Günümüzün moda deyimi ile “soy-sop” araştırması bir süredir kamuoyu gündemini teşkil ediyor. Ocak 2019 itibarı ile e-devlet sistemi üzerinden 31 milyon 937 bin 261 alt-üst soy bilgi sorgusu yapıldı. Bu tür bir kamuoyu bilgilendirmesi ilk defa Türkiye’de olmuyor. Örneğin İngilizler, bunu 2011 yılında yaptıklarında da internet kilitlenmişti. İngilizler, soylarının ne kadar geriye gittiğinden daha çok aile geçmişlerini merak ettiler.
Büyük anne-babalarının aslında hiç evlenmediklerini öğrendiklerinde pek önemsemediler. Onlar için önemli olan ailenin hikâyesiydi. Türkiye’de İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık Dairesi tarafından internet üzerinden sağlanan “alt-üst soy belgesi” 1800’lü yıllara kadar aile büyükleri ile ilgili isim, doğum ve ölüm tarihleri gibi bazı bilgiler veriyor. Ancak, bu bilgiler bir aile ağacı değil, yer verilen kişiler anne-baba bağlantılarına odaklanmış yani amcalar ve kardeşler yer almıyor.
Özetle, en önemli eksik ise bu kişilerin hikâyelerinin olmaması; yani nasıl yaşadılar, ne iş yaparlardı, nasıl öldüler, aile üyeleri nerelere dağıldı ve hâlâ nerede yaşıyorlar gibi bir hikâyeleri yok. Öte yandan, biz Anadolu Türkleri, hangimiz nereden geldi? Orta Asya ya da başka bir yerden bugün nüfusa kayıtlı olduğumuz son yere gelene kadar dedelerimizin başına neler geldi, izlediği yolları nasıl tespit edebiliriz?
Gerçek bir soy-sop araştırması ile bazı tarihi kayıtlara ulaşarak, soyunuzun nereden geldiği ve nerelere dağıldığı gibi sorulara cevap bulabiliriz. Eğer şanslı iseniz ve dedelerinizin göç trafiği doğrusal bir yol izlemişse, Orta Asya’ya kadar varan bir bağlantı bile kurabilirsiniz.
Bu çalışmada, dedelerimin Orta Asya’dan başlayıp, Osmanlı’da Hamit Sancağı’na bağlı olan bugünkü Isparta’nın Yalvaç kazası Hisarardı Köyü’ne uzanan izlerini süreceğim. Bunun için, önce Türk tarihi ve Anadolu’ya göç ve yerleşme ile ilgili bazı temel bilgilerle başlamamız gerekiyor.
Anadolu’ya gelene kadar Türk Tarihi ile ilgili bilmemiz gerekenler...
Tarihimizin ve kültürümüzün başlangıcını bulamıyoruz. Bilinen tarih ile birlikte ortaya çıkan ve varlığını günümüze kadar sürdüren sayılı milletlerden biri de Türklerdir. Arkeolojik bulgular içinde Türkçe’nin kökenini 15.000 yıl önceye, siyasal kuruluş olarak da 10.000 yıl geriye götüren kanıtlar bulunmaktadır. Türklerin tarihi, resmi olarak M.Ö. 318 tarihinde Hun İmparatorluğu’nun kuruluşu ile başlamaktadır.
Hun Devleti’nin merkezi Orhun ve Selenge nehirlerinin kaynak havzası olan Ötüken Ormanı’dır. Hunlar, doğuda Tula ve Tüngelik’in yukarı boylarına, kuzeyde Baykal, Kem Irmağı ve Tannu (Ola) dağlarına, batıda Altaylar’a ve güneyde Gobi Çölü’ne kadar olan bölgede yaşadılar. Sonra Göktürkler geldiler.
Orta Asya’da hâkimiyetini kaybeden Hun boyları, Kazakistan bozkırlarında toplandıktan sonra 350 yılından başlayarak 375 yılında Avrupa’ya inmişlerdir. Bu göç, Avrupa ve dünya tarihi açısından çok önemli olan ‘Kavimler Göçü’nü tetiklemiş ve Hunların önüne kattığı kavimler tüm Avrupa’da dengeleri değiştirmiş, etnik kaynaşmalar sonucu bugünkü Avrupa milletlerinin temeli atılmıştır.
Hunları; 6. yüzyıl ortalarında Avarlar, 7. yüzyılda Bulgarlar, 7. yüzyılın son yarısında Peçenekler, 9.-11. yüzyıllar arasında Oğuzlar, Kıpçaklar izleyerek Orta Avrupa ve Balkanlarda Türk hâkimiyetini devam ettirmişlerdir. Hunları bir kenara bırakırsak Peçenekler, Kumanlar (Kıpçaklar) ve Oğuzların kuzey veya güney yolu ile Balkanlara geçtikleri görülmektedir.
