Prof. Dr. İ. Melih Baş
Prof. Dr. İ. Melih Baş - Nâzım Hikmet şiirinde ekonomi

Nâzım Hikmet şiirinde ekonomi

Şairin 10.9.1961 tarihinde Laypzigde yazdığı başlıksız şiirden dizelerle başlayalım 116. doğum gününü kutlamaya (Aslında 20 Kasım 1901de doğduğu fakat 40 gün için büyük görünmesin diye bu tarih yerine 15 Ocak 1902 yazılır).

Hoş geldin bebek / yaşama sırası sende / senin yolunu gözlüyor…işsizlik açlık filan / ……iş kazası yer depremi sel baskını kuraklık falan…..

Dikkatinizi çekmiştir, seçtiğimiz dizelerde ekonomi var, çevre var. Bu yazıda Nâzım Hikmetin şiirinde ekonomi ve çevre unsurlarına dikkat çekmek istiyoruz. Elbette ki bu konu, şairin düzyazılarını, romanlarını, tiyatro eserlerini ve hatta senaryolarını da kapsayıcı biçimde uzunca bir yazınbilimsel makale hatta bir kitap(çık) bile olabilir. Yazımızın başlığını ağ içinde aradığımızda -gözümüzden kaçanlar varsa bağışlayın- doğrudan ilgili bir çalışmaya rastlayamadık. Umarız bu hususta hiç de iddialı olmayan bu yazıcık bir çoban ateşi olur. Kuşkusuz yayınlanmış hiçbir şey yok denemez. Örneğin Şükran Kurdakul ve Sennur Sezerin ortak inceleme kitapları olan Nâzım, Dünya ve Biz adlı yapıtta Nâzım Hikmet şiirinde belirgin temalar ele alınmış. Bunların içinde özellikle Sennur Sezerin yazdığı Emek ve Sömürü ekonomiyle doğrudan ilgili bir bölüm olmuş.

Kültür ve Turizm Bakanlığınca 2014de ikinci baskısı yayınlanmış Nâzım Hikmet adlı çokyazarlı yapıtta Prof. Mutlu Konukun kaleme alınan bölümde yazar şöyle diyor: ….Nâzım, Türkiyedeki mevcut sosyal koşullara karşı duyarlı olan yeni bir biçim yaratmış ve ilk kez şiirde işçilerin, açlığın, işsizliğin ve yoksulluğun realitesini ele alan bir şair olarak tanınmıştır…..

Nâzımın 1921de Moskovaya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesinde (KUTV) ekonomi politik öğrenimi gördüğünü de bu arada anımsayalım.

NÂZIMIN ŞİİRİNDE EKONOMİ: MİNİ BİR POTPORİ
Nâzım, 1913de Feryad-ı Vatan başlıklı şiiri ile başlayan (ilk şiir kitabı 1928de Baküde basılan Güneşi İçenlerin Türküsüdür) şiir serüveninde kimi şiirlerinde ekonomiye doğrudan girmiştir. Şairin şiirlerinde daha çok sanayi ve kent ön plana çıkmaktadır. İşçi sınıfı temalı ve hatta 1 Mayısa dokunan şiirlerini görüyoruz. Şiirlerinin genelde iyimser olduğu söylenebilir (Güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler göreceğiz….). Ancak ne var ki, şairin sanat yaşamında gelenek-yenilik bireşimi anlamında önemli bir dönüm noktası olan Şeyh Bedrettin Destanında köylü toplumculuğuna ilişkin bir modele açılım da yapar. Şeyh Bedrettin ve arkadaşlarının bütünsel toplumcu bir model ortaya koyup savundukları tartışmalı olsa da! Geçelim örneklere (herhangi bir plana göre dizilmemiştir)     

Nâzım kimi şiirlerinde ekonomik olarak açlık temasını ele almıştır. Şiirlerin bugün hala güncelliğini koruduğunu söylemek hiç de abartılı olmaz gibi. Örnekse,

Açların gözbebekleri (1922)

Bu şiir Türk şiirinin ilk serbest ölçülü şiiri olarak nitelenir. Kısa bir bölüm alalım.

