Beynimizin yüzde 70i hain!
Ülkede bir yarış var: Milliyetçilik yarışı! Kimin aklı daha fazla tutulacak yarışı… Kim daha ilkel bir milliyetçiliği savunacak ve hayata geçirecek yarışı… Savaşı kim daha fazla savunacak yarışı… İktidarı eleştirenlere kim daha ağır küfürler savuracak yarışı…
***
Beynimizde üç katman var. Birincisi sürüngen beyin (reptilian sistem). Beynimizin en yaşlı, en ilkel bölümü. Sürüngenlerin ve kertenkelelerin beyni tamamen bu bölümden oluşuyor. İnsan beyninin ise yüzde 10unu kapsıyor. Hedefi sadece hayatta kalmak ve üremek. Düşünmez, içgüdüsel. Yeniye ve farklıya kapalı. Güçlüyse saldırır, güçsüzse kaçar ve siner.
İkinci katman duygusal beyin (limbik sistem). Memelilerle birlikte gelişmiş. Yoğun acıya ve zevke odaklı. Sevdiklerimiz için yaptığımız fedakârlık, empati, annelik duygusunun kaynağı. Beynimizin yüzde 20sini kapsıyor.
Üçüncü katman ise düşünen beyin (neo korteks). En genç beyin katmanı ve sadece insanlarda mevcut. Mantıklı, kontrollü. Neden-sonuç ilişkisini kuran bölüm. Kültürün kaynağı; kültürel evrimin sonucu. Beynimizin yüzde 70ini kapsıyor. İnsan bireyini insanlığa dahil eden katman.
Davranışlarımız üçünün de karışımı. Mesele toplumsal ilişkilerde hangisinin baskın olarak kullanıldığı. Birinci katman tahrip olursa yaşamımızı devam ettiremeyiz. Üçüncü katman tahrip olursa yaşarız belki ama bir sürüngen olarak.
İşte bugün ülke siyasetine, sadece sürüngen beynini kullananlar ve insanların sadece sürüngen beynini kullanmasını arzulayanlar, toplumu buna zorlayanlar hakim.
Düşünmek yasak… Akıl yasak… Mantık yasak… Sorgulama yasak… Eleştiri yasak… İtiraz yasak… Düşünce, akıl, mantık, sorgulama, eleştiri, itiraz… bunların hepsi hainlik!
İşte akıl tutulması budur. Beynin yüzde 90ının tutulması ve geri kalan yüzde 10unun ortalığa salınması… İnsanın, hatta memelinin tutulması, sürüngene yol verilmesi… Timsahların, yılanların hakimiyetini yaşıyoruz.
***
Okurlar bilir, toplumsal olguları psikolojik analizlerle açıklayan biri değilim. Öyle olsaydım, tarihi bireylerin davranışlarının belirlediğini savunurdum. Öyle değil, tarihin motoru sınıf mücadelesidir ve sosyo-ekonomik koşullar belirleyicidir. Bu yazıda vurgulamak istediğim, mevcut toplumsal koşulların hangi davranış biçimlerini, ne tür bireyleri öne çıkardığıdır. Ve tabii, yöneticiler tarafından hangi davranış biçiminin körüklendiği, insanların güdülerine mi yoksa bilinçlerine mi seslenildiği.
İlkel sürüngen mantığı son derece basit. Toplumun ak-kara, biz ve ötekiler olarak ikiye bölünmesi. İkinci aşama çatışma, korku, dehşet ortamının yaratılması. Biz ve ötekiler arasındaki kutuplaşmanın körüklenmesi. Biz yüzde yüz doğruyuz; bizin dışında kalanlar ise yüzde yüz yanlış, hatta hain! Akla ve mantığa değil, içgüdülere seslenilmesi…
Bu hainler, her şeyin yapılabileceği, her şeyi yapmanın hak olduğu kişiler. Her şey revadır bunlara! Ya seslerini kesecekler (yani onlar da sürüngen beyinlerine indirgenecekler) ya da yok olacaklar. Gözaltına alınacaklar, tutuklanacaklar, dövülecekler, öldürülecekler, linç edilecekler… Bu bir hak, hatta ulvi bir hak! Çünkü onlar bizden değiller; onlar hain, düşman!