Türkistan’a dönecek olursak, Göktürkler (M.S. 551-743), kardeş kavgası yüzünden 582 yılında resmen ikiye ayrıldı. Doğu Türk Kağanlığı bugünkü Doğu Türkistan’ın atasıdır. Uygurlar, Karluklar ve Basmıllar gibi Türk kavimleri 743 yılında, Basmıl Türklerinin başkanlığında toplanıp, Göktürk Devleti’ni yıkmalarıyla Göktürk devri de sona ermiştir. Türk dünyasının en önemli kavimlerinden olan Oğuzlar, Göktürkler zamanında büyük federasyonu oluşturan boylardan biriydi.
7. yüzyılın ikinci yarısı ile 8. yüzyılın ilk yarısında Tula ırmağı boylarında yaşayan ve dokuz boydan oluşan Oğuzlar; Türkiye, Azerbaycan, İran Azerileri, Irak Türkmenleri ve Türkmenistan Türklerinin atalarıdır. 10. yüzyıldan itibaren Oğuzların bazı kolları Maveraünnehir’de Seyhun nehri bölgesinden hareketle İran Horasan’ına girdiler. Moğolların önünden kaçan Türkler, Anadolu’yu doldurmaya devam ettiler. Cengiz Han’ın kurduğu Moğol İmparatorluğu’nun baskısı sonucu (1220-1265) Türk kavimlerinin Anadolu’ya ani göç etmeleriyle Anadolu hızla Türkleşmiştir.
Anadolu’ya yerleşme...
Anadolu'ya yapılan akınlar ve bunlara bağlı olarak gelişen yoğun göçler, iki ana devreye; Selçuklulara bağlı Türkmenlerin Anadolu'yu yurt tutmaları ile başlayan "Türkleşme" hareketi de üç ana safhaya ayrılmaktadır. Akınlar ve göçlerin yoğunluğunda birinci devre, Selçuklu fetihleri ile başlayan dönemdir. Bunu bütün Asya'yı yerinden oynatan Moğol istilasından sonraki Türk akınları ve göçleri takip etmiştir. Bu iki ana devredeki akın ve göçlere de büyük ölçüde bağlı olan "Türkleşme" hadisesi şu safhalar halinde cereyan etmiştir;
- Selçuklularla birlikte 11. yüzyıl sonlarında başlayan yerleşme,
- 13. yüzyılda Anadolu'ya yeni Türk unsurlarının gelmesi ve yerleşmesi,
- Osmanlı hâkimiyeti dönemindeki yerleşmeler.
Selçuklu yönetimi, Anadolu’yu iskân ederken, prensip olarak, büyük aşiret ve boyların parçalanarak birbirinden uzak sahalara gönderilmesini sağladılar. Böylece aşiretlerin Selçuklu hanedanına karşı güç teşkil etmesinin önüne geçilmek istenmiştir. Oğuzlar, Oğuz-eli’nde Bozok ve Üçok adları ile iki kola ayrılarak ikili bir teşkilat oluşturmuşlardı. Anadolu’nun kuzey taraflarına Bozok, güney taraflarına Üçok boyları yerleştirildi. Bu yerleştirmelerde Oğuz aşiretlerini parçalama siyaseti güdüldü. Göçebelerden başka, Batı-Türkistan’da ziraat ile uğraşan köylü ve kasabalı halk da Anadolu’ya eski Orta-Asya kültürünü getirerek, Orta-Asya’daki köy ve kasaba adlarını verdikleri yerleşimler kurdular. Yaklaşık 150 yıllık bir süreç içinde yüz binlerce göçebe Türk Anadolu’yu baştanbaşa doldurdu.
Anadolu beylikleri ve Osmanlı’dan bugüne yaşanan önemli olaylar, Anadolu’nun göç trafiği ve yerleşimleri konusunda etkili oldu. Anadolu’ya pek çok Türk kavmi geldiği gibi gidenler de oldu. Özellikle Osmanlı’nın gerileme dönemi ile birlikte dışarıdan göçler arttı. Bu önemli olayları şu şekilde sıralayabiliriz;
(1) Bizans ile savaşlar ve Haçlı seferleri,
(2) Moğol akınları,
(3) Osmanlı Dönemi’nin önemli olayları,
(1) Fatih, Karındaş katliamı; Boz Ulus - Kara Ulus.
(2) Kanuni ve Yavuz Sultan Selim; ayaklanma ve isyanlar.
(4) Göçler.
Şimdi soy-sop çalışmamıza başlayabiliriz.
Bu makalenin geniş versiyonu ve devamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz;