Ortadoğudaki sorunların büyük bölümü Osmanlıyı arkadan vuran iki aile olan Suud ve Haşimi kaynaklıdır. Osmanlıya karşı Arap ayaklanmasını örgütleyen İngilizler; Haşimi ailesinden Mekke Şerifine söz verdikleri Hicazı Suud ailesine vermişler, böylece Suudi Arabistan kurulmuştu. Fransızlar da Suriyeyi alınca Haşimi ailesine Ürdün ve Irak kalmıştı. Hüseyinin oğullarından Faysal Irakın başına geçmiş, Abdullah ise 500 savaşçısı ile Ürdün Nehri doğusuna gösterilmişti. Abdullahtan İngilizlerin Filistinde kurduğu yönetimi tanıma ve Fransızların aleyhine çalışmama sözü istendi. Faysal 1958de Bağdatta askeri darbe ile devrilince Haşimilere sadece Ürdün kaldı. Arap İsyanının başladığı Haziran başı her sene milli bayram olarak kutlanıyor. Kral Abdullah, 1951de Al Aksa Camisinde öldürülünce yerine 16 yaşındaki oğlu Hüseyin geçti. 1999 yılında Hüseyin ölünce yerini oğlu Abdullah aldı. Bugün Haşimi hanedanı, üçüncü oğul olan II. Abdullah ile Ürdünde devam ediyor. Suud ve Haşimi aileleri kendilerini yaratan ve onlara birer ülke tahsis eden İngilizlerin, İkinci Dünya Savaşından sonra da ABDnin hizmetinde oldular ve halen öyledirler. Ancak, tıpkı Suudi Arabistan gibi Ürdünde de krallık çökme tehlikesinde ve işin aslı zamandan çalıyorlar. Ürdünde vergi yasasına yönelik protestolar sebebiyle Hani el-Mulki hükümetinin istifasının ardından son günlerde sular durulmuyor. Ürdündeki dip dalgası rejimi yıkabilir ve Batılıların kurduğu dengeler bir kez daha alt-üst olabilir.
Batının kuklası Ürdün Krallığı...
İngilterede askeri eğitim alan ve Oxford ve Washingtonda okuyan Kral Abdullah, Batının adamıdır. Abdullah, babasının ve diğerlerinin başına gelenlerden İngilizler ve Amerikalıların dediklerinden çıkılmayacağı dersini çıkarmıştı. Bu yüzden, yanı başında İsrail devletinin kurulmasına ve onların yaptıklarına sessiz kalmayı tercih etti. Haşimi ailesi İsraili korumak için tampon görevi üstlenmiştir. Eski Ürdün kralı Hüseyin, nüfusunun nerede ise %70ini oluşturan Filistinlilere nefes aldırmadı. 1970de, ABD, İngiltere ve İsrailden aldığı destekle bir haftada 40 bin kadar Filistinliyi öldürdü. 11 Eylül 2001 sonrası, ABD, birçok terörle mücadele programı için Ürdüne para aktardı. Amerikalı ve Ürdünlü ajanlar, Ammanın dışındaki müşterek terörle mücadele merkezinde birlikte çalıştılar. CIAnın ele geçirdiği teröristler için Ürdünde de gizli bir hapishanesi vardı. 2003 yılında CIA Direktörü Goeorge Tenet, şöyle demişti; Ürdün istihbaratını biz kurduk ve şimdi bizim oldu. Ürdün, stratejik konumu ve Amerikan istihbaratına olan toleransı ile uzun süredir değerli bir üs olmaya devam ediyor. ABD, Nisan 2013de CIA üzerinden Ürdündeki terörist eğitim merkezinde bir program başlattı. Binlerce Kalaşnikof ve milyonlarca mühimmat CIAnın kontrolünde İncirlik üzerinden bu merkeze gönderildi. Üç yılda eğitilen binlerce isyancı Ruslar gelene kadar güney cephede Esata karşı önemli başarılar sağladı.
Kral Abdullah ve Filistin Yönetiminin başı Mahmud Abbas Washingtonun geleneksel müttefikleridir. Batının sözünden çıkmaları demek son yıllarda Filistinin maruz kaldığı gibi yardımın kesilmesi demektir. Abbas, iktidarda kalması karşılığı İsrailin genişlemesine göz yumdu. Abbasa göre Trumpın Kudüs kararı yazılı olmayan anlaşmaya ihanetti. Anlaşmaya göre ABD, Uluslararası Ceza Mahkemesi nihai bir karar verene kadar durumu değiştirmeyecekti. Kudüs gelişmeleri ile birlikte Abdullah ve Abbasın arası açıldı. Yetmedi Abdullah, Washingtona giderek Türkiyeyi şikâyet etti. Tarih Araplar için tekerrür ediyor, bir kez daha Batılılar tarafından ihanete uğruyorlar. Nitekim Suudi prensi, Abbasa Kudüse ve işgal edilmiş yerlere dönmeyi unutmasını söyledi. Kudüs meselesi Batının adamları için bir sadakat testi oldu ve Abdullah da bu testten geçemezse iktidarını sonsuza kadar kaybedeceğini biliyor. Kudüs bir dönüşüm sürecine girmiş ve İsrail işgali daha da genişlemiş iken Abdullah ve Abbas gibi diğer Arap liderleri de koltuklarını korumaya devam ediyorlar.
