Mahalle’nin Hayaletleri
Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’in gözaltı süreci büyük tepki çekti. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahım Kalın da bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Kalın twiter’dan, 'keşke bu kişiler bizim çocukluğumuzun o masumiyet dönemlerinde izlediğimiz kahramanlar olarak kalsaydı' yorumunu yaptı. Üzerine çok düşünülecek bir yorum.
Kalın’ın 1970’li yıllarda çocukluğunun geçtiği düşünülürse 'masumiyet' ve 'kahramanlık' imgesi daha da anlaşılır oluyuyor. 1970’ler Türkiye ve Yeşilçam sineması için çok önemli kırılmaların yaşandığı bir aralık. Bir tarafıyla Yılmaz Güney’in Umut (1970) ile başlattığı yepyeni bir dil, arkasından gelen Şerif Gören ve Lütfi Akad’ın ivme kazandırdığı gerçekçi ve politik bir sinema; ama en önemlisi de Ertem Eğilmez’in yüklendiği Tarık Akan, Münir Özkul, Adile Naşit, Kemal sunal ve Halit Akçatepe ile şahlanan aile filmleri kuşağı. Bugün hala bıkmadan izlenen Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfı’na değinmiyorum bile. Kalın’ın o özlediği 'masumiyet' zaten bu insanlara gücü ve cesareti veriyor. O filmler olduğu için bugün hala dik durmayı beceriyor bu insanlar. Oysa Kalın’a göre 1970’lerden imgeler olarak kalsaydı bunlar. Örneğin bugün Sabah gazetesine demeç veren birçok yandaş gibi olsaydılar temennisini taşıyor Kalın.
1970’lerin mahalle ve aile filmleri, saf, yoksul ama onurlu insanların bir tarafıyla da neşeli hayatlarını anlatılıyordu. Bütün zorluklara rağmen neşeyi ve gülmeyi elden bırakmıyordu insanlar. Bütün bunlar 1970’lerde yükselişe geçen sol-sosyalist hareketin iyimsertliğiyle de buluşuyordu. Yoksullar bütün zorluklara rağmen egemenlere diklenebiliyordu, Şaban’ın kahkalarıyla.Sadece filmler değil, aynı dönemde çıkan Gırgır mizah dergisi de bu masum mahallenin mizahını 100 binlere ulaştırmaya çalışıyordu. Bugün Metin Akpınar’a ve Müjdat Gezen’e 'beyaz buruşuk kıçlı' diyerek hakaret eden karikatürüst Hasan Kaçan, dönemin Gırgır’ında Eşşek Herif tiplemesiyle bu yoksul mahalleye bakıyordu unutmayalım.
Sonra Özallı seksenler, neo liberal doksanların göreli parıltısı bu mahalleyi aşındırdı. Ya da görünmez kıldı diyelim tam olsun. Elbette Perihan Abla, Süper Baba ve İkinci Bahar gibi TV dizilerinde son kez parladılar. Çünkü başka bir 'mahallenin hayaleti' çökmüştü ülkenin üstüne.
Türkiye siyasetinde mahalleden çıkmış ilk liderle yaşıyoruz uzun süredir. Önce belediye, sonra başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı. Şimdi de başkan ve reislikle geçen uzun mu uzun bir dönem.
Mahalle bir metafor değil elbette. Kasımpaşa üzerinden vurgulanan 'bıçkın' bir tavrı da somutluyor. Yani seçkinlerin ve günahın merkezi Pera’nın hemen altını vurgulayan gerçek bir coğrafya. Ama daha fazlası onların gözünde merkezin-CHP’nin dışladığı, görmezden geldiği 'karşı mahalle' oluyor bu imge. Bir dönem sol-liberal tezlere fazlasıyla teşne olan Şerif Mardin’in çok alıntılanan sözleriyle mektepe karşı mahalle! Muhafazakar, küçük esnaf tabanlı, şiddete teşne ve gittikçe içine kapanan, özellikle 2013 Gezi Direnişi'nden sonra dışarıyı,ötekini hayat tarzı üzerinden ihbar eden başka bir mahalle.
AKP ve Reis uzun süredir kültürel iktidarı alamadıklarından yakınıyor. Şişli’yi Kadıköy ve Gavur İzmir’i açıkça ihbar etmesi bundan. Siyasal ve ekonomik iktidar tamam onlara göre, ama kültürel iktidar solcularda, kökü dışarda (Soros) komünistlerde ve içkicilerde hala. İşte son olay bunun rahatsızlığının en somut göstergelerinden biri oluyor. Başka bir mahalle, geçmişin seküler, aydınlık, yoksul ama onurlu ve umutlu mahalle imgesini hedef alıyor. Metin Akpınar’dan Adile Naşit ve Tarık Akan imgelerine son yıllarda artan saldırı bu hoşnutsuzluktan kaynaklanıyor bir tarafıyla. O mahallenin imgesini kırmadan kendi mahallelerine rahat yok çünkü.
Onun için Metin Akpınar’a ve Darbukacı Bayram’a karşı hızlı ve şiddetli tepki veriyorlar. Türkiye tarihini uzun süre de bu gerlim taşıyacak belli. Münir Özkul’un, Adile Naşit’in, Tarık Akan’ın, Kemal Sunal’ın ve Metin Akpınar’ın gülen yüzlü yolsul mahallesine karşı, sokaklarında Doblo’ların cirit attığı gittikçe içe kapanan, rövanşçı olan ve dincileşen başka bir mahalle.
Onun için kültüre karşı tepkilerindeki şiddet ve endişe. Biliyorlar ki o filmlerden, romanlardan, sahneden sökün eden umut çok ama çok güçlü. Paranın ve siyasetin satın alamayacağı kadar da kitlesel.
O umut hergün milyonlarca yoksul evin Hababam Sınıflı, Kemal Sunal’lı ekranlarında pırıldıyor biliyorlar.
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.