Prof. Dr. İ. Melih Baş
Prof. Dr. İ. Melih Baş - 31 Ekim: Dünya Tasarruf Günü

31 Ekim: Dünya Tasarruf Günü

Dünya Tasarruf Günü (DTG), ülkemizde de son yıllarda kutlanmaya başlandı. Vurgulamak gerekir ki, DTG cumhuriyet tarihimizdeki yerli malları ve tutum haftasından biraz farklı bir içeriğe sahip. DTG’nin amacı, bireylerin bugünkü gelirlerinden bir kısmını harcamayıp, gelecekteki gereksinimleri için biriktirmesinin önemini vurgulamak. Elbette bireylerin bu birikimlerini başta para piyasaları olmak üzere finansal piyasalara fon sunumu olarak yönlendirmeleri beklenmektedir. Böylelikle ülkede fon gereksinmesi olan yatırımcıların bu fonları kullanarak ülkenin ekonomik büyümesine ve kalkınmasına katkıda bulunacakları beklenir.

Milan’da 1924’de yapılan Birinci Uluslararası Tutumluluk Kongresi (First International Thrift Congress) sırasında Uluslararası Tasarruf Bankaları Enstitüsü (International Savings Banks Institute) kurulur. Enstitü 1994’te Brüksel’e taşınır ve adı da Dünya Tasarruf Bankaları Enstitüsü (World Savings Banks Institute) olur. 1963’te kurulmuş kardeş örgütü olan Avrupa Ekonomik Topluluğu Tasarruf Bankaları Grubu ile ortak bir şemsiye çatı altına girerek World Savings and Retail Banking Institute and European Savings and Retail Banking Group (WSBI-ESBG) eşdeyişle Dünya Tasarruf ve Parekende Bankacılık Enstitüsü ve Avrupa Tasarruf ve Parekende Bankacılık Grubu adıyla etkinlik göstermektedir. WSBI, 92 ülkede 7000 dolayında tasarruf ve parekende bankacılık işletmelerini kapsamı içine alan bir kuruluş. Bu kuruluşta işbirliğine yönelik çalışmalar, bankacılık ve finansal konularla ilgili bilimsel ve uygulamasal çalışmalar, üyelere yönelik eğitimler yapılıyor.

Anılan bu Birinci Uluslararası Tutumluluk Kongresinin son gününde İtalyan profesör Filippo Ravizza bu günü Uluslararası Tasarruf Günü (International Savings Day) olarak ilan eder.

Tutumluluk Kongresinin kapanış bildirisinde bu gün Dünya Tutumluluk Günü olarak belirlenir. Bu günün tasarruf bankalarının eşgüdümüyle okullar, kültürel kuruluşlar, spor kuruluşları, uğraşsal (meslekî) kuruluşlar ve kadın kuruluşları eliyle tutumluluğa dikkat çekilen ve farkındalık yaratılmaya yönelik bir gün olması kararlaştırılır. WSBIın açıklamasında tasarruf, ulusun ve sonuçta tüm insanlığın uygarlık yolunda gelişimi için her bir bireyin edinmesi gereken bir erdem ve alışkanlık olarak tanımlanmıştır.
İkinci Dünya Savaşının ardından DTG, 1955-70 döneminde çok yaygın ilgi gören bir gün olmuştur. Bu dönemdeki kimi simgeleri anımsayalım: Avusturya’da 1964’te Dünya Tasarruf Günü posteri (Çocuklar ve Tasarruf Bankası maskotu Sparefroh); ülkemizdeki kimi kuşakların çok iyi bildikleri bir nesne olarak başta İş Bankası’nınki olmak üzere banka kumbaraları vb. Daha sonraları aynı güne denk gelen Cadılar Bayramı (Halloween Day) -sanırız yeni ortaçağ sosyolojisinin de etkisiyle- ön plana çıkıp, daha popüler olunca DTG biraz arka plana düşmüş.

Tasarruf eğitimini geliri (parayı) ussal biçimde harcamak, geleceğe yönelik belirsizlik ve olumsuzluklara karşı hazırlıklı olmaktan ibaret olarak tanımlamak yerine daha genişçe bakılması daha isabetli olabilir. Tasarruf eğitiminde aynı zamanda gereksinim ve istek ayrımının yapılabilmesi öğretilip, yapay isteklerle israfa kaçmamak, deyim yerindeyse gelirin (paranın) tasarruf edilmesinin önündeki tüm engel ve kötü alışkanlıklara karşı çıkmanın ve bunlarla mücadelenin de anlatılması daha iyi olacağı düşünülebilir.

Dünya Tasarruf Günü ile ilgili olarak WSBI, 2016’da şu ana temayı belirlemişti: Finansal Geleceğinizi Garanti Altına Almak. WSBI’nin 2018 DTG’deki sloganı ise şöyle: Finansal eğitim meydan okumasının şifrelerinin çözümü.
Gerçekten de bireylerin finansal okuryazarlık, bugünkü ve gelecekteki yatırım ve cari harcamalarına ait olarak finansal planlama ve kontrol yapmaları için bilinç kazanmaları ve bilgilenmeleri çok önemli.
Ülkemizde de bu konudaki kitap vb. kaynaklar artmaya başladı. Ele alınan bu konu öncelikle, varlıklar, borçlar ve net varlıklar, gelir ve gider, nakit akışı başlıkları ile incelenmeli.

Daha sonraki kısımda ise risk analizi incelenmeli. Risk analizi kapsamında şu olası durumlar ele alınmalı: gelirlerde düşüş / giderlerde artış / varlıkların değer kaybı / borçların değerinin artışı / ertelenen nakit girişi / öne çekilen nakit çıkışı. Aslında bireylerin ve şirketlerin değerlendirilmesindeki benzerlikler de çok önemli.

PARADOKS : Gelir eşitsizliği, yoksullaşma, borçlanma ve geleceği tüketme karşısında tasarruf

Gelelim şimdi, giderek artan gelir eşitsizliğine. Thomas Piketty’nin çalışmalarına bakıldığında 2000li yıllarda gelir eşitsizliği 1920lerdeki kadar kötü. 1998-2008 dönemindeki gelir eşitsizliği konusunda çalışmaları olan Branko Milanovic’in bulguları da Piketty’i destekliyor. Milanovic’e göre, neoliberal küreselleşmeden kazanç sağlayanlar dünya nüfusunun en zengin yüzde 5’lik dilimi. Peki bu denli gelir düşmesine uğrayan, işsizliğe maruz kalan geniş kitlelere ve onların çocuklarına tasarruf et demek, biraz güldürü gibi olmaz mı?
Yoksullaş(tırıl)ma diyor Samir Amin, asla hayatta kalmak için yeterli bir gelirin bulunmamasına indirgenemeyecek modern bir olgudur. Aslında yoksulluğun modernleşmesidir ve sosyal hayatın tüm boyutları üzerinde yıkıcı etkilere sahiptir.

Gerçekten de ülkemizi ele alırsak, derin bir kültürel yoksullaşmayı da görebiliriz. Bunun getirdiği bir aşırı borçlanmayı da daha iyi anlayabiliriz. Çünkü kültürel olarak yoksullaşmış kitleler, tüketim pompalamalarına da aldanıp, görgüsüzce isteklere kapılarak, kolayca borçlanma eğilimine girebiliyorlar. Bu da zaten dünyadaki büyük sermaye merkezlerinin finansallaşan kapitalizmde iyice belirginleşen borçlular hapishanesi uygulamalarını pekiştirmeye başladı. Bu konuda oldukça çok sayıda çalışma var ama ikisi dünya genelinde, biri de ülkemize özgü olan üç çalışmayı aşağıda salık vermiş olalım.

Borçlanmanın yoksullukla başa çıkabilmek için kullanılan bir strateji haline gelmesi, toplumun farklı kesimlerinde farklı borçluluk örüntülerini görünür kılmaktadır. Borçlanma, yoksulluğun giderek derinleşmesine yol açtığı gibi yoksulluk ve borçlanma olguları, birbiriyle bağlantılı olarak birçok durumda birbirini üretebilmektedir. Aynı zamanda, borçluluğun ve borçlunun üretilişi, sadece derinleşen yoksulluk olarak değil, bir borç toplumunun biçimlenişi olarak da ele alınmaktadır. Borçlanmanın bireyler üzerinde yarattığı etkiler, sosyal dışlanma olgusuyla birlikte tartışılmaktadır.

ÜLKEMİZDE TASARRUF DURUMUNUN SAYISAL VE NİTEL GÖRÜNÜMÜ

Yapılan çalışmalar enflasyon, gelir düzeyi, ticaret hadleri, reel faiz oranları, krediler, genç bağımlılık oranı, kentleşme oranı gibi değişkenlerle ekonomik kriz ve siyasi belirsizlik gibi gelişmelerin tasarrufları arttırdığını; finansal derinlik, gelir artışı, cari açık, yaşlı bağımlılık oranı ve yaşam beklentileri gibi faktörlerin ise tasarruf oranını aşağı çektiğini işaret ediyor. ING Bank’ın Türkiye’nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması’na (TEA) göre, tasarruf oranımız uzun vadeli bir ortalama olarak yüzde 13,2 ve 2017 son çeyreğinde ise yüzde 13,6 olmuş. 2017’de tasarruf oranı giderek düşmüş.