Ürdün domino etkisini bekliyor...
Ürdün nüfusunun karışık olması nedeni ile kralın her an bir ayaklanma ile gönderilmesi kolaydır. Ürdün halkının yarısından fazlası özellikle 1967 Savaşı sonrası gelen Filistinli göçmenlerdir. Ülkenin 2018 rakamlarına göre 10.1 milyon nüfusunun 3 milyonu göçmendir. Filistinlilerin çoğu Ürdünde çifte vatandaşlık almıştır. Ülkesindeki Filistinli göçmenler yüzünden her an bir ayaklanma tehlikesi yaşayan Abdullah, Suriyeli göçmenler son yıllarda sayıları artan Sünni aşırı İslamcılar nedeni ile de başı beladadır. Öte yandan içerideki radikalleşmenin asıl nedeni ekonominin kötüye gitmesi ve özellikle yüksek oranda işsizliktir. Ürdünde kamu işleri ise uzun zamandır sadece krala sadık kabile ve iş elitine gidiyor yani sadakat karşılığı iş. Böylece diğerleri özellikle büyük göçmen nüfus için tek iş alanı özel sektör. Ülkede özel sektörün imkânlarının çok üstünde sayıda bir nüfus fazlası var. Diğer yandan neo-liberal politikalar yüzünden kamuda da işler azaldığından sadık kesim de sıkıntılı. Arap Baharı döneminde Abdullah durumu reform yalanı ile idare etti; Milli Diyalog Komitesi kuruldu, kabine istifa etti, bazı mali destekler verildi. Parlamento üzerinde mutlak güç sahibi olan Abdullah, kendi adamlarını ve yolsuzlukları korumakla suçlanıyor. Suriyedeki kanlı savaş Ürdünlüleri bir süredir sokağa çıkmaktan alıkoyuyordu.
Bugüne kadar kral, içerideki ve sınırın hemen dışarısındaki tarihsel güçlü rakipleri karşısında esnek bir denge göstererek durumu iyi idare etti. Bu dengenin sağlanmasında ABD ile stratejik ittifakı etkili oldu. Ancak, Trump yönetiminin diplomasiye uymayan ve öngörülemeyen ülkenin güvenlik hesaplamalarını da sallıyor. Kral Abdullahın en büyük şansı Trumpın kendisini sevmesi. Bunun kanıtı ise Trumpın bir araya geldiği ilk Arap lideri olması ve kendisini büyük savaşçı ilan etmesi. Ürdün, İsrail-Filistin çatışmasında ABD politikaları için önemli bir rol oynuyor. Abdullah, Kudüsün Müslüman kesimlerinin resmi koruyucusu kabul ediliyor. ABDnin büyükelçiliğini Kudüse taşıma kararı bu yüzden Ammanı alarma geçirdi. ABD için Ürdün, radikal İslam (IŞİD) ile mücadelede koalisyon ortağı, Ilımlı İslamcı kaynağı ve Arap-İsrail barışı için müttefik idi. Ancak, Trumpın kendi öncelikleri ve özensiz politikaları Ortadoğuda ilk savunma hattı olan Ürdünü daha hassas konuma itiyor. Trump yönetimi, 2017de ABDden 1.28 milyar dolar yardım alan Ürdüne 2018 dış yardımını %28 kesti. Ürdün, dış yardıma ve dışarıdan gelecek petrol ve yiyeceğe bağımlı bir ülke. Kamu hizmetleri zayıf, dış yardımın azalması ve daha da kötüleşen ekonomik durum her an siyasi sistemin çökmesine ve halk ayaklanmalarına yol açabilir.
Sonuç...
Türkiyenin Rusya ve İrana daha da yakınlaşması üzerine Batı ve özelde NATOnun silah ve araçlarının İncirlik yerine konuşlanacağı en iyi yer olarak Ürdün görülüyor. Ürdün, tarihsel olarak Batıya teslim olmuş, fakir ve Batı yardımına muhtaç bir ülke. Batılılar burada kendilerini bu ülkede emniyette hissetmekte. NATO yavaş yavaş Türkiyeden Ürdüne taşınıyor. Halen Ürdün içinde binden fazla yabancı askeri personel var ve bu rakamın 20 bine kadar büyümesi mümkün. Yani Ürdün, Türkiyeden sonra Ortadoğunun yeni Balkanlaşmasının üssü olabilir. Suriyenin güneyinde CIA ile savaşlara destek olan Ürdün, savaşı Rus tarafının kazandığının belli olması üzerine kuzey sınırının güvenliği için Rusyaya yanaşmaya çalışıyor. Ocak 2017de Abdullah, Moskovayı bu amaçla ziyaret etti. O dönemden beri Suriyede Esat ve Rusyayı kızdırmamaya ve koordinede bulunmaya dikkat ediyorlar. Ancak, ABDnin Suriyeyi füzelerle vurması üzerine Ammana yönelik suçlamalar geldi. Abdullah, Suriyede ABD ve Rusya arasında kalmış durumdadır. Ortadoğu halkları Batı emperyalizminin ülkelerindeki oyunlarını izlerken, Ürdün de domino etkisinin kendisine geleceği günü bekliyor.