Değil birkaç / değil beş on / 30.000.000 / 30.000.000! / Açlar dizilmiş açlar! / Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız / sıska cılız…./ Kimi / deri... deri! / Yalnız / yaşıyor / gözleri! / Uzaktan / simsiyah sivriliği / nokta nokta uzayıp damara batan / kocaman balı bir nalın çivisi gibi / deli gözbebekleri,/gözbebekleri!

Açlık Ordusu Yürüyor (9.8.2018)

Bu da Son Şiirleri adlı kitabından bir şiir. Yine kısa bir bölüm.

Açlık ordusu yürüyor / yürüyor ekmeğe doymak için / ete doymak için / kitaba doymak için / hürriyete doymak için….

Şimdi sanayileşme arzusu ile ilgili olarak bakalım.

Makinalaşmak (1923)

1923de yazılan ama 835 Satır adlı kitapta yer alan bu şiir konstrüktivizm (yapımcılık) bağlamında inşacı yani yapıcı, geliştirici (constructive) bir niteliğe sahiptir. Bu şiire ait olarak gelecekçi (fütürist) nitelemesi yerinde değildir.

Makineleşmeye hayranlık temasının işlendiği bu şiirde dinamo, bakır tel, oto-direzin, lokomotif, türbin vb. teknik terimlere de yer verilmiş. İlerlemenin sanayileşme olarak algılandığı bir endüstriyalist bir paradigmanın yansımalarını görüyoruz. Hatta karnıma bir türbin oturtup / kuyruğuma çift uskuru taktığım gün! mısrasıyla oldukça açılan şair, sanki günümüzün makine-insan ya da insan-makine karışımı projelerden söz etmektedir.

Bu şiirin melodik yapısı, serbest düzen niteliği, yeni sözcükler üretilmiş olması vb. açılardan üzerinde çok durulduğunu belirtelim. Belki de bu şiire şairin ekonomiyle ilgili en özgün şiiri de denilebilir. Bir bölüm alalım.

trrrrum , trrrrum, trrrrum! / trak tiki tak! / Makinalaşmak istiyorum / Beynimden etimden iskeletimden geliyor bu! / Her dinamoyu altıma almak için çıldırıyorum! / Tükrüklü dilim bakır telleri yalıyor, / damarlarımda kovalıyor / oto-direzinler lokomotifleri…. 

Ekonomiye sınıfsal bakış açısına odaklanalım şimdi de.

Türkiye İşçi Sınıfına Selam (12.8.1962)

1962de Saraçhane Meydanında yapılan işçi mitingi için yazılan şiirdir. Kısa bir bölüm alalım.

Türkiye işçi sınıfına selâm/……./ gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan/…../ paranın padişahlığını / karanlığın yobazın / ve yabancının roketini yenecek işçi sınıfına selâm!.....

Yapıyla Yapıcılar (1955)

Şair bu şiirinde inşaat işçilerinin durumunu ele almış. Bugünlerde inşaata dayalı sermaye birikim modeline uygun ekonomimiz ve bu sektörün iş kazaları (cinayetleri) konusunda ilk sırada yer almasını anımsarsak ne kadar da güncel bir şiir. Kısa bir bölüm alalım.

Yapıcılar türküler söylüyor. / yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama. / Bu iş biraz daha zor. /……/ yapı yeri toz toprak, / çamur kar / Yapı yerinde ayağın burkulur, / ellerin kanar. / ….yapı yükseliyor, yükseliyor. /……../ yükseliyor yapı kan ter içinde.

Vatan haini (28.7.1962)

Türkiyeyi Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesi olma nitelemesi üzerine kendisine bir Ankara gazetesinde vatan haini olarak sataşılmasına karşı yazılan şiirdir. Bir bölümle anımsayalım.

