Teokrasi sonrası İran’a hazır mıyız?

Prof. Dr. Sait Yılmaz

Zan, Zendegi, Azadi (Kadın, Hayat, Özgürlük)”
İran, Eylül 2022 Hareketi Sloganı

Masha Amini’nin ölümü ile başlayan İran’daki son gösteriler iki haftasını tamamladı. 86 milyon İranlının yarısı 32 yaşın altında ve İran gençliği “özgürlük” istiyor. 43 yıldır kendilerini yöneten yaşlı ve katı dini yöneticilerin ülke kaynaklarını özel orduları olan terörist Devrim Muhafızlarına aktarmalarından memnun değiller. İran halkının şikâyetleri; hasta ekonomi, yolsuzluklar, siyasi baskılar ve sosyal hayata yönelik sınırlamalar olarak özetlenebilir. İran hükümetleri bu şikâyetleri çözmeyi denedi, her seferinde başarısız oldu ve ezdi. Reformları sürekli erteleyen İranlı yöneticiler halkta “sistemin asla reforme edilmeyeceği inancı oluşturdular. Ülke kolay tutuşan bir kibrit kutusuna dönüştü. Göstericiler; “Kaybedecekleri bir şeyleri olmadığını, yaşamaya değer bir hayat için ölmeye istekli olduklarını” söylüyorlar.

İran’daki gelişmeler bir kadın protestosunun çok daha ötesinde, 1979 devrimi sonrası İran toplumunun genelinde yaşanan sıkıntılar ile ilgili. Devrim sonrası İranlı kadınlar başörtüsü (hicab) takmaya zorlandılar ve seyahat, çalışma, 7 yaşın üzerindeki çocuklarının velayeti gibi pek çok haklarını kaybettiler. O dönemde bunlara erkeklerden çok az tepki vardı. Ama bugün erkekler de kadın gösterilerine katılıyor çünkü toplum daha ilerici bir seviyeye kaydı. Ana slogan olan “Kadın, Hayat, Özgürlük” çağrısı eşitlik ve dini köktenciliğe karşı duruşu talep ediyor. İran’da bir rejim değişikliği kaçınılmaz ve bunun diğer kadına karşı baskıcı rejimler için de sonuçları ne olacak. Kadına kutsal örtü cumhuriyetlerinin sonu geliyor.  Bu makalede İran tarihinde yola çıkarak, son halk hareketini analiz edecek, sonra İran’ın bekleyen geleceğe, teokrasi (din devleti) sonrası dönemde Türk Dünyası ile ilgili olası sonuçlarına değineceğiz.

İran halk hareketlerinin analizi

Kalabalıkların sokağa dökülmesi, sloganlar ve büyük gösteriler İran İslam Cumhuriyeti’nin DNA’sında var. İran dini yönetiminin en büyük sorunu protestolar, özellikle aydın halk tarafından istenmemek ve muhalefete artan destek. Bunun yanında, geniş bir coğrafyada uyguladığı saldırgan ve ideolojik dış politikanın yükü, ABD ve İsrail’in sürekli bir güvenlik tehdidi olması, en son Dağlık Karabağ gelişmelerinde olduğu gibi Türk Dünyasının gittikçe İran’ı çevrelemesi, çok farklı sınıf ve sosyal kesimlerden oluşan toplumsal yapının öngörülemez tepkileri ve bölünme senaryoları, İran yönetimini sürekli alarmda tutuyor. Medrese ve çarşı; 1979 kırılmasında tayin edici iki faktördü. Bugün ekonomik krizlere rağmen çarşı sessiz, tepkisiz kalıyor. Velayet-i fakih sistemi sayesinde dini lider Ayetullah Ali Hamaney’in sahip olduğu güçlü pozisyonuna rağmen insanlar parça parça sistemden kopuyor. Protestocuların daha organize olmaları, silahlanmaları, orta sınıf ve güvenlik güçleri içinden daha çok destek almaları halinde rejimin sonunu getirecek bir gelişme ortaya çıkacaktır. Devrim Muhafızları ve Besiç’in etkisiz hale gelmesi halinde rejim ciddi risk altında olacaktır. 
Bugüne kadar ki protestolar genellikle organize olmamış, silahsız ve genellikle kısa süreli idi. En büyük ve en şiddetli protestolar bile tesadüfi, organize olmamış ve yönü belli olmayan bir kapsamdaydı. Protestocular büyük ölçüde, hayatlarını tehlikeye atma riskine girmediler. İran’daki protestolar Aralık 2017’den beri gittikçe daha karmaşık ve demografik olarak kapsayıcı olmaya başladı. Ekonomik sorunlar, hükümetin kötü yönetimi, etnik, işçi, mezhepsel ve çevre konuları ayrı ayrı ve birbirini kapsayan gösterilere neden oluyor ama henüz bunlar rejimi devirecek birleşik bir protesto haline dönüşmedi. Her ne kadar bu protestoların dışarıdan yönlendirilmesi rejimi tehdit ediyor olmasa da, gelişmekte olan protesto manzarası İslam Cumhuriyeti’nin ömrünü oldukça kısaltmış durumdadır. Belirleyici olacak olan İran halkının kitlesel olarak yaşamlarını kaybetme riskini göze almasıdır ki bunun için zaman yaklaşmaktadır. 
Ülkede reform İran’ın teokratik temellerine aykırı görülüyor. Bununla beraber, önceki bir kaç lider bazı pratik çözümler buldu. Örneğin reformist Hasan Ruhani, Ahlak Polisi’ni çizgi çekmiş, kadınların başörtüsünden daha fazla saçını göstermesine izin vermişti. Özellikle genç kadınlar daha fazla saçını göstermek istediler. Evli olmayan erkek ve kadınların halka açık bazı yerlerde bir araya gelmelerine ve Tahran’ın kuzeyindeki Batı tipi cafelerde Batılı müzik dinlenmesine de izin verildi. Ancak, yeni başkan muhafazakâr İbrahim Reisi, Temmuz 2022’de Hicap Kanunu’nun tam anlamını uygulanacağını açıkladı. Ona göre bunları isteyenler “İran ve İslam’ın düşmanı” idiler. Akabinde yaz boyunca Ahlak Polisi devriyeleri eski günlerine döndü. Kum’da üç cafe, başı açık müşterileri nedeni ile kapatıldı. Sokakta yürüyen kızlar arabalara doldurulup gözaltı merkezlerine götürüldü. Sıra Masha Amini’ye geldi. Gösteriler başlayınca, daha önce de olduğu gibi göz yaşartıcı gaz ve tutuklamaların ardından mermiler atıldı, kan döküldü.

Mahsa Amini ve Eylül 2022 Olayları

İlk defa protestoların nedeni kadın hakları oldu ve önce Tahran’ın kuzeyindeki yüksek apartmanlarda yaşayan zengin İranlılar birleşti sonra göstericilere güneydeki işçi kesimi ve etnik unsurlar eklendi. İranlı kadınlar ile dayanışma için protestolar; Atina, Berlin, Brüksel, İstanbul, Madrid, New York ve Paris başta olmak üzere diğer ülke şehirlerine de yayıldı.
Bir kadın hareketi diğer hareketleri de bir araya getirdi. 2022 olayları dev hareketin doğumu olarak da görülebilir. Yeni gösterilerin dört özelliği var;
    (1) Kadınlar öncülük ediyor.
    (2) İleri gelenler İranlılar yüksek sesle konuşuyor.
    (3) Gösterilerde yer almasa da çoğu İranlı kadınlar ve üniversite öğrencileri ile dayanışma gösteriyor.
    (4) Göstericiler arasında etnik bölünmeler var.
Şimdi İran hükümetinin önünde iki seçenek var; 
    (1) İslam Cumhuriyeti’nin kimliğinin bir parçası olan sıkı hicab kurallarını gevşetmek. Bu protestocuları son istekleri olan rejim değişikliğine ulaşana kadar ısrar etmek konusunda teşvik edebilir.
   (2) Hiçbir şeyi değiştirmemek ve protestocuları gerekirse öldürerek önlemeye devam etmek. Bu durum ise kısa bir sükûndan sonra daha büyük kızgınlıkların ortaya çıkmasına neden olabilir. 
İranlıların büyük kısmı rejime karşı ve henüz silahsızdır. Eğer ayaklananlar silahlanırsa öncelikle teokratik rejimin güçleri içlerine sızarak etkisiz hale getirme peşinde olacaklar. Sonra da bu silahların sahibi olan dış güçlerin iç savaşının parçası olmaya zorlanacaklar. Dışarıdan taşınan militanlar ile İran başka bir savaş coğrafyasına dönüşecek. Kürtler gene Batıya sadık vekil güç olmak için kendilerine uzatılan yemi yutacaklar. İran’ın çöküşü ülkeyi korumasız bırakacak, etnik ve dini farklılıklar dış güçlerle kendi yollarını bulacaklar ve ülke ya bölünmüş ve oyulmuş bir Suriye’ye ya da Afganistan’a dönüşecek. Rejim değişene kadar ülkenin tamamı harap olacak, petrol bölgelerine Batılılar yerleşecek. Ülkeyi yönetecekler Batı’dan gelecek. Batı, yeni İran liderlerine Suriye gibi değil Çekoslovakya bölünme ütopyası sunuyor. Nükleer Anlaşma’nın imzalanma şartlarında; ülkede büyük bir CIA yapısına izin verilmesi, medya özgürlüğü ve çokuluslu şirketlere teslimiyet var. İşte bu yeni devrim için istenen ortam.  Bugün İran ile ilgili en büyük endişemiz de bu; genç İranlıların devrimin başka ülkeler tarafından çalınacak olması. Modern bir İran yerine bölünmüş, parçalanmış ve farklı amaçlara hizmet eden bir kaos coğrafyası oluşması. İran rejiminin günleri sayılı ve bir gün mutlaka iktidar devrilecek ve bu kaosta ne olacağı belli değil. Sonuç Suriye gibi olmaya yakın ama Çekoslovakya modeli isteniyor. Bunların hepsi ülkenin bölünmesi üzerine. Doğru çözüm ise İran’da adil seçimler ile demokratik bir alternatifin kurumları ile hazırlanmasında yatıyor. Ancak, böyle bir rejim ülkeyi bölünmekten kurtarır, bağımsız ve modern bir ülkenin temsilcisi olur. Çekoslovakya ve Suriye modeli yerine en doğru çözüm teokrasiden kurtulmuş İran’ın, Atatürk formatlarındaki Türkiye ile birleşmesi, bu federasyonun Türk Dünyası ile entegre olmasıdır. Bu vizyonun sağlayacağı fırsat ve imkânlar eşsizdir.
    (1) Öncelikle Türk Dünyası’nın jeopolitik olarak önü açılacak, Batı ve Hürmüz üzerinden Okyanuslara açılacaktır.
  (2) Türk-İran sentezi, Batı ile entegrasyon, modernleşme ve İranlıların refahı ve özgürlüğü için ekonomiden, eğitim ve kültüre sonsuz imkanlar bulacaktır. 
    (3) Başta PKK olmak üzere iki ülkeyi bölmek isteyenlerin oyunları sonsuza kadar bozulacaktır.
    (4) Türk-İran Federasyonu’nu dini özellikte olmadığı için Arap ülkeleri ve İsrail tarafından tehdit olarak algılanmayacak, Ortadoğu’ya kalıcı barış gelecek ve terör ile birlikte gelecekte en önemli sorun olacak su sorunu da kökünden çözülecektir.
    (5) İran-Türk yakınlaşmasının oluşturacağı birlik Azerbaycan, Ermenistan, Pakistan, Afganistan gibi ülkelerin aralarındaki sorunların çözümünde de benzersiz etkiler yapacaktır.
Kısaca, İran Batılılara ve bölücülere yem edilmemeli, kendi milli ve kültürel kimliğini koruyacak kurumsal yapılar ile Türk coğrafyasına entegre olmalıdır. Bu vizyonun hayata geçmesi için Türk devlet ve bilim adamları İranlı karşılıkları ile müşterek çalışmalar yapmalı, bir yol haritası çizilmelidir. İran’daki baskı rejiminin hangi yöne evrileceği bir sonraki devrim rehberinin kim olacağına bağlıdır. Türk dünyası bu lideri, kadrosunu ve kurumlarını hazırlamalıdır.
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;
https://www.academia.edu/87734416/Teokrasi_sonrası_İrana_hazır_mıyız