Beka, kelime anlamı itibarı ile ‘var olmak’, ‘yaşamını devam ettirebilmek’ anlamında kullanılan bir kabiliyettir. Bir ülkenin bekasına yönelik bir tehdit denildiğinde genellikle topraklarının tamamının veya bir kısmına yönelik tehlikenin varlığı ve egemenlik sorunları anlaşılır. Örneğin Yunanistan’ın Ege Denizi’nde ki adaların karasularını 6 milden 12 mile çıkararak buradaki haklarımızı hiçe sayması ya da PKK terör örgütünün Türkiye’nin toprak bütünlüğünü hedef alması beka sorunudur. Beka sorunu iki taraf için de bir egemenlik iddiası olduğu için diplomasi ya da barış masasında çözülmesi zordur. Bu yüzden, askeri güç kullanımı kaçınılmazdır yani bu tür sorunlar genellikle savaş ile çözülür.
Diğer yandan komşu bir ülkenin ülkemize bir nükleer bomba atması ya da ülke rejimi üzerinde oynayarak tam bağımsızlığımız ve milli egemenliğimiz üzerinde ipotek koymaya çalışması da beka sorunudur. Devlet adamına düşen ülkesine yönelik tehditleri ve fırsatları izlemek, bunlara uygun olarak ulusal gücü hazırlamak ve zamanı geldiğinde ülke çıkarlarının korunması ve kollanmasında güç kullanmakta tereddüt etmemektedir. Bir ülkenin ulusal çıkarları önem ve öncelik derecesine göre;
- Beka,
- Hayati çıkarlar (örneğin Musul ve Kerkük’teki ahdi haklarımız),
- Çok Önemli (daha çok ekonomi ile ilgili) ve
- Önemli (moral değerler gibi) olarak derecelendirilir.
Bu makalede ülkemizin ulusal gücü, güvenliği ve bekası, bu kapsamda nelerin yanlış gittiği ve olması gerekenler ile ilgili bir değerlendirmede bulunacağız.
Türkiye’nin gücü..
Türkiye, uluslararası sistemde orta büyüklükte bir güçtür; 185 dünya ülkesi içinde nüfus itibarıyla 16. Sıradadır. Toprak büyüklüğü itibarıyla 32. ve ekonomik gücü itibarıyla 17. sıradadır. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye; ne bir süper devlet, ne büyük güç, ne de bölgesel güçtür. Bölgesel güç kullanma yeteneği; komşu bölgelere ve içine nüfuz etmiş büyük güçlerin ipoteğine bağlı olduğundan “Alt-Bölgesel Güç” olarak tanımlanabilir.
Anadolu’ya sıkışmış Türk halkının yaşadığı bölgesel gelişme farkı, ülkenin laik ve dini bakımdan kutuplaşması yanında çorak topraklar, kuru iklim ve dağlık arazi, nehirlerin azlığı ve doğal kaynakların yetersizliği halkın ekonomiye katılımını etkilemektedir. Ekonominin büyük ölçüde yükünü çeken Marmara Bölgesi, Türkiye’nin en kritik bölgesidir. Türkiye, genç ve dinamik nüfus potansiyeline, zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip olmasına ve etrafı denizlerle çevrili olmasına rağmen bunları iyi kullanamayan bir ülkedir.
Türkiye; Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya'da Türkçe konuşan 300 milyonluk Türk dünyasının motor gücü olmasına rağmen, bu işlevi bugün Kazakistan üstlenmiştir. Türklüğün kolları; Rusya içinde, Çin (Doğu Türkistan), Suriye ve Irak başta olmak üzere pek çok coğrafyada beka tehdidi ile karşı karşıyadır. Modern Türkiye’nin önünde ise iki önemli engel bulunmaktadır; genişleme istikametleri zorluklarla doludur ve Türklerin doğası değişmiştir. Türkiye’nin en önemli sorunu öncelikle yaşamakta olduğu kimlik krizine yönelik kutuplaşma ve daha sonra ekonomidir. Jeostratejik olarak, her coğrafi istikamette genişlemesi komşuları tarafından engellenmektedir.
