Ender Helvacıoğlu
Ender Helvacıoğlu - Aklına mukayyet ol, ey Homo sapiens!

Aklına mukayyet ol, ey Homo sapiens!

Aklını almak diye bir deyim var. Birçok anlamı var ama son zamanlarda, bir insana öyle bir şey yapmak ki, onu çıldırtmak, gözünü döndürtmek ama çaresiz bırakmak anlamında kullanılıyor. Bir tehdit ifadesi: Senin aklını alırım!

İnsanların aklı kolayca alınabilir; bin bir yöntemi var. Her insanın, en bilinçlimizin, en soğukkanlımızın veya en gamsızımızın bile bir aklını yitirme eşiği var.

Peki, toplumların aklı nasıl alınır? En az 5-6 binyıllık bir yöntem var: Din.

İnsanların aklının alınıp göklere çıkarılması, doğaüstü bir güce teslim edilmesi; sonra o doğaüstü gücün doğal temsilcilerine aktarılması…

Kullaştırarak koyunlaştırma… Test edilmiş, işlevliliği kanıtlanmış, hâlâ iş yapan bir yöntem.

Bir inançlar sistemi ile aklı rehin alınmış topluluklara (dikkat: toplum değil topluluk), o doğaüstü gücün elçileri aracılığıyla ilettiği emirlerle her şeyi yaptırabilirsiniz.

İnsanlık Tanrıya kaptırdığı aklını geri alabilmek için binlerce yıldır mücadele ediyor. Kaptırdığı an başlamış bu mücadele. Son 500 yıldır ise epey bir Tanrı toprağını fethetmiş.

Modernite, Bilimsel Devrim, Aydınlanma, Sosyalizm… bu başarılı fetihlerin isimleri. Ama daha işin başındayız.

***

Peki, -şu veya bu ölçüde- aydınlanmış toplumların aklı nasıl alınabilir? Kul olmayı aşmış insanların aklı nasıl tekrar rehin alınabilir?

Bunu kim ister ki demeyin. Hakimiyetini, otoritesini, sömürüsünü sürdürülebilir kılmak için toplumla (ve doğayla) olan bağını minimuma indirmek zorunda olan bir sınıf ister.

Sömürü düzenini devam ettirmenin -kapitalizm çerçevesinde bile- tüm rasyonel yollarını tüketmiş, artık irrasyonel yollar bulmak zorunda kalmış, insan emeğinin ve doğal kaynakların tepesine çökmüş, bir kabuk halini almış, ipini koparmış bir sınıf ister. Günümüzün küresel burjuvazisi!

Küresel burjuvazi irrasyonelliğini rasyonelleştirmek için toplumları irrasyonelleştirmek zorunda.

Peki, bunu nasıl yapacak?

Din hâlâ etkili bir yöntem. Ama artık yetmez. Çünkü hem aydınlanmanın tadını almış toplumları yeniden dinselleştiremezsiniz, hem de bu boyuttaki bir irrasyonelliği klasik dinle bile rasyonelleştiremezsiniz. Ümmet toplumu da sonuçta bir toplum biçimi.

O halde daha gerilere gitmelisiniz. Homo sapiensin daha diplerdeki güdülerini, öyle 5-6 bin yıllık değil, en az 50-60 bin yıllık daha köklü güdülerini harekete geçirmelisiniz.

Aklı rehin almak yetmez, aklın kökünü kurutmalısınız. Toplumu rehin almak yetmez, toplumu topluluğa geri çevirmeniz gerekir. Kullaştırmak yetmez, kurtlaştırmanız gerekir. Sürüleştirmek yetmez, güruhlaştırmanız gerekir. Düzen yetmez, kaos gerekir.

Küresel burjuvazinin kara ütopyasıdır bu!

Bir kara bilimi, Sosyal Darwinizmi dayatıyor küresel burjuvazi; Nazilerin ve faşistlerin yaptığı gibi. Kültürel evrimin kazanımlarını yok etmeye uğraşıyor.

Parisin Cumhuriyet Meydanında toplanmış Fransızları ümmetleştiremezsiniz, ama güruhlaştırabilirsiniz. Vahşi bir katliamla hazırlanan zeminde bir lambanın patlaması bile buna yeter!

Ya bir saygı duruşunu bile ıslıklayan, yuhalayan güruha ne demeli?

ABC gazetesinin yayın yönetmeni değerli dostum Merdan Yanardağ seçim gecesi böyle bir şey olamaz, kesinlikle hile var diye isyan etmişti. Evet, hile vardı. Hile, Kürt illerine yeniden dayatılan kaos ve Suruçta, Ankarada patlatılan bombalardı!

Küresel burjuvazi ve taşeronları artık düzen kurmuyor. Sapına kadar yıkıcı bir sınıftır artık. Kaos yaratıyor ve o kaosu yönetiyor.

Toplumu irrasyonelleştirirken dini bile irrasyonelleştiriyor: El-Kaide, IŞİD…

Elindeki en büyük araç: Kör şiddet ve terör. Tıpkı doğanın Homo sapiense yaptığı gibi…

***

Bir açıdan bakıldığında insan çok zavallı ve kırılgan bir tür. Evrim sürecinde hep ayak altında kalmış. Eğilmiş, bükülmüş, itilip kakılmış, yavşaklaşmış. Hepimizin bilinçaltında pusu kurmuş fobilerimize bakarsak anlayabiliriz bunu.

Ama insan bu kaotik ve rastlantısal süreçte ayakta kalmayı becerebilmiş. Nasıl?

Olmadık ve beklenmedik işler yaparak.

Örneğin iki ayak üzerine dikilerek…

Örneğin, sadece alet kullanarak değil alet tasarlayarak…

Örneğin üst düzeyde bir iç iletişim kurarak, dil geliştirerek…

Yani paylaşarak, dayanışarak, örgütlenerek…

Kurtlaşmanın, güruhlaşmanın, yavşaklaşmanın on binlerce yıllık kökleri varsa ve günümüz hakimleri bu köke oynuyorlarsa, paylaşmanın, dayanışmanın ve örgütlenmenin de bir o kadar kökü var.

Biz, o ikinci damar sayesinde ayakta kaldık. Yine kalırız!

Afrika savanlarındaki yırtıcılarla başa çıkmışız, küresel burjuvazi de neymiş!

Ama örgüt, örgüt, örgüt… Akıl, akıl, akıl… Akıllı örgüt, örgütlü toplum!

Sol, bu dönemin, bu dayatılan kaos döneminin örgütünü ve örgütlenmesini yaratmak zorunda. Eskisiyle idare edemez.

Devam edeceğiz…

Toplam 789 defa okunmuştur.

Ender Helvacıoğlu diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.