CHP’den istifa eden Muharrem İnce’nin kurduğu Memleket Partisi’nin ardından İYİ Parti’den ayrılarak
bir taban hareketi başlatan Ümit Özdağ da partileşme sürecini tamamladı. Özdağ’ın partisinin adı
Zafer Partisi oldu.
Biri sol diğeri sağ gelenekten gelen iki partinin ideolojik olarak örtüştüğü ortak nokta hayli fazla…
İktidar ve muhalefet eleştirilerinin ideolojik çözümlemelerine bakıldığında her iki parti de siyasete
aynı pencereden bakıyor desek abartmış olmayız.
CHP’de üç milletvekilinin istifasının ardından İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin Ümit Özdağ’ı
ziyaret ederek “Meclis’te grup kuracak sayıya ulaşalım, grup başkan vekili de sen ol” şeklinde yaptığı
teklifin Ankara kulislerinde konuşulması da boşa değildi herhalde.
***
Her neyse…
Sonuç itibariyle iki parti de mensubu oldukları partilerden koparak dönüşü olmayan bir yola girdi. Bu
saatten sonra konuşulması gereken siyaseten kendilerini nasıl konumlandıracaklarıyla ilgili olmalıdır.
Zira 20 yıldır siyah ve beyaz arasında bir tercih yapmaya zorlanan toplumda gri alanların oluşmasına
da ihtiyaç vardır. Yeter ki siyaseten doğru bir konumlandırılma yapılsın. Yapılmadığı takdirde işin
sonunun pek hayırlı yerlere çıkmayacağı herkesin malumu. Zaten yeni kurulan partilere karşı oluşan
soru işaretlerinin nedeni de bu.
İktidara da muhalefete de hassas denge üzerinden muhalefet etme mecburiyeti her siyasetçinin harcı
değildir nitekim… Basit bir eylem, bir söylem bile sizi işin içinden çıkılması güç siyasi kazalara sokabilir.
Ne İsa’ya yaranırsın ne Musa’ya…
Onun içindir ki gri alanda yapılan doğru bir siyasal konumlandırma yeni siyasi partileri hedef seçmenin
zihninde arzu edilen noktaya taşıyacaktır. Aksi zaten facia olacaktır…
***
Özdağ’ın partisini kurarken “sarı muhalefet olmayacağız” sözleri uzun süre gündemde yer etmişti.
Peki nereden geliyor bu sarı muhalefetin anlamı? Wikipedia kısaca açıklasın:
“1899 senesinde Fransa'da bulunan bir fabrikada işçiler greve çıktı. İşveren, grevi kırmak maksadıyla
kendi denetimi altındaki başka bir sendikayı destekledi. İşverenin desteklemiş olduğu sendika,
cephesi sarı boyalı bir binada bulunuyordu. İşçiler grevi yürüten sendikayla, işverenin emri ile grevi
kırmaya çalışan sendikayı ayırmak için, sarı renkli binadan yola çıkarak diğer sendikaya sarı sendika
demeye başladılar. İşveren sendikası da bu terimi kabul etti, ardından "Sarı" ismiyle haftalık bir
gazete de yayımladı. Terim daha sonra tüm dünyaya yayıldı.”
***
Kuşkusuz Özdağ’ın “sarı muhalefet olmayacağız” açıklaması “iktidarın güdümünde olan bir muhalefet
partisi olmayacağız” anlamına gelmektedir.
Açıkça ifade etmiş Özdağ… Bir gazeteci için de aslolan beyanattır. Elinde somut veriler yoksa açıkça
ifade edilen bir beyanatın üzerine söz söylenmesi gazetecilik yapmaktan çok niyet okuyuculuğu
yapmaya girer. Niyet okuyuculuğu yapmak da gazetecinin işi olmamalıdır.
Aynı cümleleri Sayın İnce için de söylemek mümkün. Kendisi çok kez Cumhur’da yer almayacaklarını
açıkladı.
Bir siyasetçi iktidardan taraf değilim diyorsa “hayır kardeşim sen ille de iktidardan tarafsın” diye
üstelemek abes olur. Gazetecilik refleksi eylemle beyanat arasında bariz farklar oluşunca devreye
girmelidir… “Bu ne iştir başkan” diye sorabilmelidir. Laf ola beri gele türünden çıkışlar yapmak
gereksiz olur…
***
Gel gelelim gri alanda siyaset yapmanın sorumlulukları da fazladır. Hassas bir terazi gibidir bu alan.
Geçtiğimiz günlerde Memleket Partisi yöneticileri tarafından yapılan Kılıçdaroğlu paylaşımları
Memleket Partililerden bile tepki aldı.
İki fotoğraf yan yana… Birinde Sayın Kılıçdaroğlu var diğerinde Sayın İnce… Yanan bir ormanın içinde
benzer pozlar verilmiş. Parti yöneticileri de Kılıçdaroğlu’nun İnce’yi taklit ettiğini iddia etmiş. İnsanlar
da “olacak iş mi bu” diye yüklenmiş…
Bence de olacak iş değil…
Türkiye’de gri alanda siyaset yapmak ipin üstünde yürümek gibi olunca bu gibi çıkışların hedef kitle
üzerinde bir karşılığı olmaz. Muhalefete muhalefeti, verilen basit bir fotoğraf üzerinden yaparsan
orada siyaseten tepki almaya başlarsın doğal olarak… Kendi partililerinden bile…
***
Şoförlüğü olan okuyucularımız bilirler. Lastiklerin balans ayarı, zorlu yol koşullarında bozulmaya daha
müsaittir. Sürüş güvenliği açısından daha dikkatli olmak gerekir. Aksi takdirde kaza kaçılmaz olur…
Türkiye öyle dönemlerden geçiyor ki siyasi atmosferin griye tahammülü yok. Siyaset, seçmene de
seçilene de “Ya siyah olacaksın ya beyaz” diyor adeta… Bu koşullarda gri tonda bir yola çıkmak zaten
kolay iş değil… Türkiye açısından sağlıklı bir atmosfer değil elbette.
Dolayısıyla yeni kurulan partiler açısından elverişsiz bir zemin varken bunun üzerine bir de yapılan
amatörce hatalar kaza ihtimalini daha da artırmaktadır. Çünkü gri alanda siyaset yapmak her yiğidin
harcı değildir… Yeni kurulan partilerin en büyük handikabı bu olacaktır.
Bir sonraki yazıda görüşmek ümidiyle…
Esen kalın.