…..Vatan çiftliklerinizse, / kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, / …..fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan / vatan tırnaklarıysa ağalarınızın / vatan mızraklı ilmühalse, vatan polis copuysa, / ……./ vatan Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, / vatan kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, / ben vatan hainiyim……..

Nâzım şiirinde emeğin gücü ve sömürülmesini simgesel olarak emekçilerin elleri üzerinden işler. Örneğin Son Şiirlerinde Saman Sarısı, Nerden Gelip Nereye Gidiyoruz adlı şiirlerde olsun, 1929 tarihli Sesini Kaybeden Şehir, 1940 tarihli Beş Dakika adlı şiirde olsun, Memleketimden İnsan Manzaralarında olsun hep böyle. Hatta 1949 tarihli bir şiiri vardır ki adı da Ellerinize ve Yalan Dair dir. Nâzım, halk sınıflarını özellikle emekçileri Büyük İnsanlık olarak adlandıran bir şiir de yazmıştır

Büyük İnsanlık (7.10.1958)

Bu şiirde halk sınıflarının mağduriyetini farklı alanlardaki (gıdadan ulaşıma) yoksunluğuyla anlatır şair. Kısa bir bölüm alalım.

Büyük insanlık ….şosede yayan….ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter….ama umudu var büyük insanlığın umutsuz yaşanmıyor.

Sennur Sezer, yukarıda andığımız çalışmasında, Nâzımın şiir-anlatılarındaki emekçi kişilerin pek azının durumlarını düşündüğünü belirtiyor. Ayrıksı durumlardan biri olarak Memleketimden İnsan Manzaraları adlı eserde Galip Usta tuhaf şeyler düşünmekle meşhurdur. Bu düşünceler daha iyi yaşamakla ilgili isteklerdir. Kapitalizmdeki büyüme fetişizminin ötesine geçersek çok anlamlı bir vurgulama gözüküyor.

Günümüzdeki ekonomi-politiğin 1950 -1960 dönemindeki öncülü olan Adnan Menderes (Demokrat Parti lideri) ile ilgili şiirlerden biri ekonomiyle doğrudan ilgilidir.

Gerileyen Türkiye Yahut Adnan Menderese Öğütler (1955)

Nâzım New York Times gazetesinin 29.12.1954 tarihli nüshasında çıkan Türkiye Geriliyor başlıklı yazıdaki eleştirileri esas alarak bir şiir yazmıştır. Birkaç dizeyi alıntılayalım.

…….Bindiğin dalı kesiyorsun Adnan Menderes. /…../ Vaadettin tanımadın işçinin grev hakkını / …../ Elli istiyorlarsa ateş aç, / sonra beş ver. / sendika liderlerinizin birçoğu zaten / …. / …..emir alır polisten /…..

1950-1960 dönemi TBMM Başkanı olan Refik Koraltana ait de bir şiir yazmış Nâzım.

Refik Koraltan (1959)

Tekstilde umutsuz durum. / Bir işsiz kezzap içti. / Bir milyon çocuk okuldan mahrum. / Kara yara Mardine geçti. / Grev yapan işçiler yakalandı. / Köylü, çiftliklerin ekinini yakıyor… / Bir gazete sayfasında başlıkların arasından bakıyor başkan / başkan Refik Bey, / bel bel bakıyor…./ Biliyoruz, /  tutmuş elinden Amerikan: / Yürü ya Refik Kulum, demiş /…  

Nâzım, kapitalizmin dünya çapındaki örgütlenişini de demokratik düzen, hür ülke tanımlarının öteki yüzünü aşağıdaki şiirle çizerek anlatır.

Bir Hazin Hürriyet (1951)

Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, / bir lokma bile tatmadan yoğurursun / bütün nimetlerin hamurunu. / Büyük hürriyetinle çalarsın el kapısında, / ananı ağlatanı Karun etmek hürriyetiyle hürsün! / …../ En yakın insanınmış gibi seversin memleketini, / günün birinde, meselâ, Amerikaya ciro ederler onu…..   

Nâzım, ekonomiye ait konularda kapitalizme ilişkin eleştirilerini faşizm ve emperyalizmi de kapsayarak işlemiş şiirlerinde. Örneğin ilk şiirlerinden Kırk Haramilerin Esiri (1920), Yaralı Hayalet (1920), Yolcu Yolun Şarksa (1920) gibi örnekleri vermek olanaklı. Nâzım, şiirinin daha sonraki evrelerinde Kurtuluş Savaşı Destanı, Benerci Kendini Niçin Öldürdü (İngiliz emperyalizmine eleştiri), Taranta-Babuya Mektuplar (İtalyan Faşizmi eleştirisi) adlı eserlerinde de bunu sürdürmüş.

23 Sentlik Askere Dair (16.7.1953)

Amerikan Dışişleri Bakanı Mister Dalles, Atlantik Paktına en ucuz askeri Türkiyenin sağladığını ve bir Türk askerinin 23 sente mal olduğunu söylemiş. Bunun üzerine Nâzım bu şiiri yazar. Bu arada anımsayalım. Ünlü finans baronu George Sorosda yakın geçmişte, Türkiyenin en büyük ve önemli ihracat kaleminin Türk askeri olduğunu söylememiş miydi? Şimdi şiirden kısa bir bölüm alalım.

Mister Dalles, / sizden saklamak olmaz, / …../ size tanesini 23 sente sattıkları asker / dövüştü zulme karşı o, / ve istiklâl ve hürriyet uğruna / ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek, / …../ kaya gibi yumruğunun son ustalığı: / 922 yılı 9 Eylülüdür. /….Ucuzdur vardır illeti. / Hani şaşmayın, / yarın çok pahalıya mal olursa size / bu 23 sentlik asker, / ……..

Bu konuda İzmirli Teğmeni dolara satılıp ölmek yerine dağa çıkmaya çağıran bir şiiri de vardır: İzmirli Teğmen (1959)

…..Karışıyor bir yezit her şeyime, / dolara satılıp ölmek neyime? / Bir çift sözüm var Adnan beyime. / Gel dağa çıkalım İzmirli teğmen…….

Bu konuda Asker Kaçağı (1959), Bu Vatana Nasıl Kıydılar (1959), Diyet (1959), Adnan Bey (1959), Korku (1959), doğrudan ekonomiyle ilgili olmasa da Beyazıt Meydanındaki Ölü (1960) adlı şiirleri de anmak yerinde olacaktır.    

  Bu bağlamda şair Şehitler (1959) adlı şiirinde şehitlere de seslenmektedir:

…….Şehitler, Kuvayi Milliye şehitleri, / siz toprak altında derin uykudayken / düşmanı çağırdılar, / satıldık, uyanın! / ……...

Nâzımın SSCBde olduğu dönemlerde evrencilik (cosmism) akımı vardı. Bu akımda şairler şiirlerinde Marsa (Merihe) yolculuk yapacak bir uzay gemisi (günümüzün Elon Muskı projesini buralara mı dayandırdı acep?) ve giderek güneş dizgesine yayılacak olan (dünyaya yaysak yeterdi gerçi!) yeni toplumsal düzeni işliyorlardı. Bir iki örnek bakalım.

İstihsal Aletleri ve Biz Yahut Merihe Uçacak Zafer

A. A. M. Bogdanofun Kızıl Yıldız adlı romanından esinlenmeyle kaleme alındığı belirtilir. Nâzımın bu şiiri kitaplarında yer almamış, ilk sevgilisi Nüzhet Hanımın defterinden edinilmiştir. Kısa bir bölüm paylaşalım.

….Öyle zaman geldi ki / çocuklarımızın en güzeli tayyaremiz / kafamıza / bizi yere mıhlayan çiviler döktü!! / Lakin / bu böyle sürmeyecek / Zaferi bekliyoruz / Merihe uçacak zaferi!! / ………/ İşte / (D.S.F.C.)nin ilk telsizinden / Merihe uçacak zafer bu!!..