Dünya doğal enerji kaynaklarının % 70'i Türkiye'nin etrafında kümelenmiştir. Ancak, Türkiye milli gelirinin üçte birini ithal enerji kaynaklarına, üçte birini memur maaşlarına, geri kalanını da büyük ölçüde savunmaya harcadığından yatırım için kaynakları sınırlıdır. Her yıl, % 6 büyüyebilmesi dışarıdan en az 40 milyar $ girdiye ihtiyaç vardır. Özel sektör üzerinden halen 604 milyar $ dış borcu bulunmaktadır. Tüketim toplumuna yönelmiş Türkiye, üretim ekonomisine dönmeden büyük güç olamaz. Sanayisi büyük ölçüde montaj sanayi olması nedeni ile ihracat, ithalata yani dövize dayalıdır. Türkiye’nin GSMH’nın 2030 yılında 2712, 2050 yılında ise 5104 milyar $ olması; böylece dünya ekonomisinde 17’cilikten en fazla 14’üncülüğe yükselmesi beklenmektedir.
Dünyadaki tüm kriz noktalarının %70’i Türkiye’nin etrafındadır. Silahlı Kuvvetleri insan sayısı bakımından dünyada ilk on içinde bulunsa da operasyonel kabiliyetleri bölgesel projeksiyon için bile yeterli değildir. Başta hava savunması olmak üzere; bağımsız uzaya dayalı kabiliyetler, siber güvenlik, askeri istihbarat, stratejik haberleşme ve ulaştırma gibi önemli kabiliyet eksikleri vardır. Türkiye’nin büyük ölçüde TSK’ya dayalı güç politikası uygulama yeteneği, siyasi sıkıntılar nedeni ile sürekli aşınmaktadır.
Türkiye’nin güvenliği ve bekası..
Tehditlere de fırsatlara da açık olan Türk coğrafyasında var olmak ile yok olmak aynı mesafededir. Bunun temel nedeni, Türklerin küresel ve büyük güç merkezleri arasına sıkışması, onların politikalarının bazen hareket noktası bazen hedefi olmasıdır. Tarihte Türk devletlerinin yıkılmasının ortak özellikleri; dış tesirler nedeni ile egemenliğin kullanılamaması, devletin iyi yönetilememesi, ekonomik geri kalmışlık, coğrafya ve kültürün birleştirilmesindeki sıkıntılar olmuştur. Türkler, ekonomileri ya da devletleri yıkıldığı zaman dağınık ve yönsüz bir hale gelirler. Ekonomik az gelişmişlik, ülke içindeki çeşitli gruplara ve fikirlere dışarıdan nüfuz etmeyi kolaylaştırmakta, ülke birliğini tehlikeye sokmaktadır.
Türkiye’ye yönelik güvenlik tehditlerini aşağıdaki şekilde sınıflandırabiliriz;
- İç güvenlik; terörizm (PKK, FETÖ, Radikal Sol ve İslamcı Terör Örgütleri), rejim restorasyonu (Batılı ülkelerin ülkemiz içindeki rejim dönüştürme kurguları) vd.
- Dış güvenlik; ABD, Yunanistan, Ermenistan vs.
- Sınır aşan tehdit; göç, kaçakçılık, uluslararası suç örgütleri vs.
- Diğer tehditler; deprem, sel gibi doğal afetler ve çeşitli pandemik hastalıklar.
Türkiye; politik, ekonomik, sosyal, ahlâkî, kültürel, etnik ve askerî boyutları içeren bir krizden geçmektedir. Yaşanan kriz, devleti ve toplumsal yapıyı sarsmış, değerler sisteminde yıpranmalara neden olmuştur. Türkiye’nin içinde bulunduğu temel güvenlik sorunlarını şu şekilde sıralayabiliriz;
(1) Türkiye, büyük güç merkezleri arasında sıkışmış konumdadır. Bu yüzden, kendi çıkarlarına uygun bağımsız politikalar izleyememektedir.
(2) Ülkenin güvenlik parametreleri homojenleştirici niteliğini yitirme sürecindedir. Ülke hızla kutuplaşmakta ve kimlik sorunu gittikçe büyümektedir.
(3) Türkiye, yalnızlaşmakta, siyasi ve ekonomik birliklere alınmamaktadır.
(4) Türkiye’nin siyasi rejimi ve devlet yapısı önemli ölçüde işlevsizdir.
Türkiye, dış tehditlerden daha çok içeriden yapılan müdahalelere karşı oldukça duyarlıdır. Üç tarafı denizle çevrili olmasına rağmen birden fazla cephede mücadele etme gereği Türkiye’yi tarih boyunca olduğu gibi gene iç hat konumuna düşürmektedir.
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;