1958’de çiftçi bir ailenin beşinci çocuğu olarak Kars’ta dünyaya geldi. Yüzünü bile hatırlamadığı annesini 11 aylıkken kaybetti. Babası yeniden evlenip beş çocuk daha yaptı, ama onu babaannesi ve ablaları büyüttü.
İlkokula başladığında hayatını değiştirecek insanla; Kemal öğretmenle tanıştı. Sabahları okula gidiyor, döndüğünde hayvanları otlamaya götürüp tandırda ekmek yapılmasına yardım ediyordu.
Onun bu çabasını gören Kemal öğretmen, belki de yetim olmasına üzülüyordu ki her fırsatta “Okumalısın” diyordu. Zaman zaman elinden tutarak evine kadar getiriyor, yolda ona okumazsa nasıl bir hayat yaşayacağını anlatıyor, babasına da “Bu kız okuyacak ona göre” diye telkinlerde bulunuyordu.
Ortaokula geçtiğinde öğretmenleri değişse de Kemal hoca hiç çıkmadı hayatından.
Velisi gibi sürekli derslerini takip ediyor, kötü not aldığında hesap soruyor hatta artık önüne hedef de koyuyordu:
-Sana öğretmenlik yakışır. Sen öğretmen olacaksın…
Sadece kendisinin değil tüm köyün Kemal öğretmene saygı duyması, onda da öğretmen olma arzusu doğurmuştu çoktan. Kara tahtanın önünde öğrencilere ders anlattığını hayal ederek ortaokulu da başarıyla bitirdi. Sıra öğretmen okuluna gelmişti…
Sınavın başvuru tarihilerini takip edip, evrakları eliyle hazırlayan Kemal öğretmen, sınav ve mülakatta da yalnız bırakmamıştı onu. Babasıyla beraber kapıda beklemiş, mülakata giren öğrencisine “Hadi kızım, bu son eşik” diye cesaret vermişti.
Ama olmadı..
Okuldan ağlayarak çıktı, yine Kemal öğretmenine sarıldı. “İsmim yüzünden kaybettim” dedi. Kimlikte ismi Gülay yazıyor ama ona herkes Gönül diyordu.
Mülakatta adını soranlara Gönül dediği için öğretmenlik hayalleri, “Sen daha adını bile bilmiyorsun. Çık dışarı” sözleriyle son bulmuştu. Kemal öğretmen bir hayatın böyle sönmesine izin veremezdi. İçeri girdi, “Bu kızın okumaktan başka çaresi yok” diye yalvarsa da dinletemedi…
Önce kendi gözyaşlarını sonra da Gönül’ün gözyaşlarını silip başka bir çıkış yolu düşündü… Sağlık kolejleri henüz öğrenci almamıştı.
“Üzülme kızım seni hemşire yapacağım” dedi…
* * *
Sınavları kazananlar bir bir köyden ayrılırken Kemal öğretmen çaldı kapılarını bir sabah.
“Bu işte bir iş var. Gönül’ün kağıtları nasıl hala gelmez?” dedi babasına.
Gözler üvey annesine çevrildi.
“Çocuklar küçük. O da giderse bana kim yardım edecek? Tandırda yaktım kağıtları” dedi. Gönül ağlamaya başladı, yine Kemal öğretmenine sarıldı.
-Ya geç kaldıysak?...
“Dur kızım, Allah büyük. Hazırlanın yola çıkıyoruz” dedi Kemal öğretmen. İlk otobüsle haber bekledikleri Mardin’e; Yatılı Sağlık Okulu’na gittiler.
“Kayıtlar bugün bitti, geç kaldınız” cevabına aldırmadılar. Kemal öğretmen önde, Gönül ve babası arkada müdürün odasına çıktılar.
“Bak hocam, bu kızın evraklarını üvey anası yakmış. Ya şimdi okula girip hemşire olacak ya da köye dönüp ırgat!” dedi Kemal öğretmen.
Üzülerek dinledi Mehmet müdür. “Bu gece kalın, bir telgraf çekmem lazım. Elimden geleni yapacağım” dedi. Sabahı sabah ettiler ama mutlu haberi yine Mehmet öğretmenden öğrendiler;
“Bu kız artık bana emanet Kemal öğretmen..”
* * *
Annemin hikayesiydi bu, ya da yatıp kalkıp “Allah onlardan razı olsun” dediği duası.
Bir öğretmenin öğretmekten çok daha fazlasını yapacağının kanıtı…
"Ne değişecek ki" demeden Kemal ve Mehmet öğretmen gibi bir hayata dokunup, bir hayali gerçekleştiren tüm öğretmenlerimizin ellerinden öperim.
Öğretmenler Gününüz kutlu olsun…