Şiirde geçen DSFCyi Dünya Sosyalist Federasyonları Cumhuriyeti olarak, telsizi de radyo olarak anlamak uygun olabilir. Şiirdeki noktalamalardaki serbestlik (çifte ünlemler vb.) dikkatinizi çekmiştir sanırım.

Bir de uzay turizmi şiiri görelim mi? (başlık yok, yazılma tarihi Aralık 1959)

Merihe giden kosmos gemisinde turistler / yeryüzüyce yazılmış şiirler okuyacak. / Her sözü beste beste, renk renk, kat kat açarak / en sırlı çekirdeğe ulaşabilecekler.     

YA ÇEVRE?
Nâzımın şiirlerinde ekonomiye koşut olarak doğa duyarlılığı da vardır. Bu anlamda onun ekonomi anlayışının sürdürülebilir yaşam başlığında ele alınması daha uygun olacaktır. Bir iki örnek verelim.

Şair Çocuklarımıza Nasihat (1928) adlı şiirinde şöyle yazmıştır:

…….Ayırdetme öz anandan / toprak ananı / Toprağı sev / anan kadar…

Kuvâyı Milliye Destanında Yirmi Birinci Yaprak başlığındaki şiirde de şöyle der Nâzım:

Toprağın ismiyle başlarız söze. / Sen ki topraksın seni sevmeyi bilmeli. / Sendedir ekinimizin tohumu / ve yapılarımızın temeli. / Demirimiz ve kömürümüz sendedir. / Sendedir rüzgârların gibi geçen ömrümüz, / sendedir… / Sen ki topraksın / durup dinlenmeden değişirsin / Su damlalarında halkeyledin bizi. / Biz seni değiştirip / değiştirmedeyiz kendi kendimizi…/ ……

Nükleer silahların Hiroşimada kullanımı konusunda da şiirler yazar: Umut (1958) ve Kız Çocuğu (1956). Kız Çocuğundan şu dizeleri anımsıyorsunuzdur muhtemelen.

……Hiroşimada öleli / oluyor bir on yıl kadar. / Yedi yaşında bir kızım, / büyümez ölü çocuklar….

Bu bağlamda Radyoaktiviteli Yağmurlar Üstüne (23 Nisan 1963) adlı şiirini de unutmayalım.      

SONSÖZ
Elbette bu yazı başlığında daha birçok şiir ele alınıp açımlanabilir ve vurgulanabilirdi. Daha önceden de belirttiğimiz gibi bu kapsamlı bir inceleme yazısı olmayıp, Nâzım Hikmeti 116. (varsayılan) doğum gününde anma yazısıdır. Hem şiir hem de ekonomi-politik ile ilgilenen okuryazar dostlara Nâzım Hikmetin eserlerinde ekonomi konusunda çalışmanın ilginç olduğu kanımı paylaşmak isterim. Örneğin şu sorular ilginç gözüküyor: Nâzımın gerek Kemalistler ile ilişkilerindeki dalgalanmalar olsun, gerek Stalinizm ve TKP ile ilişkilerindeki dalgalanmalar acaba eserlerini nasıl etkiledi, ve bunun ekonomi konusuna yansıması nasıl oldu? Artık sözü Hasan Hüseyin Korkmazgile (Haziranda Ölmek Zor adlı şiirine) bırakma zamanı.

 uyarına gelirse tepemde bir de çınar / demişti on yıl önce / demek ki on yıl sonra / demek ki sabah sabah / demek ki manda gönü / demek ki şile bezi / demek ki yeşil biber / bir de memetin yüzü / bir de güzel İstanbul / bir de saman sarısı / bir de özlem kırmızısı / demek ki göçtü usta / kaldı yürek sızısı / geride kalanlara.

Toplam 3244 defa okunmuştur.

Prof. Dr. İ. Melih Baş diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.