Atatürk Cumhuriyeti mi? Tayyiban Faşizmi mi?
2018 yılında hızla tırmanan dolar, enflasyon ve işsizlik, aşırı zamlar, sağnak yağmuru gibi artan vergiler önümüze konulan yeni anayasa ve ve ucube başkanlık sistemi … Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler gibi bir şey… Ancak pasta hep onlara nasip oluyor nedense…
Ne kadar yandaş olursa olsun vatandaşın başat sıkıntısı ailesinin karnının doyurulması, çocuklarının eğitimi ve iş bulabilmesi, yad ellerde kör ya da kahpe kurşunlarla heder olmaması…
Aslında ciddi araştırma kurumlarının, ülkenin dağ gibi yığılan ekonomik, iç ve dış sorunları arasında halkın öncelik sırasını ortaya koyan araştırmaları yeni Anayasanın uygulamaya geçirilmesi ve başkanlık meselesi bu sıralama içinde yer almıyor…
Ancak vatandaşın yaşamsal sorunlarının. tartışılarak demokratik çözümler bulunması yerine mezhepçi faşizme geçiş tercihinin bu sorunları iyice ağırlaşacağı da çok açık…
"Sana ne lan" diyerek mevcut, kendi değiştirdiği anayasa başta olmak üzere tüm demokratik kural ve gelenekleri arsızca ihlal eden kimse sonsuz yetkilerini perçinlediğinde neler yapmaz dostlar….
"Sana ne lan, meclisi feshediyorum"
" Sana ne lan, vergi oranlarını yüzde yüz artırdım"
"Sana ne lan… Burkina Faso’ya savaş ilan ettim… Sana mı soracağım"
7 Haziran, can havliyle terör ve katliamlarla 1Kasıma dönüştürülürken muhalefetin akıl almaz aymazlığı, hatta üzerinize afiyet kabızlığı sonrası perşembenin gelişi çarşambadan belli idi zaten…
Kral Çıplak…
Aslında iktidar partisi ağzına jiklet yaptığı gibi demokrasiden bir nebze nasibini almış olsaydı Anayasadan önce m.vekili adaylığının tekseçiçilerce belirlenmesine imkan veren Siyasal Partiler Yasasını, dünyanın en yüksek barajıyla malul seçim yasasını değiştirir, olur biterdi… Sıkı mı? İzlediği dış politikayı gayet nazikâne eleştiren kendi dış işleri eski bakanı ve kurucu üyesinin bile partiden ihracını dayatan saray mahveder onları…
Dervişin fikri ne ise zikri o imiş… Bilinç altı patlaması…
Hazret sanki bir kahve sohbetindeymiş gibi ağzındaki baklayı çıkarıverdi: Başkanlık sistemi üniter devlete halel getirmezmiş… Hitler Almanya’sı da üniter değil miymiş… Adalete filan gelince bunu başkan zaten dağıtırmış … Hitler’in çok etkili bir yönetimi varmış…
O kadar etkili ki; keskin sirkenin kübünedir misali sonunun ne olduğundan belli… “Heil Hitler”, pardon “Selamün Aleyküm Recep”… Zaten siz efkârlanmayın adaleti falan da ben yıllardır dağıttığım gibi dağıtıveririm filan olur biter demeye getiriyor hazret…
Bizde faşizm Germen ırkçı faşizmi gibi sert üslupla, SS, SA’lar, kitlelerin esas duruşta Führer’e doğru uzatılmış elleri ile “Heil Hitler” diye bağırtılmasıyla falan olmaz…
Ümmetçi pardon mezhepçi faşizme geçiş;
*Fıtratı icabı aşama aşama yıvışarak, yılışarak, takiyyeler yaparak, tekrar tekrar yalanlar söyleyip Yalanları ile “sanal gerçeklikler” yaratarak,
*Sağa sola sahte gülücükler dağıtırken bildiğini okuyarak,
*Yargı başta olmak üzere tüm kurumların köküne kibrit suyu ekilerek,
*İktidarlarının sürdürülmesi için her türlü melanet, yolsuzluk, hırsızlık, uğursuzluk bizzat halkın önemli bir bölümüne mubah ve caiz gösterilerek
*Ve de giderek malum zatın münasip yerinin kılı olmak ya da zevcesi olmak arzularıyla şahikalara ulaşılarak tamamlanır…
“Ötekiler” ise seslerini yükseltmeye görsünler Gezi’de olduğu gibi ya biçare serçeler gibi kıstırıldıkları köşelerde öldürülürler ya da palalı, döner bıçaklı uzman magandalarca kovalanırlar.
İnsanlar yargıya verilen direktiflerle yıllarca tutuklanır, kayıkçı kavgasıyla ortaklık bozulunca bu kez eski ortaklar yedikleri haltların hesabı ile baş başa kalırken, bu arada bu fırsattan istifade bu hesaplaşmayla hiç ilgisi olmayan gazeteler basılır, gazeteciler, tüm muhalifler, tehdit edilir, dövülür, işlerinden edilir…
Artık provalar yapılmış, göstermelik demokrasi tramvayından inilerek alaturka-ucube başkanlığa geçmek zamanı gelmiştir…
Ve de artık meydanları dolduran kitleler haykırırlar avazları çıktığınca “Selamın Aleyküm Recep”… 4 parmak, Rabia… Haydi eller havaya…
İşin garip ve inanılmaz tarafı nedir biliyor musunuz dostlar? İnsanlığın ve ülkelerin bu gibi yüz karası dönemlerinin ardından yıllar geçip kanalizasyonlar patlayıp, bu rejimlerin tüm kepazelikleri ortalığa iyice saçıldığında o ülkelerin halklarının yanıtı hep aynıdır: “Biz bunları bilmiyorduk…”
Yok öyle yağma beyler… İktidarı ile muhalefeti ile, üniversiteleriyle demokratik kitle örgütleriyle, sendikalarıyla, yargısıyla,bürokrasisiyle, aydını, sokaktaki ve camideki vatandaşı ile hepimiz oradaydık… Hepimiz her şeyi bal gibi biliyoruz…
“Ey Recep, biz asıl sana güvenmiyoruz, senin ikbalin için yapmayacağın şey yok…” bas bas bağırmadıkça maalesef çıkış yok bu karanlık labirentten…
“Ey Recep, biz asıl sana güvenmiyoruz, senin günahların, ayıpların dağ gibi… O nedenle ikbalin ya da paçayı kurtarabilmen için yapamayacağın şey yok…” diye bas bas bağırmadıkça maalesef çıkış yok maalesef, bu karanlık labirentten…
Huuu orada mısınız ey güzel halkım? Organize işler için de hazırlıklı mısınız?
Daha ne diyelim…Asıl sorun şu: Demokrasi, adalet, eşitlik ufku açık Atatürk Cumhuriyeti mi, yoksa bir garip adamın keyfine tabi mezhepçi Faşizm mi? Karar hepimizin…
Tanrı Atatürk Cumhuriyetinin sonunu, Tayyiban Faşizminin miladını yaşlı gözlerle izlemeyi bu millete nasip etmesin dostlar…
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.