Yaşamın pek çok alanında olup/biteni kavrayan, mahir insanlar değil de; daha az bilgili ama hırslı, daha kavrayışsız ama kendisi merkezli ve saldırgan; yaygın söyleyişle “tuttuğunu koparan” cinsten olanlar daha egemen (başarılı) oluyor sanki… En azından genel kanı ve görünüş bu yönde ve bir yanıyla da doğru bu. Çünkü bilgili insan için öteki çok şeydir. Ama pek çok hırslı insan için öteki hiçtir. Varlıkları yalnızca hırs sahibinin yükselişi içindir... Bu yanılsama sanırım gündelik politika üreten çevrelerde daha yaygın ama yazınsal çevrelerde de azımsanmayacak biçimde etkindir.
Bu “kifayetsiz muhterisler” hangi çevre ve disiplin içinde olurlarsa olsunlar, ötekini yok etmek için vardırlar, çünkü bilirler ki; bilgili, görgülü, işine hakim “öteki” yok olmadıkça, kendileri var olamazlar!
Çevrenize, gazetelere, kimi magazin dergilerine bakın şöyle bir bunlarla dolu olduğun göreceksiniz. Adı sanı pek de bilinmedik yazarların, yazınsal değeri fazlasıyla tartışmalı romanlarının “mutlak okunası metinler”, “kişisel gelişim ve tanrıyı yeniden keşfetme kitaplarının” ağaç kovuğundan fırlamış yazarlarının kopyala yapıştır kitaplarının hep “bir numara”, şiirimsi kimi kitapların “mutlak şiir” olarak sunulması hep bundan... Hırslı ve yeteneksiz yazarlar, yayıncılar çağına girmiş bulunmaktayız sanki! Belki de bu durumdan ötürü, bitimsiz bir duyguyla geçmişteki yazarların, şairlerin sözlerini ve şiirlerini paylaşıp duruyoruz! Çünkü kifayetsiz muhterisler çağındayız!
"Dunning-Kruger Etkisi"ni duydunuz mu? Ben yakın zamana kadar bilmiyordum. Özetle şu: Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır.
Yani biraz daha açarsam şöyle: İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan ‘yetersiz’ kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine, her şeyin hakkı olduğunu düşünür! Ancak bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur. ‘Eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür. Sonuçta, kifayetsiz muhterisler her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler... Yazınsal disiplinlerle ne ilişkisi var demeyin sakın? Üç aşağı beş yukarı yazınsal çevrelerde de işler böyle yürür...
Bu arada pek çoğunuz çevrelerinizden tanık oluyorsunuzdur. Gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar hayatın denebilirse her alanında fazla alçakgönüllü davranarak pek de öne çıkmazlar, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler... Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... Eğer bu insanlar iş yaşamındaysalar üstleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ile suçlanırlar... Ki elbette bu en çok da bir “edep”ten gelen gerçek edebiyat insanları için böyledir. Gerçek yazarlar, şairler “edep” gereği kendilerini sakladıkça, bu hırslı edep bilmezler de geçici süreler için de olsa, hızla parlar ama mutlaka sönerler!
Acı ki, aptallar aptal olduklarının farkına varmayacak kadar aptal, cahiller cahil olduklarının farkına varmayacak kadar cahil oldukları için, kendilerini akıllı ve bilgili sanırlar. Bu onları cesaret ve kendine güvenle doldurur. Bilgili olanlar ise yeteneklerinin farkında olmazlar, başkalarının da kendileri kadar bildiğini sanırlar.
Cornell Üniversitesi’nde çalışan Justin Kruger ve David Dunning, bulgularını 1999’da açıklamışlar. Ama kifayetsiz muhterislerin hayat karşısında ne kadar avantajlı oldukları, aklımda kaldığı kadarı ile onlardan çok önce fark edilmişti. Mesela; Darwin, 1871’de, “Cehaletin insanın kendine olan güvenine yaptığı katkı, çoğu zaman, bilginin yaptığı katkından büyüktür,” diye yazmıştı.
Bertrand Russel ise 1930’da yazdığı Aptallığın Zaferi adlı denemesinde “Sorunun temel nedeni, modern dünyada, akıllılar hep kuşku içinde iken, aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.” ve “Gerçek tevazu yeteneklerinin farkında olmamak değil, bu yetenekleri doğru biçimde ölçmektir.” tespitinde bulunmuştu.
En çok da gündelik politika üreten alanlar da oluyor dedim ya yukarıda… Şimdi bütün bunların yaşandığı bir ülke ve insanlar netleşti mi akınızda? Cehalet üstünden yürüyen bir ilişkiler zinciri, size hangi ülkeyi çağrıştırıyor. Aylık binlerce Amerikan Doları maaş ile pek çok yurt dışı görevlere atanan ve hiç bir yabancı dili bilmeyen imamlar hangi ülkedendir? Bu görevlere sizce neden talip olurlar, bunlara kim, neden sahip çıkar. Son yıllardaki kadar kifayetsiz muhteris atanmış mıdır ehil olmadıkları kadrolara. Hiç sanmıyorum!
Söz gelimi şimdi İstanbul seçimini kaybettiği halde televizyon kanallarını dolaşan ve aralıksız yalan söyleyen bir kifayetsiz muhteris daha var, adını vermiyorum, onu da siz bulun!
Zaten sizler daha binlercesini biliyorsunuzdur, başınızı döndüğünüz her yer bu gibi olaylarla dolu. Fakat bu tuhaf/haksız/garip/cahilane ilişki ağıyla mücadelede biraz daha geç kalınırsa, korkarım ortada yarına bırakılacak ne düzgün bir yazı kültürü, ne etik, ne görgü, ne de bilimsel bir akıl kalacak!
Biz yine eskilere dönüp İsmet İnönü’nün o ünlü sözünü biraz değiştirerek yeniden hatırlatalım; “Bir memlekette akıl ve bilgi erbabı, akılsızlar ve bilgisizler kadar cesur olmadıkça, o memleket için kurtuluş yoktur.”
*Bu yazının bir bölümünün daha önce “SoL Gazete”de yayımlanmasına karşın, güncelleyerek yeniden yayınlama ihtiyacı duydum.