ın sapkınlıkları bugün de örtbas ediliyor.
1980’lerde John Paul’un liderliğindeki Katolik Kilisesi yeni bir misyon edinerek Komünist Doğu Avrupa’nın sallanmasında etkili olmuştu. Brezilya ve Latin Amerika ülkelerinde milyonlarca kişinin Katolikliği bırakıp, Protestanlığa geçişi bu ülkelerin iç politikalarını etkilemişti.
1992-2008 arasında yüzbinlerce İspanyolca konuşan Latin Amerikalı göçmen Evanjelik Hıristiyanlığa geçti. Evanjelik Protestanlık, Brezilya’yı yuttu. Din değiştirenler ve Yeniden Doğuşçular dinsel kimliklerin tanınmasına, (devlet, kilise ve toplum arasında tarih boyunca uzlaşma arayan) Gelenekselcilere göre daha eğilimli oluyorlar.
Bugünlerde ise daha çok LGBT ve aynı cinsiyet evlilikleri ile ilgili tutumu tartışılıyor.
Katolik Kilisesi ile ilgili yaklaşık 50 yıldır iki akım söz konusudur. Liberal ya da İlerici olarak bilinen iyi Katolikler, Kiliseyi çağdaş toplum ve kültür ile uyumlu hale getirmeye çalışırken, Muhafazakâr ya da Gelenekselci olarak adlandırılan kötü Katolikler ise korku ile baktıkları modern ya da Post-modern dünyayı anlamakta güçlük çektikleri için yeniliklere karşıdırlar. Vatikan’daki Konsül’de aydınlık ve gerici güçler bir arada, yarış halindedir. Liberal ve Gelenekselci ayırımı, Papa 23. John’un açtığı 1962 yılı sonbaharındaki İkinci Vatikan Konsülü sonrası belirginleşti. Papa’ya göre tarih hayatın öğretmeni idi, modernitede ise felaketten başka bir şey yoktu. O dönemden beri Konsül içinde piskoposlar gündemi belirlemeye, teolojide yeni metotlar geliştirmeye çalışmaktadır.
Yeni nesil teologlar Katolikliği yeniden inşa etmekten ziyade Katolik geleneğini yeniden keşfetmekle daha çok ilgilidirler. Ancak keşfetmenin de sınırları var, sınırı bitince gelinen çizgi savunulmaktadır. Katolik Kilisesi’nin otorite dağılımı, doktriner entegrasyon, net kimlik ve Evanjelik niyetler gibi sorunları vardır. Etkili bir Evanjelik akım için doktriner entegrasyon ve net kimlik gerekli görülmektedir.
Hıristiyan kilisesi, “uygarlığın merkezi” olduğunu iddia etmesine rağmen Orta Çağ boyunca günah dünyasının merkezinde oldu ama kendisini ruhların kurtarıcısı olarak tanımladı. Bugün ise dünyada iyi bir insan yaratmak hedefinden hep uzaklaşılmakta, artan çocuk tecavüzlerinden boşanmalara, cinayetlerden savaşlara her şey daha kötüye giderken, Hıristiyanlığın da inananlarına öte dünyadan başka vaadi yoktur. Ruhbanlık teşkilatı ve yetkileri Hıristiyanlıkta ciddi tartışmalara neden olmuştur. Bu çerçevede Roma Papasının üstünlük iddiası, Hıristiyanlığın Katolik ve Ortodoks şeklinde ayrışmasının sebeplerinden biri olarak görülmektedir. Ortodokslar, Papa’nın üstünlüğünü, İsa’nın vekili olduğunu ve yanılmazlığını kabul etmemektedirler. Ortodoks Kilisesi’nin ruhani başkanları Patrik veya başpiskoposlardır. Papa, Hıristiyan dünyasının çoğunluğu tarafından zavallı bir sarhoştan daha fazla sevilmemektedir.
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;
https://www.academia.edu/96336383/Papa_ve_Kilise