Tarih boyunca dünyaya yön veren kral, bilim adamı, peygamber ya da sıradan insan görünümündeki bazı kişiler tanrının adamlarıydı. Onlar, insanlık için sıra dışı değişimlere neden oldular. Bu makalemizde tarih polisliği yapacağız. Tanrının planı neydi, kimleri seçti ve neleri değiştirdiler? Daha önemlisi Tanrının şimdiki gözdeleri kimler? Bilim adamları uzayda zaman ve mekânın kırıldığını yani çok eski zamanlara gidebileceğimizi keşfettiğinden beri, zaman tünelinde milyarlarca yıl geri gitmeye çalışırken; en önemli amaçlarından birisi büyük patlamaya dönerek Tanrı’nın planını öğrenmektir.
Dünya tarihini altı bin yıl ve dünyayı düz zanneden semavi dinlerin öngördüğü kıyamet saati ise çoktan geldi geçti. Uzun zamandır Mesih/Mehdi bekleniyor ve Kıyamet Savaşı öngörüleri rağbet görüyor. İnsana bir ruh ve beden veren Tanrı, ruhun içine akıl koydu ve Tanrı akılda gizli. Tanrı, insanlık tarihine özel görev verdiği kişilerle yön vermeye devam ediyor. Bu makalede, Tanrının adamlarını bulacağız.
Tanrının planı...
Semavi din kitaplarına göre, insanoğlunun tarihsel deneyimi Âdem ile Havva'nın Cennet'ten kovulmasıyla başlar. Tanrı Adem ve Havva’ya kötülüklerden tamamen arındıkları takdirde cennete tekrar dönmeyi vaat etmiştir. Ancak, nesilden nesile olaylar çığırından çıkar. İnsanlar yeni bir cennet bahçesi yaratmak için çalışmak yerine, kavga ve hırsları yüzünden gittikçe bu amaçtan uzaklaşır. Artık, insanoğlu cennete dönemeyecek kadar yoldan çıkmış, kötülüğe bulamıştır.
1) Yahudilik: Tanrı iş başında, vaat edilmiş topraklar;
Büyük Tufan’dan hemen sonra, Tanrı yeni bir strateji uygulamaya karar verir. İnsanlar O’nun bilgeliğine sahip olmadığına göre, bir halkı kendine aracı yapacaktır. Bu halka özel görevler verecek, ancak herhangi bir imtiyaz tanımayacaktır. Bu halktan örnek olmalarını ve dünyayı günahtan arındırmalarını isteyecektir. Musevi inancına göre, İbrani halkı böyle doğar. Bundan onbeş yüzyıl sonra bu halk “Yahudiler” olarak anılacaktır.
Musa Sina Dağı’nda yaptığı anlaşma ile Tanrı’nın verdiği görevi kabul eder. Musa’nın halkını yenilemesi, Mısır’ı tanımamış bir nesille değiştirmesi gereklidir. Mısır’dan Tanrı’nın yardımı ile çıkış ve Kenan ülkesine geliş M.Ö. 1212’de gerçekleşir. Musa’dan sonraki önemli isim Davut ise kabileleri birleştirir. Ancak, Davut ve Süleyman’ın İsrail Krallığı yıkıldıktan 136 yıl sonra ortaya çıkan Yehuda Krallığı da M.Ö. 586’da son bulur.
2) Hıristiyanlık: Tanrı’dan ayrışma, müjde (Cennet);
Yeni Mısır, Roma İmparatorluğu’dur. Tanrının stratejisi tekrar değişmek zorundadır. Yahudilerin sözünde duramayacağı ortaya çıkmıştır. Sorun vaat edilmiş topraklarla çözülemeyecek kadar büyümüştür. Yeni mesaj ‘İsa (Chris-Hristo)’ ile gelecektir; teması ‘müjde’, vaadi ise ‘cennet’tir. İsa’nın Tanrı Krallığı kurmak fikri, Roma’ya savaş açmak demekti ve bu yüzden çarmıha gerildi. Öldükten 40 saat sonra birkaç müridinin İsa’nın gölgesini gördüğünü iddia etmesi ile Hıristiyanlık başladı.
Yeniden dirildiğine inanılan İsa, Mesih kabul edildi. İnciller en erken M.S. 2. yüzyıl ortalarından itibaren yazıldılar. M.S.325’de İznik’te Konsülü’nde seçilen bugünkü dört İncil’e son hali verildi. Konsül’de Paskalya, dini ayinler, İsa’nın ölümsüzlüğü karara bağlandı. O tarihe kadar ölümlü bir insan kabul edilen İsa’ya ‘Tanrı’nın oğlu’ denmeye başlandı.
3) Müslümanlık: İslam (boyun eğ), birlik (cihat):
Hıristiyanlık da yoldan çıkınca sıra son peygambere ve nihai plana gelmiştir. Bu sefer Tanrı’nın mesajı daha serttir; İslam yani boyun eğ, itaat et. İslam ile önerilen ‘birlik’ olmak, dünyayı Müslümanlaştırmaktır. Bunun için önerilen metot; ‘cihat’ yani din için savaştır. Hz. Muhammed ve ona inananlar Arap Yarımadası’nda birlik sağladılar.
