“Kalbin, aklın bilmediği akılları vardır”.
Honore De Balzac
Giriş
Her ülkenin bir psikiyatriste ihtiyacı vardır. Çünkü her ülke insanlarının kişilikleri zamanla bölünür, sürekli farklı kutuplara gitmek ve ülkelerinin dünyadaki rolü hakkında farklı düşünmek onlara cazip gelir. Bir kutup sıkı gerçekçi yani realisttir; hükümetin ülke çıkarlarını korumasını ister. Söz konusu olan egemenlik, güvenlik, topraklar, ticaret, ekonomik gelişme ve refahtır. Diğer kutupta ise idealistler vardır. Onların vizyonu zaman zaman değişse de hemen hemen romantik kalıplara sahiptir; daha adil bir dünya yaratmak, ülkeler arası eşitsizliği azaltmak, adalet mağdurlarını korumak, fakir ve baskı altındaki insanların koşullarını iyileştirmek. Ülkeyi yönetenler için birinci grupta olanlar daha iyidir çünkü devlet mekanizması ulusal çıkar kurgusu üzerine yağlanmıştır, en azından teoride bu böyledir. Ama tüm dünyayı ve insanlığı düşünenlerin gidecekleri yolu, evrensel değerlere ulaşmayı ikinci grubun beklentileri karşılamaktadır. Siz bunlardan hangisini kendinize varılacak yer olarak seçtiniz bilemiyorum; dünya lideri Türkiye mi, yoksa daha iyi bir dünya mı? Tabii hemen “ikisi birlikte” diyenler de olacaktır yani her ülke kendisini geliştirirse tüm dünya iyi olur varsayımı. Ancak, bütün ülkelerin sıfır toplamlı düşündüğü bir dünyada bu mümkün değil. Zaten realist düşünce kendi çıkarını maksimize etmeye dayanmıyor mu?
Uzun zamandır, nasıl bir teori ile hem dış politika hem de insanlık daha iyi bir rotaya girer, bunun
peşindeyim. Teknolojide geldiğimiz dönem, yapay zekâ, eşyaların interneti ve biyo-teknolojide beklenen gelişmeler önümüzdeki 20 yılda devlet, aile, toplum, din ve özel hayat anlayışımızda büyük değişmeler olacağını gösteriyor. Tıpkı, bundan yaklaşık 200 yıl önce Aydınlanma ve Fransız Devrimi sonrası Sanayi Devrimi döneminde olanlar gibi politika, kültür ve toplum bir kaynama içinde ve bize düşen onlara entelektüel bir açılım sunmak. O dönemde bu açılımlardan birisi Romantizm oldu. Romantizm adlandırması, Orta Çağ’ın aşk hikâyelerine, şövalye maceralarına ve bireysel kahramanlıklarına referans yapıyordu. Romantizmin özelliği klasikten ziyade Orta Çağ tarzını tercih ederek, geçmiş ve doğanın yüceltilmesi kadar, duygu ve bireyselliğe verilen önemdir. Bu kısmen, Sanayi Devrimi’ne, Aydınlanma Dönemi’nin aristokrat sosyal ve siyasi normlarına, doğanın bilimsel rasyonelleşmesine tepkidir. Şimdi de bize COVİD-19 sürecinde gelecekle ilgili dayatılan yeni hayat biçimine bir tepki vermek zorundayız. Bu makalede, gelecek için Romantizm üzerinden sonuçlar çıkarmaya çalışacağız.
Romantizm nedir?
Romantizm, 18. Yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da başlayan sanat, edebiyat, müzik ve entelektüel alanda başlayan bir hareket. Özellikle 1850-1850 yılları arasında edebiyat ve sanattan politikaya pek çok alanda zirve yaptığı kabul edilir. Romantizm, Klasisizme tepki olarak ortaya çıkmış ve onun yıkılmasıyla sanatçılar, sosyal ve siyasi bir başkaldırının öncülüğünü üstlenmişlerdir. Romantizm temsilcilerinin düşüncelerini yaymak için kullandığı araçların başında şiir geliyordu. Halk sansürün egemen olduğu basın camiası yerine, insanın içsel yolculuklarını ve manevi üstünlüklerini ön plana çıkaran romantik şairlere fazlaca teveccüh göstermişti. Romantizmin kapsadığı alan genişlerken, şairler milli kahramanlara dönüştürüldüler.
