Yeni bir yazıya başlayacakken, ‘gündelik politik’ konulara dokunmamak, ‘ustasına bırakmak’ için elimden geleni yapıyorum ancak o gündelik politik konular yazık ki, bir türlü elini çekmiyor klavyemden!
Kuşkusuz gündelik dilin ve olguların içinde yaşıyoruz. Okuduğumuz gazete, izlediğimiz televizyon ve geçmişten getirdiğimiz bilgi, ne kadar dışında kalmaya çalışsak da izin vermiyor; yalnızca kültürel, sanatsal olanı yazmaya… İşte yazmaya zorlandığım son ‘mevzuu’ da onlardan biri.
Hani balık hafızalı bir halk olduğumuz söylenir de bazen, öfkeleniriz ya hepimiz; kızsak da kızmasak da balık hafızalıyız be kardeşim! Öyle hızlı unutuyoruz ki her şeyi, pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da evlere şenliğiz yani…Sözgelimi bir hayli zamandır içimizi bayan şu ‘Joseph Biden’ (Joe Baydın) meselesi. Pek çok kalem erbabı günlerdir yazıyor; binlerce yakıcı soruna karşın, memleket bununla meşgul… Ben de dilimin ucuna gelenleri yazmasam,çıldıracağım yahu!
Açtığım her televizyon (özellikle iktidarın sesi olanlar) aynı saldırganlığı sürdürüyor; efendim muhalefet niçin sessiz kalmış mış! İzlediğim kadarınca, muhalefetin sessiz kaldığı filan da yok. Herkes en yüksek sesiyle bu konuyu işleyip duruyor. Konuyu biliyorsunuzdur: Amerika’nın Demokrat adayı Joe Biden, bundan sekiz ay kadar önce, her geveze Amerikan politikacısı gibi New York Times’a bir röportaj vermiş ve o röportajında demiş ki; “Onu (Erdoğan) darbeyle değil, seçimle devireceğim…” Kuşkusuz bu korkunç bir söz, bağımsızlığımıza uzatılmış bir hançer ama insanın kapısına onlarca soruyu da getirip bırakıyor!
İlk soru: Ey en üst perdeden cümle kuran iktidar sözcüleri,sizler nasıl iktidar olmuştunuz acaba?
2000’li yılların başında, daha ortada ne parti, ne resmi bir sıfat yokken, Amerika’ya gidip, orada en üst protokollerle karşılanan siz değil miydiniz? Çoğu CIA’nın kontrolündeki o ‘think tank’lerde (düşünce enstitülerinde) kimlerle, neler konuşmuştunuz?
Çünkü siz Amerika’dan döner dönmez, yani 2001’de, kimi CIA kaynaklarından aldığı haberleri köşesine taşıdı Cengiz Çandar; “seneye bu vakitler Amerika Irak’a müdahale edecek ve iktidarda şu an var olanlar değil, başkalarıolacak…” İktidarda kim vardı o vakitler; Bülent Ecevit Başbakan, Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz Başbakan yardımcısı.
Balık hafızalı olmayanlar elbette hatırlıyor, çok ilginçtir; Ecevit Hükumeti türlü garipliklerle ve İsmail Cem’in devreye girmesi, Devlet Bahçeli ve başkaca oyun kurucuların ‘dehşetli oyunlarıyla’ yıkılmış ve yerine ‘CIA düşünce enstitülerinde’ konuşulan ‘o hükumet’; AKP’nin iktidarı kurulmuştu. Yani milli seçimle geleni, bu sefer Amerika, yine bir seçimle götürmüştü! Irak başta olmak üzere bölgeye karşı açık bir Amerikan oyunu vardı ve bu oyunu o yıllarda herkes apaçık görmüş, söze, yazıya, belgesele dönüşmüştü bu gerçek!
Şu an hâlâ varlığını sürdüren iktidar, kimin açık desteğiyle kurulmuştu? Amerika’nın. Şimdi aylarca önce verilmiş bir söyleşiyi sözde sorun ederek ülkeyi ayağa kaldıranlar; CIA Türkiye’de hükumet devirip, hükumet kurarken neredeydiniz? Akıllarınız neredeydi? Neden çığrınıp durmuyordunuz; ‘yapmayın, siz Ecevit Milli Hükumeti’ni böyle ipe sapa gelmez gerekçelerle deviremezsiniz, bu ülkemize düpedüz emperyalist bir müdahaledir” diye.
İktidar olduktan hemen sonra, Cengiz Çandar’ın CIA’dan sızdırdığı her bilginin gerçek olduğu ‘1 Mart Tezkeresi’ ile doğrulandı. Tezkere’nin meclise gelişi ve iktidarın tavrı, Amerika’da verilen sözleri ve emperyalist oyunu doğrular nitelikteydi!
İktidar tarafından 25 Şubat 2003’te meclise sunulan ve tam adı; “Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması için Hükümet'e yetki verilmesine ilişkin başbakanlık tezkeresi" olan bu teklif, başta CHP olmak üzere, AKP içindeki kimi ‘antiemperyalist’ unsurların mücadelesi ile 1 Mart 2003’te reddedildi. Fakat yine balık hafızalı olmayanlar hatırlayacaklar, Şubat başından itibaren Amerikan askerleri ve askeri malzemeleri için, tezkere meclisten geçmemiş olmasına karşın; Amerikan askeri yetkililerince depolar tutulmuş, başkaca mülkler kiralanmış ve Amerikan ordusunun Güneydoğu’daki topraklarımızda konuşlanması için her olanak sunulmuştu. İktidar olmak içinCIA’nın düşünce kuruluşlarına verilen sözler tutulmak isteniyordu, ama başarılı olamadılar!
Şimdi sormak isterim; 1 Mart’ta o tezkere reddedilmemiş olsaydı eğer, şu an ‘antiemperyalizm’ mugalatası yapan efendiler ne söylüyor olurlardı? Ülkemiz o yangının içinde nerelere savrulmuş olurdu acaba?
Zaten bütün bu gelişmelerin ardındaki gerçeği, o zamanki Başbakan’ın (Recep Tayyip Erdoğan) Diyarbakır’da yaptığı konuşma açığa vurmuştu; “Türkiye’nin Ortadoğu’da bir görevi var. Biz Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlarından biriyiz. Bu görevi yapıyoruz!”
O yıllardan başlayan ve bugünlere kadar gelen Amerikancı her projenin nasıl da işlerlik kazandığını hepiniz (balık hafızalı olmayanlar elbette) çok net hatırlayacaksınız!
Başlığa geri dönersem, gerçekten bu Biden (Baydın) meselesi memleketi baydı, yettiniz gayrı! Siz her tür Amerikancı işin içinde olun, Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP)eş başkanıda siz olun, Amerikan çıkarları doğrultusunda coğrafyamızda yüzbinlerce insanın ölümüne seyirci kalın, sonra geveze Biden’ın aylar önce söylediği bir sözden hareketle memlekete ‘ayar çekin’.
Bizim ‘İzmir çıyanlarının’ böylesi durumlar için kullandığı bir söz vardır; ‘Hadi Len!”
20 Ağustos 2020, Ejder Sokak