Yahudilik, Hıristiyanlık ve Zerdüştlük yerine vahiy gelen vizyonu yaymaya koyuldular. Cihat anlayışına göre dünya; Darü’l İslam (İslam’ın Evi) ve Darü’l Harp diye iki bölüme ayrılmıştı. Erken İslam İmparatorluğu yayıldıkça, zamanla çok sayıda güç merkezine bölündü. Halefiyet sorununun yol açtığı hizipler İslam’ın iki ana kolunu oluşturdu.
Tanrı 15. yüzyıldan itibaren daha çok bilim adamlarını seçti..
Tarihsel olarak ilk uygarlıklarda din adamları ve adsız yazıcılar, Yunan doğa filozofları, Arap doktorlar ve astronomlar, sihirbazlar, Çinli mandarinler ve memurlar, Orta Çağ Avrupa’sının üniversite profesörleri öne çıkmıştı. Din adamlarının savaşlarda işe yaramadığı anlaşılınca, onların yerini aslında birer asker olan Kral/İmparator ve yardımcıları aldı. Ancak, 18. yüzyılın sonlarından başlayarak, günümüz devlet anlayışının gerektirdiği sivil devlet adamı ve bürokrasi anlayışı asker yöneticilerin yerine geçti.
Rönesans ve Aydınlanma ile insanlık tarihine laik bakış şekillendi. Artık bilim, Ortaçağ düzeninin iflası üzerine din’in yerine, kesinliği ve gerçekliği ifade eden bir sözleşme olarak, toplumu yeniden inşada kullanılacaktır. 19. yüzyılda bilim ve teknolojideki ilerlemeler, bazı bilim adamları arasında Tanrı’dan bağımsız olduklarını düşündüren yeni bir özerklik ruhu yaratmıştı. 19. yüzyılda II. Mahmut’a yazılan bir mektupta şöyle denilmektedir; “Ekselansları sizi dünyanın yeni dinine, bilime davet ediyorum.”
Tarihe yön veren kişileri önemli devlet adamları olmadan açıklayamıyoruz. Hangi liderler uluslararası politikaya etki ederler? sorusu üzerinde çok tartışılmış bir konudur. Bakıldığı zaman Mustafa Kemal Atatürk, Winston Churchill, Franklin Roosevelt, Mahatma Gandi olmasaydı dünya bu kadar güzel olmazdı diyebileceğimiz liderler yanında; Adolf Hitler, Josef Stalin, George W. Bush gibi hiç olmasa daha iyi olurdu dediklerimiz de var.
Öte yandan, tarih yazılırken genellikle katiller kahraman olur çünkü tüm barışlar silahların gölgesinde yapılmıştır. Ancak, iyi ya da kötü bu liderleri ortaya çıkaran ve izledikleri politikalara iten şey yaşadıkları iç ve dış çevre ile olaylar olduğu gerçeğini ve Tanrının elini kabul etmeliyiz. Yaşadığımız dünyayı yön verenler genellikle teknoloji ağırlıklıdır çünkü günlük hayatımızdan, askerlik ve devlet adamlığına yeni teknolojiler önemli ölçüde yön vermeye devam ediyor. Tarihe yön veren Tanrının adamları, Tablo-2’dedir.
Sonuç; kimler Tanrının adamları?
Bilimin ve teknolojinin yolu doğanın gizli gerçeklerinin ortaya çıkarılması yani sonuçta Tanrısal görüşün yakalanmasıdır. Bir yandan büyük düşünürler, filozoflar, ekonomistler, stratejistler yetiştirmeli diğer tarafta teknolojiyi yaratacak, bilim adamlarının önünü açmalıyız. J. William Fulbright’ın sözlerini hatırlayalım; “Geleceğimiz yıldızlarda değil ama akıllarımızda ve kalplerimizdedir. İyi bir gelecek için öncelikle yaratıcı liderlere ve özgür eğitime ihtiyacımız var.” Tanrının adamı olmak için ihtiyacımız olan her şeyden önce akıl ve sevgi’dir. Hermes; “İnsanlar, ölümlü tanrılar; Tanrılar, ölümsüz insanlardır” demişti.
Herkes Tanrının adamı olabilir çünkü o içimizde ve her yerde, bizi görüyor ve ne düşündüğümüzü biliyor. Daha önemlisi, Tanrının herkes için bir planı var, önemli olan bunun farkında olmak ve rolünü iyi oynamak. Eski bir inanışa göre Tanrı insanlığı suçlarına rağmen sürdürür, çünkü herhangi bir dönemde, rollerinin farkında olmadan, insanlığın günahlarını affettiren, dünyaya olumlu bir yön veren on önemli kişi vardır. Belki de bunlardan biri sizsiniz ya da olmaya ne dersiniz? Başlamak için Türkiye iyi bir coğrafya.. Makaleyi Albert Einstein’in sözleri ile bitirelim;
“Cenneti kocaman bir kütüphane olarak hayal ediyorum.”
*
Not: Makalenin geniş versiyonu için;