Romantikler insan ruhunu boğan, gösterişli, yapay, insanı sosyal esarete sürükleyen toplumsal yapıdan, Aydınlanma Döneminin ‘akıl’ kavramıyla meşrulaştırdığı toplumsal kalıplardan kurtulmak için yeni bir toplum düzeni arayışına girmiştir. Toplumsal yapı içerisindeki mülkiyet, para, hukuk, devlet, evlilik vb. her kurum sorgulanarak insanın cesur ve özgür olduğu toplumsal bir düzen düşünülmüştür. Böyle bir toplumsal düzen arayışında insan; toplumsal alışkanlıklardan ve onların yapaylığından kurtuluşun yolunu doğada bulmuştur.
Romantizm, en çok görsel sanatlar, müzik ve edebiyat alanında görülse de; tarih yazımı, eğitim, satranç, sosyal bilimler ve doğa bilimleri alanında büyük etkiler yaptı. Ayrıca politikaya da önemli ve karmaşık bir etki yaptı; romantik düşünürler liberalizm, radikalizm, muhafazakârlık ve milliyetçiliğe katkı yaptı.
Romantikler...
Romantiklerin ve Devrimcilerin önemli tarihsel gelişmelere tanık olduğu 1760-1830 arasındaki döneme bir renk verilseydi, bu tutku ve ihtirasın rengi olan ‘kırmızı’ olurdu; bir yanda romantik aşk, diğerinde devrimci kanı.
18. Yüzyılda İngiltere’de yeni bir sınıf insan ortaya çıkmıştı; centilmenler. Bunlar toplumun soylu sınıfından toprak sahibi, kira gelirleri olan ya da en azından kırsalda arazileri olan, diğer toprak sahibi statüsüne oranlar en düşük rütbedeki kibar ve aydın kişilerdi. Toplumdaki centilleşme kıyafetlere, akşam yemeklerine, davranışlara yani sosyal seçimlere etki etmişti.
1790’larda kralların ve yöneticilerin kullandığı pudralı perukun kalkması ile Londra’da çok çeşitli erkek ve kadın saç şekilleri ortaya çıktı. Bu dönemde de erkek egemen bir toplum yaşamı vardı ama romantik kişilik yeni bir kahraman türü yaratıyordu. Beyaz yakalı, kravatlı ve kırmızı pelerinli insanlar ortaya çıkmıştı.
Friedrich Wilhelm Nietzsche (1844-1900) en büyük romantiklerden biri kabul edilir. Nietzsche, “Tanrı öldü” demişti. Şimdi her şey mümkündü. Bir şey yapmanız gerekmiyordu. Satre’a göre, özgür olmakla suçlandık. Seçimler sizin elinizdeydi. Kierkegaard’a göre de eğilmek, desteklenmek, uyuşturulmak, özür dilemek zorunda değildik.
Johann Wolfgang von Goethe’nin (1749-1832) Faust isimli eserinde laboratuarda yaratılan yapay insan Mary Shelley’i etkilemiş ve ilk bilimsel kurgu kitabı Frankeştayn böyle ortaya çıkmıştı.
Romantik dünya görüşü...
Londra ve Paris’teki romantikler ve devrimciler siyaset, şiir, tutku ve aydınlanmanın her yerindeydiler. İnsan aklının cehalet, hurafeler ve tiranlıkla mücadele ederek, daha iyi bir dünya kurmak için yeterli olduğunu düşünüyorlardı. Ana hedef aslında Avrupa’da aristokrasi mirasının kaynağı olan Katolik Kilisesi idi. İnsanlar klasik antikiteden modern dünyaya geçiş için yöntemler arıyordu.
Romantiklerin ortak teması; ‘tutku’, ‘kuvvetli duygu’dur. Empriristler (deneyciler); ‘duyusal veri,
rasyonalistler ‘akıl’ ile ilgilidir. Romantik, bilince bakar ve ilk gördüğü dinamikler; anlam, mücadele, arzu ve tutkudur. Gothe’nin Faust’un da söylediği gibi; “Hissetmek, her şeydir.” Tutku’yu tüm hayatın bir kategorisi olarak görürler, hayat Darwinci bir mücadele olarak hayatta kalmak değil, üstesinden gelmektir. Bu içgüdü, doğanın üstesinden gelmeyi kapsar. Nietszche’nin söylediği gibi; “Tek gerçek, kendini korumak değil, daha güçlü olmak, hâkim olmak arzusudur.”
Romantik dünya görüşü, onun insanlığa bakışının yansımasıdır. Dünya zengindir ve nitelik ile doludur; renk, ses, tat, his; modern bilimin resimlediği gibi ince, gri, boş değil. Entelektüel oyunda yer alan metafizik spekülasyonları reddederler.
Türklerde Romantizm...
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;
https://www.academia.edu/49231975/ Romantizm_bir_çözüm_olabilir_mi