Atatürk Cumhuriyetinden Sana ne lan! Cumhuriyetine
Anayasa oylamalarında, Tanrı korusun değişikliğin gerçekleşmesi halinde girilecek dönemin jargonu belli oldu: Sana ne lan
"Sana ne lan, meclisi feshediyorum…"
" Sana ne lan, vergi oranlarını yüzde yüz artırdım…"
Sana ne lan, Patagonyaya savaş açtım
"Sana ne lan, sana mı soracağım…"
Kral Çıplak…
7 Haziran, can havliyle üzerilerindeki soru işaretleri hala yanıtlanmamış terör ve katliamlarla 1 Kasıma dönüştürülürken perşembenin gelişi çarşambadan belli idi zaten…
Dervişin fikri ne ise zikri o imiş… Bilinçaltı patlaması…
Hazret sanki bir kahve sohbetindeymiş gibi ağzındaki baklayı çıkarıvermişti zaten:
Başkanlık sistemi üniter devlete halel getirmezmiş… "Hitler Almanyası da üniter değil mi"imiş… Hitlerin çok etkili bir yönetimi varmış…
O kadar etkili ki; keskin sirkenin küpünedir zararı misali dünyayı ne hale getirdiğinden ve sonunun ne olduğundan belli…
Adalete filan gelince bunu başkan zaten düşünürmüş …
"Ne efkârlanıyorsunuz adaleti falan da ben yıllardır dağıttığım gibi dağıtıveririm filan olur biter" demeye getiriyor hazret…
Faşizme takiye ile yılışıkça geçiş süreci:
Özetle…Heil Hitler, pardon Selamün Aleyküm Recep…
Bizde faşizm Germen ırkçı faşizmi gibi sert üslupla, SS, SAlar, kitlelerin esas duruşta Führere doğru uzatılmış elleri ile Heil Hitler diye bağırtılmasıyla falan olmaz…
Ümmetçi, pardon mezhepçi faşizme geçiş,;
*Fıtratı icabı aşama aşama yıvışarak, yılışarak, takiyyeler yaparak, sağa sola sahte gülücükler dağıtırken bildiğini okuyarak,
*Yargı başta olmak üzere tüm kurumların köküne kibrit suyu ekilerek,
*İktidarın sürdürülmesi için her türlü melanet, yolsuzluk, hırsızlık, uğursuzluk bizzat halkın önemli bir bölümüne mubah ve caiz gösterilerek…
*Ve de giderek malum zatın münasip yerinin kılı olmak ya da zevcesi olmak arzularıyla şahikalara ulaşılarak tamamlanır…
Ötekiler ise seslerini yükseltmeye görsünler;
*Geziden itibaren yaşandığı gibi ya biçare serçeler gibi kıstırıldıkları köşelerde öldürülürler ya da palalı, döner bıçaklı uzman magandalarca kovalanıp, dövülürler….
*İnsanlar yargıya verilen direktiflerle yıllarca tutuklanır gazeteler basılır, gazeteciler tehdit edilir, dövülür, bütün bunların organizatörü maganda şefi de sarayın makbulü olur.
Artık göstermelik demokrasi tramvayından inerek alaturka başkanlığa geçmek zamanı gelmiştir…
Ve de artık meydanları dolduran kitleler haykırırlar avazları çıktığınca Selam Recep… 4 parmak, Rabia… Haydi eller havaya…
İşin garip ve inanılmaz tarafı nedir biliyor musunuz dostlar? İnsanlığın ve ülkelerin bu gibi yüz karası dönemlerinin ardından yıllar geçip kanalizasyonlar patlayıp, bu rejimlerin tüm kepazelikleri ortalığa iyice saçıldığında o ülkelerin halklarının yanıtı hep aynıdır: Biz bunları bilmiyorduk…
Yok öyle yağma beyler… İktidarı ile muhalefeti ile, üniversiteleriyle demokratik kitle örgütleriyle, sendikalarıyla, yargısıyla, bürokrasisiyle, aydını, sokaktaki ve camideki vatandaşı ile hepimiz oradaydık… Hepimiz her şeyi bal gibi biliyoruz…
Oyunun figüranı olmamak…
2017 yılına hızla tırmanan dolar, enflasyon ve işsizlik, aşırı zamlar, sağanak gibi artan vergiler ile girerken önümüze konulmaya çalışılan anayasa ve başkanlık meselesi… Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler gibi bir şey… Ancak pasta hep onlara nasip oluyor nedense…
Şu anda ne anayasa ne de başkanlık vatandaşın umurunda değil… Ne kadar yandaş olursa olsun vatandaşın sıkıntısı ailesinin karnının doyurulması, çocuklarının eğitimi ve iş bulabilmesi, yad ellerde kör ya da kahpe kurşunlarla heder olmaması…
Ciddi bir araştırma kurumu, ülkenin dağ gibi yığılan iç ve dış sorunları arasında halkın öncelik sırasını ortaya koyan bir araştırma yapsa ne iyi olur değil mi? Anayasa ve başkanlık bu sıralama içinde yer alır mı ya da yer alabilmişse kaçıncı sırada yer alır acaba?
15 yıldır mutlak çoğunlukla iktidarda olanların ağızlarına jiklet yaptıkları demokrasiden bir nebze nasibini almış olsalardı, Anayasadan önce m.vekili adaylığının tek seçicilerce belirlenmesine imkan veren Siyasal Partiler Yasasını, dünyanın en yüksek barajıyla malul Seçim Yasasını değiştirmek sureti ile çoğulcu parlamenter sistemi sağlıklı biçimde işler hale getirmeleri gerekmez mi idi?
Şu anda durum, vakti zamanında yatırım yapmayıp, akraba-i talukatla doldurulup, aşırı istihdama tabi tutularak zarar ettirilen KİTlerin tu kaka edilip, haraç mezat satmanın tıpkısının aynı…
Önce çoğulcu parlamenter sistemi işlemez hale getireceksiniz ki; kolayca köküne kibrit suyu ekebilesiniz…
Bu meyanda öncelikle ahlaksız tekliflerle 316 m.vekili sayısını dikta referandumuna esas 330a çıkarılmasını yaşıyoruz …
Mecliste başarabilirlerse, referandumda, yani üç vakte kadar dikta değirmenine su taşıyan MHP yönetimi ve HDPnin altının iyice oyulup, ülkenin her tarafının saray mukiminin bilbordları ile süslendiği günler yaşayacağız…
Bu altılı ganyanın sürprizi yok mu diyorsanız, var tabii…
*Ama siyasi muhalefet olarak yasa ve soruşturma önergeleri ile avunan uslu ve mahcup tavır bir yana bırakılıp, majestelerinin muhalefeti rolüne adım adım soyunmamak şartı ile…
*Gümbür gümbür bir toplumsal muhalefet yaratmak şartı ile…
*Ya da bayrağı bunu yaratacak lider ve kadrolara devretmek şartı ile
*Ve de Ey Recep, evet biz asıl sana güvenmiyoruz, senin ikbalin ve güvenliğin için yapmayacağın şey yok… deme cesaretini göstererek..
Aksi takdirde maalesef çıkış yok bu karanlık labirentten…
Daha ne diyelim… Atatürk Cumhuriyetinin sonunu, Sana ne lan Cumhuriyetinin miladını yaşlı gözlerle izlemeyi Tanrı kimselere nasip etmesin dostlar…
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.