TEA sonuçlarına göre gelecek kaygısı bugün kaygısına dönmüş. Tasarruf edememe gerekçelerinin başında gelir yetersizliği (yüzde 82) geliyor, ardından borçlarından dolayı yapamama (yüzde 24), çocukları için tasarruf yapma (yüzde 24); ileriki bir dönemde istenilen bir harcamayı yapmak (yüzde 14) göze çarpıyor. Bireylerin rutin ödemeleri ve borç ödemelerini yapmalarından dolayı tasarrufa sıra gelmiyor. Hatta borcu borç ile ödemek davranışı oldukça yaygın. Bu da eksi tasarrufa giriyor. Tasarruf sahipliği çocuksuz ailelerde yüzde 19, çocuklu ailelerde yüzde 11 olarak dikkat çekiyor. Başka yatırımları olduğu için tasarrufa gereksinim yok diye bir kitle de var. Küçük de olsa, parayı nasıl değerlendireceğini bilmediği için tasarruf yapmayan bir başka grup da var. Tasarruf sahiplerinin yarıya yakını ise tasarrufta istikrarsız ve belirsiz durumda.

Tasarruf sahiplerinin tasarruf yapma nedenlerinden geleceğe yatırımın ağırlığı düşüyor ve yüzde 38; beklenmedik durumlara karşı güvence olarak tasarruf yapmanın ağırlığı giderek artıyor ve yüzde 24.

İSRAF VE 7 MUDA VE 5R

Öncelikle küçük yaşlardan itibaren başlayarak ihtiyaç ve istek kavramlarının farkı konusunda bilinç kazanmak gerekiyor. Bireylerin ihtiyacı olmayan mal ve hizmet tüketimleri tek kelimeyle israf anlamına geliyor. Halkımızda israfa ilişkin Japonların 7 Muda yaklaşımı gibi bir kampanya ile israfa karşı motive edilmeleri gerekiyor. 7 Muda yani 7 israf kaynağı şunlar: 1. Hatalı Üretim / 2. Fazla Üretim / 3. Fazla Stok / 4. Bekleme / 5. Gereksiz İşler / 6. Gereksiz Taşıma / 7. Gereksiz Hareketler.

Bu kapsamda kaynakların daha az ve geriye dönüştürülerek tekrar kullanımı gibi 5R ilkesine odaklanılması gerekir. 5R ise şöyle: Reuse-Tekrar kullan, Recycle-Geriye kazan, Reduce-Azalt, Refuse-Reddet, Remove-Gider, Ortadan kaldır.

YALNIZCA TÜKETİCİ DEĞİL ÜRETİCİ DE OLMAK GEREKİYOR

Artık dünyada bireyler sadece tüketici değil. Hem üretici hem de tüketici yani üretici oluyorlar. Örneğin tüketeceğimiz kimi gıda maddelerini kentteki balkonumuzda üretmek. Bireylerin tasarruf yönetimi için mutlaka eğitim almaları gerekiyor. Çocuklukta harçlık yönetimi ile başlaması gereken eğitim, giderek bireylerin hem kaynak, varlık dengesi, hem de gelir-gider dengesi için eğitilmeleri gerekiyor. Bu işin adı finansal (hizmet) tüketici(leri) için finansal okuryazarlık eğitimidir. Ayrıca bu iş, bir de meslek doğurmuş durumda; o da Finansal Planlama Danışmanlığı. Yani bireyler finansal okur-yazarlık düzeyini ilerletmeli, bugünkü duruma ve fakat özellikle geleceğe yönelik finansal planlarını yapıp dönem sonlarında bu plana ilişkin sapmalar mevcut ise önlemlerini almalılar. Finansal okuryazarlık konusunda kimi sivil toplum kuruluşları da ortaya çıktı, örneğin FODER (Finansal Okuryazarlık ve Erişim Derneği). Yanı sıra kimi bankalar da bu konuda etkin çalışmalar yapıyorlar, örneğin TEB, ING Bank vd.

