Bugün, Hasan Âli Yücel’i siyaset sahnesinden silmek için her türlü entrikayı yapan siyasilerden hangisinin adını hatırlıyoruz? Fakat Hasan Âli Yücel, bir kültür anıtı olarak, her gerçek aydının belleğinde varlığını sürdürüyor ve soyadı gibi yücelerek anıtlaşıyor...
Hasan Âli Yücel, kuşkusuz benliğinde çok değerli özellikler taşıyan bir insan. Fakat onu günümüzde hâlâ değerli kılan, işte burada ve yurdun pek çok yerinde anılmasını sağlayan en önemli özelliği, kurucu Ata’mızın uygar düşüncelerinin en önemli uygulayıcılarından biri olarak; ödünsüz bir aydınlanma devrimcisi oluşudur; bunun için ki dünya çapındaki devrimcilerin arasındadır. Birleşmiş Milletler Örgütü’nün, doğumunun 100. yılı olan 1997’de, onu saygı ile anması da bundandır.
O yalnızca örnek bir politikacı ya da eğitim yöneticisi değil, aynı zamanda şair, yazar ve araştırmacı yanıyla tüm bu zenginlikleri kişiliğinde özümsemiş bir sanatçıdır. Genç yaşta edebiyata ve felsefeye olan ilgisi onu ülkemizin en önde gelen düşünürlerinden biri yapmıştır. Hasan Ali Yücel’in İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe mezunu olması onun düşün yanını beslemiştir.
Düz yazıyla aramız millet olarak, oldu olası iyi değildir bilirsiniz. Bu alanda kısır olan, bilimsel düşünüşün yazıya geçirilmesi, sanıldığının aksine çok eksiktir. Yücel’in mektup tarzında kaleme aldığı gezi yazılarının içerdiği düşünceler, bugün de okunması gereken değerli yapıtlardır. Bakan olmadan önce bir yazın ve felsefe öğretmeni olarak gösterdiği etkinlikler, halkevleri çalışmaları, bakanlığından önce yazdığı ders kitapları ile de o üzerinde ayrıca durulması gereken bir kişiliktir. Ama daha çok Milli Eğitim Bakanı olarak yaptığı hizmetlerle tanınmıştır. 1934 yılında İzmir’den 5. Dönem milletvekili olan Hasan Ali Yücel’in, 28 Aralık 1938 ile 5 Ağustos 1946 tarihleri arasındaki bakanlığı dönemine sığdırdığı hizmetler, ondan sonraki süre içinde hiçbir bakan tarafından gerçekleştirilememiştir. Tarihimizin en yoğun ve kapsamlı eğitim ve kültür hizmetleri, Yücel’in bu kısa bakanlık süresi içinde gerçekleştirilmiştir. Onun için Türk Rönesans’ını gerçekleştirme çabasında olan ve Türk Hümanizmasını zenginleştiren insan denmesi onun bu büyük hizmetlerinin sonucudur.
Hasan Âli Yücel, Doğu değerlerini yok saymadan, ancak Batı değerlerini de öğrenerek gelişebileceğimizi doğru bir yerden kavramıştı. Yaşar Nabi Nayır’ın dediği gibi, o, “aklıyla batıda, gönlüyle doğuda bir düşünce adamı”dır. Bir yandan Mevlânâ’yı, öte yandan Alman şairi Goethe’yi aşk derecesinde sevmiştir. Kendisi için oluşturduğu bu sentezin ulus için de en doğru yönelim olduğunu görebilmiştir. Onun bu sentez anlayışı, bütün düşünüş, davranış ve çalışmalarına yansımıştır. Bu sentezin ışığıyla, o, “Bize bir kişinin dev adımlarından çok, milyonların karınca adımları gereklidir; biz ancak böyle kalkınabiliriz,” demiştir.