ÖSOcular yerli ve milli, Türkiyenin doktor örgütü hain ve düşman! İşte sürüngen mantığının geldiği sonuç.
ÖSOyu mu eleştirdin, hainsin… Yaşamı mı savundun, hainsin… İktidarın uygulamalarına yönelik en ufak bir tereddüdün mü var, başkomutanın arkasında sıraya dizilmedin mi, hainsin… Ne demek savaşta muhalefet yapmak, hainsin… Vurun kahpeye!
TV kanallarındaki tartışma programlarında, sosyal medyada bu sürüngen iklimini görüyor ve yaşıyoruz. En ufak bir eleştiri hainlikle, düşmanın safında olmakla suçlanıyor. Hatta bu ilkel beynin sözcüleri, birbirleriyle yarışa girmiş durumdalar: Kim daha yerli ve milli, kim daha keskin, kim daha saldırgan, kim daha küfürbaz?
Normalde deli gömleği giydirilmesi gereken, hezeyan ürünü tespitler yapıp hedefler koyan lider bozuntuları meydanı boş bulmuşlar, üfürdükçe üfürüyorlar.
***
Tekrar tekrar yazmak gerekir: İktidar haklı savaş peşinde değil, savaş peşinde. Erdoğan-AKP iktidarı Amerikaya karşı vatan savaşı vermiyor; kimse ne kendini ne de başkasını kandırsın. Bunun en önemli kanıtı ÖSO ile TSKyı ortaklaştırması. Hatta ÖSO ile Kuvayı Milliyeyi eşitleyecek kadar ileri gitmesi. İkinci kanıtı, Esat düşmanlığına devam ederek, Lozanı tartışmaya açarak, Irakın ve Suriyenin kuzeyi için Türkiyenin güneyi söylemini kullanarak gerçek amacını belli etmesi. Üçüncüsü, ABDyi, Suriyenin meşru yönetimine karşı ortaklığa zorlamayı hâlâ esas politika olarak izlemesi.
Kaldı ki, yurtseverlikten, anti-emperyalizmden, Amerikan emperyalizmine karşı mücadeleden söz edilecekse, mevcut iktidarın ve temsil ettiği fikriyatın en azından yüzünün kızarması gerekir.
Türkiyenin bilinçli emekçileri ve emekçi aydınları, vatanın da kardeşliğin de yoksul çocuklarından oluşan Mehmetçiğin de gerçek sahipleridir. Vatan iktidar değildir; vatan devlet değildir; dağ taş dere tepe de değildir. Vatan insandır, toplumdur; birbirimizle kurduğumuz her türden ilişkilerdir. Vatan emektir… Bu yüzden vazgeçilemez.
İktidar, hedefleri doğrultusunda çok tehlikeli bir algı operasyonunu uygulamaya sokuyor. İnsanları en ilkel güdülere mahkûm etmeye uğraşıyor. Tüm toplumu ÖSOlaştırma, testereleştirme peşinde. Toplum sürüngenleşmeli ki, iktidarını sürdürebilsin, bilinç yoksunluğunu oya dönüştürebilsin.
Her toplum zaman zaman böyle dönemlerden geçer. Akıl ve bilinç bir süre bastırılır ve tüm toplum bunun acısını çeker, bedelini öder.
Ama er ya da geç yüzde 70, yüzde 10a üstün gelir. İnsanız biz, sürüngen değil!
Suçu işleyenler hesabını verir. Ortak olanlara ömürleri boyunca boyunlarına asılacak utanç belgesi kalır. Karşı çıkma cesareti gösterenler de toplumları adına duydukları derin sızıyla işlerine devam ederler. İşte sözünü ettiğimiz yüzde 70, o derin sızının içinden yeşermiş büyük insanlık bilincidir. En az 3 milyon yıldır damla damla birikmiştir.
Yararlanılan bazı kaynaklar
-
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.