Aksi halde finansallaşan kapitalizmin borçlular hapishanesinin müebbet mahkûmu olmaktan kaçamazlar. Finansal kapitalizmde borçlunun üretilmesi süreci geniş kitlelerde yoksullaşmaya neden olmaktadır. Bu da maalesef intiharlar gibi üzücü olaylara ve kayıt dışı ekonominin tuzağına düşülerek toplumsal yozlaşmaya yol açmaktadır.

BİREYSEL TASARRUFTA PROFESYONEL DESTEK ŞART

Mümkünse profesyonel destek alınmalı yoksa yanlış seçimler nedeniyle tasarruf yitip gidebilir. Örneğin birey uzman olmadığı halde sanal para birimleri alıp-satma macerası, forex işlemleri macerasına girişmesi vb. Tasarruf sahibi manipülasyonların yoğun olduğu borsa işlemlerinde boğulabilir. Günümüzde ülkemizde yatırım sıralamasında bireyler öncelikle altına yatırımı, sonra sırasıyla bireysel emeklilik yatırımını, dövize dayalı mevduatı tercih etmektedir. Herhangi bir yatırımın giriş-çıkış zamanlaması da çok önemli olduğu için ya finansal okur-yazarlık eğitimi ya da finansal planlama danışmanlığı almak gerekli gözükmektedir. Aksi halde tasarruflarımızı 2K’ya (kader, kısmet) bırakmış oluruz.

İŞLETMELER FİNANSAL DURUMLARI BOZULDUĞU İÇİN BATMAZ

Bireylerin yanı sıra hem kamu yönetiminin hem de özel kesim işletmelerinin tasarrufa önem vermesi gerekiyor. İşletmeler finansal durumları bozulduğu için batmazlar. Aksine battıkları için finansal durumları bozulur. Batmak demek tedarikten üretime, üretimden satışa hatta tahsilata dek israf bataklığına düşmek demektir. Şirketler bu manada tasarruf odaklı yalın yönetim anlayışına kilitlenmeliler. Yani katma değer yaratmayan her şeyden kurtulmak gerekir. Hem de 5M’nin hepsinde (Man: İşgücü; Material : Malzeme; Money: Para; Machine: Makine ve donanım; Methodology: Yöntembilim. Bütün bu öğelerde tedarikten üretime, pazarlamadan insan yönetimine, mali işlerden kurumsal iletişime, argeden kaliteye tüm birimlerde katma değer odaklı çalışmak gerekiyor.

TEK ÇÖZÜM YALIN YÖNETİM : İSRAFA SON!

Aynı şeyi kamu yönetimi için de söylemek mümkün. Çözüm yalın yönetimde. Bunun için gerekli yasal düzenlemeler, teşvik kampanyaları düzenlemelidir. Verimliliğe dayalı teşvik mevzuatı yıllardır konuşulur fakat bir türlü çıkmaz. Günümüzün bir diğer önemli sorunu da iklim değişikliği ve çevre sorunları. Tasarruf bu alanla da ilgilidir. İsraf nedeniyle kaynakları aşırı gereksiz tüketiyoruz. Çoğunlukla geriye dönüş olanağı olmayan biçimde gelecek kuşakların haklarından yiyoruz. Tek çözüm yalın-yeşil yönetimi benimsemektir.

SON SÖZ

Gerek ezilen ülkelerin içine düştüğü gelir eşitsizliği ve borç sarmalı, gerekse hem gelişmiş ülkelerin hem de yoksul ülkelerin ezilen sınıf mensuplarının içine düştükleri gelir eşitsizliği ve borç sarmalı bağlamında tasarruf etmek ne denli uygulanabilir bir eylemdir, acaba?

Belki olaya farklı bakıp, gelir eşitsizliği ve yoksullaşma-borç sarmalına düşmeyecek bir tasarruf mantığıyla tüketim budalası olmaktan kurtulmak için bir şans olarak bakabilir miyiz, Dünya Tasarruf Gününe? Nasıldı Çin atasözü: Her kriz, fırsatı da içinde barındırır. Nasıl krizlerde kapitalizm yeniden biçimlendiriliyorsa, biz de o zaman kendimize yeniden farklı bir biçim vermek için bir fırsat olarak kullanabiliriz bu Dünya Tasarruf Günü’nü.

Biz bu güne Dünya Tutumluluk Günü diyelim. Tutum sözcüğü ile Geçim sözcüğü birbirlerine çok yakışıyorlar, Aslı ile Kerem gibi. Yaşasın Geçim ve Tutum!

Toplam 1290 defa okunmuştur.

Prof. Dr. İ. Melih Baş diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.