1989 yılında Sovyetler Birliği çöktüğünde artık dünyada büyük savaşların olmayacağı, jeopolitiğin sonunun geldiği iyimserliği oluşmuştu. Nitekim 1990’lara bu iyimserlik ve küreselleşme olgusu hâkim oldu. Ordular küçüldü, silahlanma azaldı. Haberleşme ve ulaştırma teknolojisindeki gelişmeler küresel ticaret ve tedarik zincirlerinin gelişmesini sağladı. Yeni bir dünyada yaşamaya başlamıştık. Sınırlar açılmış, internet hayatımıza girmişti.
Önce 11 Eylül 2001 terör saldırıları, ABD’nin tekrar askerileşmesine yol açtı; Afganistan ve Irak savaşlarına girişti. Ancak, gene de ABD’ye kimse sesini çıkarmadı. Sessizliği bozan Kosova’nın bağımsızlığı ve Batı kurgulu renkli devrimlere tepki veren Ruslar oldu. Ruslar, ABD’nin ülkelerinin içini ve etrafını kurgulamasından oldukça rahatsızdı ve ilk gerçek tepkiyi 2008’de Gürcistan’da verdiler. NATO-Rusya Müşterek Konseyi işlemez hale geldi. Ruslar, Avrupa güvenliğinin esası olan AKKA Anlaşması’ndan da çekildiler.
ABD akıllanmamıştı; 2014’de Ukrayna’da yeni bir renkli devrim girişimi, Rusya’nın Ukrayna’nın doğusunu örtülü işgaline, Kırım’ı da ilhakına yol açtı. Artık Rusya, NATO’nun resmi düşmanı idi ve bu jeopolitiğe dönüş oldu. Bu arada, Uzak Doğu’da Çin’in en azından ekonomik olarak ABD’yi yakalaması ile jeopolitik hedef listesine Çin de dâhil oldu. Çin, binlerce yılın alışkanlığı ile hem otoriter hem de çevre ülkelere saygısı olmayan, saldırgan ve işgalci bir ülke olma özelliğini sürdürüyor.
ABD, Ukrayna’daki çıkarları bir savaşa değmeyeceği için Ruslara yaptırım ile yetinirken, 2011’den beri Ortadoğu’yu askeri olarak yeniden düzenlemekle meşgul. Sırada İran var ve Çin için hesaplar 2030’lara göre yapılıyor. Ancak, Ekim 2019’da Çin’de ortaya çıkmaya başlayan Koronavirüs ile birlikte yeni bir döneme giriyoruz. Her ne kadar şu anda ülkelerin önceliği salgınla mücadele olsa da jeopolitik alanda geri adım atan yok. Salgın ile birlikte jeopolitik de yeniden şekilleniyor. Neler oluyor ve olacak, bunları anlatacağız.
COVİD-19 ile birlikte hangi planlar yürürlüğe girdi?
Küresel Sermaye’nin akıl hocası Henry Kissinger 1974 yılında şöyle demişti; “Petrolü kontrol ederseniz ülkeleri ama gıdayı kontrol ederseniz halkları kontrol edersiniz”. Küresel Sermaye’nin nüfus azaltma ve tek dünya hükümeti projesini uzun zamandır takip ediyoruz. 2010 yılındaki Rockefeller Raporu ile “Karantina Adımı” senaryosu ortaya çıktı. Uzun uzun açıklamak yerine bir özet yapalım;
- Kitlesel aşı programı ve nüfus azaltması (ve diğer yöntemler; kıtlığı artırmak, yapay iklim değişikliği, GMO’lu ürünler, 5G ve diğerleri),
- Dijital kimlik,
- Dijital para (nakit paranın kalkması),
- 5G’nin kitlesel nüfus kontrolü için kullanılması, dijital banka hesapları, nesnelerin internetini da bu tür amaçlar için kullanılması.
Bill Gates, 5 milyar dolarlık araştırma bütçesinin sadece 650 milyon dolarını aşı işlerine ayırmış. Başka ne gibi projeleri var; Wall Street’in finansçıları ile büyük zirai-gıda oyuncularını bir araya getiren bir proje var. Diğer bir proje ise dijital işlemler için Gates’in finans şirketleri ile üzerinde çalıştığı proje ki, nakit paranın kaldırılmasına ve dijital kimliğe de uzanıyor. Önümüzde PayPal, Visa ve Gates Vakfı’nın arkasında olduğu bir nakit para savaşı var. Bunun ilk denemesi 2016’da Hindistan’da yapıldı. Dünyada halen para işlemlerinin %85’i nakit olarak yapılıyor. Nakit paranın ortadan kaldırılması, doların da sistemden düşmesi ve belirli finans kurumlarının dünyada dolaşan her parayı takip ve kontrol altına alması demek olacak.
