Rus istihbaratının Türkiye’deki faaliyetleri...

Prof. Dr. Sait Yılmaz

Günümüzün Rus istihbarat servisleri aktif, saldırgan ve iyi fonlanmıştır. Uyguladıkları yöntemlerde sınır yoktur ve herhangi bir yasal işleme tabi tutulma endişeleri de yoktur. Devleti yönetenler zaten Putin’in yakın adamları veya siloviki (askeri, güvenlik ve istihbarat servislerinden çalışanlar) içindedir. Putin’in ilk döneminde istihbarat servisleri güçlerini yenilemeye başlamıştı ancak hala bu dönemde Putin ile Batı ile pragmatik iyi ilişkiler sürdürmek niyetindeydi. 2012 yılı bir dönüm noktası oldu. Rejim, istihbarat servislerinin ipini tamamen gevşetti. Bunu nedenleri, ülke içinde baskıyı artırmak ve dışarıdan gelen istikrarsızlaştırmayı önlemek olduğu kadar, uluslararası düzeni yeniden revize etmek için yeni bir strateji uygulamaktı. Bu anlayış hala devam ediyor ve yakın zamanda değişmesi beklenmiyor. Bugün üç ana Rus istihbaratı servisi var. Bunlardan Dış İstihbarat Servisi olan SVR, büyük ölçüde Batı Avrupa ve ABD’de faaliyet gösteriyor. Sovyetler Birliği döneminden kalma eski askeri istihbarat servisi GRU ise pek değişmedi, küresel ölçekte çalışıyor. Federal Güvenlik Servisi olan FSB ise KGB’nin asıl mirasçısı ve temel olarak eski Sovyet Cumhuriyetlerinde faaliyet gösteriyor. Bu makalede Rus istihbarat servislerinin Türkiye’ye yönelik faaliyetlerini tarihsel perspektifi içinde inceleyeceğiz.

Çarlık Rusya’sının Osmanlı İle İlgili İstihbarat Çalışmaları

1917 yılında Çarlık rejimi çökene kadar Rus istihbaratı, genellikle Osmanlı ordusu ve ülkenin iç ve dış politikası ile ilgili konulara odaklanmıştı. Rus askeri ajanları ve diplomatik temsilcilerinden gelen haberler ve değerlendirmeler yolu ile özellikle aşağıdaki konular takip ediliyordu;

- Osmanlının iç siyasi durumu,

- Rusya-Türkiye ilişkileri,

- Osmanlı üzerindeki İngiliz etkisi,

- Türk ordusunun teşkilatı ve durumu,

- İstanbul ve Çanakkale Boğazlarındaki tahkimat ve kaleler,

- 1852’de Suriye’de patlak veren Dürzi isyanı ile ilgili gelişmeler,

- Sırbistan, Bulgaristan, Karadağ ve Bosna-Hersek’teki huzursuzluklar,

- Osmanlı’nın savaş hazırlıkları,

- Osmanlı toprakları içinde özellikle yabancı sermaye ile yapılan kara ve demiryolu çalışmaları.

Osmanlı ordusu ile ilgili başka ülkelerden de pek çok istihbarat alındığını arşivlerde görüyoruz. Napolyon döneminde Fransızlarla Türklerin Karadeniz, Bosna, Arnavutluk ve Epir bölgesindeki savunma düzenlerinin; 1811 yılında Osmanlı’nın Epir’i işgal planının paylaşıldığı görülüyor. Osmanlı ordusunun kıyafetleri ile geniş bir resim kataloğu var.

İstihbarat belgeleri daha çok Osmanlı ile ilgili coğrafi, topoğrafik, istatiksel, etnografik ve hidrografik istihbarata odaklanmış durumdadır ve çoğu haritalar, planlar ve atlaslar ile açıklanmaktadır. Bu çalışmalarda, haritalar ile Rusya’nın Avrupa ve Türk Asyası, Osmanlı İmparatorluğu, Başkanlar ve Suriye dâhil bağlantıları ele alınıyor. Osmanlı’nın Anadolu ve etrafındaki pek çok bölgesi ile ilgili özel haritalar bulunuyor. Başta İstanbul olmak üzere birkaç şehrin elle çizilmiş haritaları var. İstanbul’da Büyük Dere Vadisi, Prens Adaları, Boğazlar ve buradaki tahkimat yanında Asya’daki Türk bölgelerinin sınırları, Erzurum ve Van etrafındaki dağ silsileleri ile ilgili çalışmalar öne çıkıyor. İstatiksel ve etnografik istihbarat ise daha çok ülkenin ve belirli bölgeleri ile ilgili nüfus durumu ve hayvan sayıları ile ilgilenmiş durumdadır.