Yücel, söylev çekmekle yetinip, iş yapmayan politikacılardan da değildi; o çalışan, çevresini etkileyen, çevresini çalıştıran bir Büyük Millet Meclisi üyesiydi. Meclis’te sıraya oturmakla yetinmeyen, önerileri olan, ışık tutan ve böylece hemen dikkat çeken bir milletvekiliydi. Genç yaşta bakan olması bundandı ve bu Türkiye için tarihi bir fırsat olmuştu...
Tarih sonsuz acılar ve haksızlıklarla doludur. Hasan Âli Yücel, bunca hizmetine karşılık büyük haksızlıklara uğradı. Yazık ki, yoksul halkına yaptığı hizmetler yüzünden büyük acılar çekti. Partisi ve dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü onu yalnız ve savunmasız bıraktılar!
Şimdi iktidarda olan din tüccarlarının öncüleri, Köy Enstitülerinin “komünist yuvası” olduğunu iddia ederek saldırıya geçtiler. O dönemde “komünist” sözü bile, ağır bir küfür sayılırdı... Yücel, aslı astarı olmayan (sonunda kendisinin kazandığı) bir davada Kenan Öner gibi bir iftiracı gericinin önünde yapayalnız bırakıldı. Cumhuriyet Halk Partisi ve İsmet İnönü ondan desteğini büsbütün çektiler. Yeniden milletvekili adayı olarak gösterilmedi. Köy Enstitülerini savunanlar hapse atıldı yahut şu ya da bu biçimde susturuldular. Milletvekili bile yapılmayan Hasan Âli bey hiç yılmadı, elinde kalemi yazılar yazdı. Cumhuriyet gazetesinin ikinci sayfasında ‘Eski bir Öğretmen’ imzasıyla, üçüncü sayfada da eğitim ve kültür sorunları üzerine yıllarca hiç aksatmadan yazdı. 1956-60 yılları arasında İş Bankası Yayınlarını yönetti ama sağlık sorunları nedeniyle buradan da ayrılmak zorunda kaldı.
İyi ki, “hüner kendini bilmek, kötülükleri silmek, iyilikleri arttırmaktır” diyen Hasan Âli Yücel gibi bir Milli Eğitim Bakanımız olmuş. Sonraki kuşaklar için bir esin ve coşku kaynağı... Bilmeyenler belki bundan sonra öğreneceklerdir: büyük eğitimciler eğitim yaparlar. Eğitim yapanların asla propaganda yapmaya gereksinimleri olmaz. Bunun için ki hem Yücel, hem de Tonguç haksız suçlamalardan, hayatları pahasına, yüz akıyla çıkmışlardır.
1946-50 arasındaki yaşananlar, Hasan Ali Yücel’i öylesine etkilemiştir ki, mahkemelerde aklanmasına karşın, 1960 da yayımlanan “Dinle Benden” adlı şiir kitabında, savunmasını bir kez daha halkına karşı yapmaktadır: “Değişmemiş bir zaman, işte Yücel, bu Yücel… Bu inanla gidecek, gelince ona ecel… Bırakmak istememiş hiç bir Türk’ü bilgisiz… Kalmamış bir an bile Türk’e bağsız, ilgisiz…”
Türk Milli Eğitiminin tarikatlara teslim olmuş, bilimsel eğitimin dışında, hurafeyle beslenen içler acısı durumunu gördükçe; kitaplardan ve anılardan bildiğimiz, hatta tanıdığımız O’nu, daha çok özlüyoruz. 26 Şubat 1961’de, ben doğmadan 3 ay kadar önce dünyamızdan ayrılan bu büyük sanat ve eğitim insanını bir kez daha saygıyla selamlıyorum!
Not: 26 Şubat 2020 saat 19.00’da, Gaziemir Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi Nazım Hikmet Sahnesi’ndeki anma etkinliğinde; CHP Gn. Bşk. Yrd. Yıldırım Kaya, Dr. Semiha Günal, Prof. Dr. Kemal Kocabaş ve Tuğrul Keskin, Hasan Âli Yücel’i anacağız. İzmir’de yaşayan dostlarla buluşmak dileğimle…