Amerika’nın Sesi Türkçe muhabirleri Begüm Dönmez Ersöz ve Tezcan Taşkıran, AK Parti hükümetinin attığı son finansal adımları, Türkiye ekonomisini yakından takip eden Johns Hopkins Üniversitesi’nden Uygulamalı Ekonomi Profesörü Steve Hanke’e sordu. Hanke, geçici bir rahatlama sağlasa da bu sistemin sürdürülebilir olmayacağı ve “yaraya bant yapıştırmaktan öteye gidemeyeceği” görüşünde.
Türkiye’de hükümet Türk Lirası’ndaki değer kaybını durdurmak için “kur korumalı lira mevduatını” devreye aldı. Hükümetin attığı son adımları değerlendiren Johns Hopkins Üniversitesi’nden Uygulamalı Ekonomi Profesörü Steve Hanke, geçici bir rahatlama sağlasa da bu sistemin sürdürülebilir olmayacağı ve “yaraya bant yapıştırmaktan öteye gidemeyeceği” görüşünde.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı ve birikimlerin döviz yerine Türk Lirası cinsinden değerlendirilmesini teşvik etmeyi amaçlayan “kur korumalı TL mevduatı” adımı Amerikalı uzmanların da takibinde.
Yeni finansal enstrümanın açıklanmasının ardından, Dolar ve Euro kurunda gerileme gözlemlendi. Johns Hopkins Üniversitesi Uygulamalı Ekonomi Profesörü Steve Hanke ise, bu sistemin Türkiye’nin ekonomik krizine çözüm getirmeyeceği ve yükün vergi mükellefleri üzerinde olacağı kanısında.
Yeni finansal ürünün, biri genel kur diğeri de mevduatlara ilişkin gölge bir kur olmak üzere ikili bir sistem oluşturduğunu; görünen cephede düşük ya da sıfır faiz oranı ama perde arkasında faiz oranı olduğunu ve bu şekilde faiz oranının arka kapıdan devreye alındığını belirten Steve Hanke, kur korumalı mevduat sisteminin açıklanmasından bu yana Türk Lirası’nda bir miktar toparlanma olmuş olsa da enflasyonun hâlâ çok yüksek olduğuna dikkat çekti.
Hanke, “Bu sistem lirayı korumuyor. Riskin yükünü de vergi mükellefleri sırtlanacak. Çünkü bu farkın ödenmesi için para ya Hazine’den ya da Merkez Bankası’ndan gelecek. Sonuç olarak Türk vatandaşları bunu ödeyecek. O nedenle Türk Lirasının ne kadar zayıf olacağına bağlı olarak bu büyük bir mali yük getirebilir” dedi.
“Bulgar Levası bile Türk Lirasına kıyasla daha güçlü”
1997’de para kurulu oluşturarak döviz krizini aşan Bulgaristan’da dönemin cumhurbaşkanı Petar Stoyanov’un danışmanı olan Steve Hanke, Türk Lirası’nın kendi para birimleri karşısında da değer kaybetmesinin ardından Bulgaristan vatandaşlarının alışveriş için Türkiye’ye akın ettiğini hatırlattı.
Bulgaristan’daki gibi para kurulu oluşturulsa Türk Lirasının da ABD Doları kadar güçlü olacağını savunan Hanke, “İşleri kolayca düzeltmenin tek yolu bence bu. 1997’de reform yaptığımızda Bulgaristan’ın eski cumhurbaşkanı Stoyanov’un baş danışmanı olduğum için Bulgaristan’da çok tanıdığım var, onlarla sık sık da konuşuyorum. Hafta sonları Türkiye’de alışverişin tadını çıkarıyorlar. Neden? Çünkü Bulgar Levası Euronun bir kopyası ve onun kadar güçlü. Türk Lirasına kıyasla da güçlü” dedi.
“Yeni mevduat sistemi ancak yara bandı olur”
“Döviz kurunda geçici rahatlamanın ne kadar süreceğini kestirmek zor”
Türkiye’de Ocak ayının ilk haftasında enflasyon verileri açıklanacak. ABD Merkez Bankası’nın da (FED) 2022 yılı içinde üç kez faiz artırması bekleniyor.
Ekonomi cephesindeki bu gelişmeler göz önüne alındığında, Türkiye ekonomisini önümüzdeki dönemde ne bekliyor?
Hanke, “Kur Korumalı TL mevduatı” olarak adlandırılan finansal enstrümanın devreye girmesiyle bazı mevduatların ABD Doları’ndan TL’ye geçmesi sonucu geçici bir rahatlama olsa da bu rahatlamanın ne kadar süreceğinin kestirilemeyeceği görüşünde. Steve Hanke, “Başarısız olmaya mahkum bir sistem, çünkü sürekli hazinenin ve vergi mükelleflerinin mevduat sahiplerini desteklemesi gerekecek” diyor.
Bu planın sorunları çözmeye yetmeyeceğini belirten Hanke, bundan sonra döviz kuruna ilişkin beklentiler konusunda da, “Tahminde bulunmak zor ama genel olarak sorunların devam etmesini öngörüyorum. Yeni plan hiçbir şeyi çözmez. Ancak büyük bir yaranın üzerine yara bandı işlevi görür. Yara bandı çıktığında her şey bozulur. Genel olarak Türkiye üzerinde çok baskı olacağını ve belki de dövizde daha önce gördüğümüz şiddetli patlamaların olacağını düşünüyorum’’ dedi.
“TÜSİAD’ın en nihayetinde bir şey söylemiş olması, ne söylediğinden daha önemli”
TÜSİAD 18 Aralık’ta yaptığı açıklamada hükümete “genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönülmeli” çağrısında bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bir gün sonra TÜSİAD’a seslenerek “Sizin tek göreviniz var, yatırım üretim, istihdam ve büyüme. Kalkıp da hükümete saldırmanın değişik yollarını aramayın. Bizimle mücadele edemezsiniz” yanıtını verdi.
Steve Hanke, “TÜSİAD gibi saygı gören bir derneğe ilişkin ilginç noktalardan biri, bardağı taşıran son damlaya yani Türk Lirası’ndaki son müthiş değer kaybına kadar nispeten sessiz kalmış olması. Yaşanan durum uluslararası açıdan olumsuz olarak görülüyor çünkü uluslararası şirketler TÜSİAD’a saygı duyuyor ve bence sonunda bir şey söylemiş olmaları ne söylediklerinden daha önemli” sözleriyle karşılıklı açıklamaları değerlendirdi.
Türkiye’de düşük faiz oranlarının ihracatı arttırıp ithalatı azaltacağı ve büyümeyi sağlayacağı savunulan yeni bir ekonomik modelden söz ediliyor.
Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Danışmanı Cemil Ertem’in hazırlayıp sunduğu yeni ekonomik modele ilişkin raporda, yüksek faiz ve düşük kura dayalı ekonomik modelin yatırım ortamını zayıflattığı ve ihracatta rekabetçi gücü azalttığı savunuluyor.
Bu modele göre, değer kaybeden lirayla ihracatın daha rekabetçi hale geleceği düşünülüyor. Bununla birlikte, Türkiye’de hükümet asgari ücretin yaklaşık yüzde 50 oranında arttırılacağını açıklamış olsa da yükselen enflasyon sebebiyle alım gücünün azalmasıyla birlikte bu zammın kısa süre içinde eriyebileceği endişesi var.
Latin Amerika ülkelerindeki ekonomik duruma ve bu ülkelerde uygulanan ekonomik modellere atıfta bulunan Steve Hanke, “Eğer durum bu modelde öngörüldüğü gibi olsa, Latin Amerika dünyanın ihracat motoru olurdu” diyor.
Parada bu boyutta yaşanan değer kaybının ihracatı arttıracağı ve cari açığı fazlaya dönüştüreceği fikrini mantıksız bulan Hanke, “Bunu uygulamalı olarak düşünelim. Eğer öyle olsaydı, dünyanın ihracat motoru Latin Amerika olurdu çünkü para birimleri periyodik olarak her zaman değer kaybediyor. İster Arjantin, Brezilya ister Peru; para birimleri hep değer kaybediyor ve bu ülkeler hiçbir zaman da hızlı bir büyüme sağlamadı” ifadelerini kullandı.
Para birimleri güçlü olan İsviçre ve Almanya gibi ülkelerin ihracat motoru olduğunu belirten Steve Hanke, parası değer kaybeden ülkelerde yükselen enflasyonun maliyeti arttırdığına ve bu durumun kayba yol açtığına dikkat çekti.
“Şirketler para biriminin güçlü olacağını bilirse, üretimi arttırmaya odaklanır. Latin Amerika’da ise bunun tam tersi oluyor. Orada hükümeti para birimine değer kaybettirmeye, birkaç aylık bir avantaj kazandırmaya ikna etmeye odaklanıyorlar. Sonra bu avantaj ortadan kalkıyor çünkü para birimi değer kaybediyor. Para birimi değer kaybedince enflasyon yükseliyor. Bu durumda maliyet paranın değer kaybettiği hızdan daha hızlı artıyor. Bu hep kaybedilen bir oyun. Parası değer kaybeden bir ülkede belki geçici bir rahatlama görebilirsiniz ama çok yakın zamanda enflasyon maliyetinizi arttırır ve alacağınız her türlü kur faydasını siler. Bu kayıp genellikle başlangıçta yaşanan değer kaybının boyutunu aşar” sözleriyle yeni ekonomik modelin çözüm getirmeyeceğini savundu.