1826-1828 yıllarındaki İran-Rus Savaşı sonunda yapılan Türkmençay anlaşmasıyla İran'da Kürt nüfusunun bulunduğu topraklar Rus egemenliği altına girdi. Hemen akabinde Ruslar, Kars ve Ardahan'ı da işgal ettiler. Böylece Avrupa o dönemki müttefiki olan Osmanlı dolayısıyla Kürt nüfusu ile karşılaştı. Rus yetkililer İran ve Osmanlı'ya karşı Kürt kartını kullanabilmek için tarihin ilk Kürdoloji çalışmalarını başlattılar. Kürt tarihi ile ilgili ilk çalışmalar Rus orijinlidir. Kürtlerin tarihi ve bir ulus oldukları ile ilgili iddialar temel olarak bir kaç kaynak referans gösterilerek yapılmaktadır. Bunlardan en önemlisi Şeref Han adıyla bilinen Bitlis beyinin “Şerefname” adlı elyazısının orijinali olduğu iddiası ile Rus ordusu için çalışan Fransız oryantalist François B. Charmoy tarafından çevrilen ve Saint Petersburg’da basılan kitaptır. Şerefname’yi Rus subayları sözde İran’daki el yazması eserler içinde bulmuş, Çarın hizmetinde olan Charmoy ise şekillendirmiştir.

Kitabının pek çok bölümünde Charmoy, Kürtleri de bu kitaba dâhil etmek için bazı uydurmalar yapmış hatta intihalde bulunmuştur. Şerefname’yi çevirenler konar-geçer anlamındaki “Ekrad Taifesi” ifadesini “Kürt Ulusu” olarak tahrif etmişlerdir. Rus ordusu içinde Ermeniler ile ilgili propaganda çalışmaları yapan ve daha sonra Kürt tarihi yazmakla görevlendirilen iki bilim adamı gerçekte ise Rus subayı olan Vladimir Minorsky ve Basili Nikitine tarafından yazılan kitaplar ise 1940 yılından sonra basılmıştır. Şerefname’den sonra en çok ilgi gören kaynaklardır. Doğu bilimcileri olan Minorsky ve Nikitine, Birinci Dünya Savaşı esnasında Rusların Basra’ya inme hedefleri için Kürtleri ayaklandırmaya çalışıyorlardı.

Rus İstihbaratının Türkiye’deki Faaliyetleri (1920-1950)

1920-1930’lu yıllarda Sovyetlerin Türkiye’ye yönelik dış istihbarat faaliyetinin ana konularından birisi Rusya’dan Türkiye’ye göç etmiş Müslüman ve Türk mültecileri izlemek, faaliyetlerini mercek altına almak ve onlara karşı mücadele etmekti. Bu süreç, İkinci Dünya Savaşı döneminde ve sonrasında da devam etmiştir. Türkiye’de bulunan Sovyet istihbaratı mensupları ve Ankara Büyükelçiliği aracılığıyla Moskova’ya gönderilen raporlarda Kafkas muhaceretinin faaliyetlerine ilişkin çok sayıda bilgi aktarılmıştır. İstihbarat raporlarına göre, Sovyetlere karşı savaşan ülkeler (Almanya ve Japonya) göçmen mensuplarıyla (Hüsrev Bey Sultanov, Şamil, Emircanov) ilişki kurmuş ve bu faaliyetler Türkler tarafından engellenmemiştir.

1941 yılı Temmuz ayı sonlarında Türkiye’den Moskova’ya gönderilen bir istihbarat raporunda, Türk hükümetinin Kafkaslarla ilgisini açığa vurmak istemediği, bu konuda istihbarat örgütü birimlerine ve polise, göçmenlerin SSCB karşıtı faaliyetlerine müsaade etmemeleri konusunda talimat verildiği yazılmıştır. Raporda, bunun Türkiye’nin SSCB ile ilişkileri gerginleştirmek istemediği gerekçesiyle yaptığını, aynı zamanda göçmenleri de ellerinden bırakmak istemediği, Mir Yakup Mehdiyev, Said Bey Şamil, Ahmet Zeki Velidov (Zeki Velidi Toğan) ve diğerlerinin Sovyetler Birliğine karşı aktif faaliyetlerine Türkiye hükümetinin müsaade etmediği belirtilmişti.

Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;

https://www.academia.edu/53406039/Rus_istihbaratının_Türkiyedeki_faaliyetleri_