Dünyayı bekleyen ayarlamalar..
İlk önemli trend gelişmekte olan ülkeler için yoksulluğun küreselleşirken, IMF’nin kurtarıcı olarak çıkması; 1980’li yıllardan beri IMF ve Dünya Bankası; Afrika, Asya, Latin Amerika, Doğu Avrupa ve Balkanlarda yapısal değişiklik program karşılığı borç para veriyor. IMF’nin ekonomik reçetesi aslında Washington’un başka ülkelerin ekonomilerini yönlendirme ve siyasi müdahale aracı olmaya devam ediyor. IMF başkanı Georigieva diyor ki; “Bir trilyon dolar borç verme kapasitemiz var.” İlk bakışta çok cömert gözüken bu miktarı aslında “hayali para”. Aslında “sizin bize ödeyeceğiniz para ile biz kazanacağız” demek istiyor.
IMF’nin Felaketleri Durdurma ve Yardım Tröstü diye bir penceresi var. Buradan düşük gelirli, en fakir ve en hassas ülkelere 50 milyon dolara kadar yardım veriliyor. Üstelik IMF’nin dayattığı bir reçete de yok. Peki, ne oluyor? Ülke kreditörlerin eline düşüyor, para onların ve isteklerini kendileri belirliyor. Borç arttıkça geri ödemeler de artıyor. İşte bu küresel seviyedeki neo-liberal çözüm. Ama bu çözüm değil sebep olacak, ekonomiler kurtulmayacak ama borç, yoksulluk ve işsizlik dünya genelinde artacak. Daha çok borç aldıkça daha kapana sıkışacaksınız ve bunun siyasi bedeli de olacak. Bu para ABD’yi kurtarmaya gidecek yani bir trilyon dolar, Amerikan ekonomisine aktarılacak.
Yeni jeopolitik..
Şimdi, her ne kadar hâlihazırda uluslararası sistemi ve insan hayatını doğrudan tehdit eden COVİD-19 ile mücadele bütün ülkelerin, finans merkezlerinin, haberlerin ve sosyal medyanın öncelikli gündemi olsa da jeopolitik çekişme devam ediyor. Çin ve ABD, Güney Çin Denizi ve çevresinde köşe kapmaca oynuyor. İngiltere ve Avrupa Birliği, yeni dönem için görüşmeleri sürdürüyor. İç savaşlar ve terörizm devam ediyor. Küresel kurumlar gene çaresizliğin sembolü oluyor. COVİD-19, ABD-Çin gerginliğinin arttığı, Avrupa’nın borç krizi ve İngiltere’nin birlikten ayrılması ile meşgul olduğu, Ortadoğu’daki rejimlerin sallandığı ve İran senaryosunun yaklaştığı, bir dönemde ortaya çıktı. Diğer tarafta küresel olarak, teknoloji özellikle bilgi sistemleri üzerinde büyük bir rekabet yaşanmakta.
(Gorbaçov’un bizzat itiraf ettiği gibi) Çernobil felaketi, Sovyet Komünizminin sonunu getiren olayları başlatmıştı. Koronavirüsünün de Çin’deki Komünist yönetimi bitireceği spekülasyonu bugün sık sık dillendiriliyor. Koronavirüs salgını, şimdiye kadar yaşaya geldiğimiz haliyle bu düzene devam edemeyeceğimizi ve radikal bir değişimin gerekli olduğunu gösteren bir işarettir. Acı gerçek, bunun için bir felakete ihtiyacımız vardı. Çin ile ilgili olarak her şey bir gecede değişmeyecek. Çünkü Çin uzun dönemli bir tehdit ve zamanını bekleyecek. Sırada İran var.
Koronavirüsü Ortadoğu’yu kötü bir zamanda yakaladı. Ülkeler ekonomik zorluklar içinde ve iç karışıklıklara karşı hassas durumda. İnsanlar özellikle iç savaş nedeniyle yer değiştirmiş göçmenler zor durumda. Ortadoğu ülkeleri kendi içlerinde rakipler, düşmanlar, dini ve ekonomik kesimler ile öyle karışık durumdalar ki ölümler artarken virüs önemli siyasi değişimlerin katalizörü olacağa benziyor. Ortadoğu’ya Koronavirüs önce Şubat’ın başında Çin’den BAE’ye geldi. Virüsün ilk etkisi petrole olan talebin azalması oldu. Geçen ay, Suudi Arabistan ile Rusya arasında petrol fiyatları konusunda felaket doğuran bir savaş yaşandı. Petrol fiyatları çöktü, depolar hızla boşaldı.