Ender Helvacıoğlu
Ender Helvacıoğlu - Dincilerin cinsel hayatı

Dincilerin cinsel hayatı

Alengirli bir konuya girdiğimin farkındayım ama kaçamayız. Bir süredir, toplum olarak, İslamcıların cinsel yaşamlarını tartışmaktayız. Çünkü bu konudaki anlayışlarını tüm topluma dayatıyorlar; dayatmaktan da öte fiiliyata geçiriyorlar.

Cinsel sevgi ve onun önemli bir boyutu olan cinselliğin çok özel ve kişisel bir konu olduğu düşünülür. Hiç öyle değildir. İnsanın sınıfsal konumuna, ideolojisine, dünya görüşüne, benimsediği yaşam biçimine ve tabii bütün bunları ne kadar içselleştirmiş olduğuna doğrudan bağlıdır cinselliğini nasıl yaşadığı.

Dolayısıyla, örneğin Ensar Vakfında ortaya çıkan cinsel istismarları, örneğin Emine Hanımın harem kurumunu savunmasını, örneğin evrim kuramını çürüttükten (!) sonra artık keyfine baktığı anlaşılan Adnan Hocanın bu keyif tarzını TVden canlı olarak yayınlamasını ve benzerlerini, sadece sapıklık, ahlaksızlık, cahillik, tedrici vukuatlar olarak görüp tartışırsak konuyu eksik bırakmış oluruz.

Bunlar üç-beş cahilin, ahlaksızın, sapığın vukuatları değildir; yüzlerce, hatta binlerce yıllık bir dünya görüşünün yansımalarıdır ve bu ideolojiyi benimseyenler ülkemizde iktidarda oldukları için dayatmalarıdır da. Hem de herkesi ilgilendiren keskin bir konuda, cinsellik alanında…

Dolayısıyla bu konu enine boyuna tartışılacak.

***

Öncelikle konuya yaklaşım tarzımızı özetleyelim. Biz tarihsel materyalistiz. Tarihsel olay, süreç ve düşünceleri, yaşandığı/ortaya atıldığı zaman ve mekânın toplumsal koşullarını, o dönemdeki sınıf mücadelesinin niteliğini ve taraflarını, insanlığın o dönemde ulaşmış olduğu düşünsel düzeyi dikkate alarak çözümlemeye çalışırız. Bilimsel düşüncenin yöntemi budur.

Örneğin, Spartaküs sosyalizmi kuramadığı için veya İbn Haldun proletarya iktidarını öngöremediği için eleştirilemeyeceği gibi, Hz. Muhammed de kadınlara cinsel özgürlük tanımadı diye eleştirilemez. Bu kavramlar o dönemlerde hayal bile edilemezdi.

Dolayısıyla biz tarihe karşı rahatız. Ama dinsel düşünceyi benimsemiş kişilerde aynı rahatlığı göremeyiz, onlar sürekli bir gerilim ve tedirginlik içindedirler. Mutlaklık inancı ile değişim gerçeği arasındaki çelişkiden mustariptir dinciler.

Çünkü onlara göre, Allahın emirlerini içeren kutsal kitaplarda yazılanlar, Allahın elçisinin söyledikleri ve yapıp ettikleri, zaman ve mekândan bağımsız olarak mutlak doğrudur, tartışılamaz, sorgulanamaz, reddedilemez, kesinkes uyulmak zorundadır.

Tarihselliği reddeden bu bilimdışı ön kabulleri dolayısıyla dinciler, Kuranda da var, Peygamber de yapmış, ben de yaparım, hatta yapmak zorundayım koyvermişliği (daha doğrusu rezaleti) ile O yazılanlar ve yapılanlar aslında şu anlamdadır zorlama çarpıtmacılığı (daha doğrusu şarlatanlığı) arasında zorunlu olarak gidip gelmektedirler.

Yönteme ilişkin bu parantezi kapatıyoruz ve bu bir kuramsal yazı olmadığı için dinciler açısından en tartışmasız bazı örneklerle devam edeceğiz.

***

Kuranda kölelik ve cariyelik var mıdır? Vardır. Köle ve cariye sahibi olmak Kurana ve Peygambere göre meşru mudur, yoksa cezai bir işlem mi gerektirir? Meşrudur, cezai bir işlem gerektirmez. Hz. Muhammedin de köle ve cariyeleri var mıdır? Vardır.

Kuran ve Peygamber, köle ve cariyelere iyi davranmayı öğütlemiş, sayılarını sınırlamış, hatta Hz. Muhammed bütün kölelerini azat etmiş vb, bunlar teknik konular. Önemli olan köleliğin ve cariyeliğin, Kurana ve Peygambere göre meşru olması, yasaklanmamasıdır.

Peki bunlar, insanlık dışı ve ahlaksız davranış ve öğütler midir? Hayır, o dönemin toplumsal koşullarına göre değildirler; hatta bazı sınırlamaların ve yasalaştırmaların getirilmesi ilerici adımlar olarak bile görülebilir.

Peki, günümüz koşullarında, bir İslamcı çıkıp, madem Kurana göre meşru, Peygamberimizin de olmuş, ben de köle ve cariye tutacağım derse ne yapacağız? Kuranı ve Peygamberi mi referans alacağız, yoksa çağdaş hukuku ve insanlığın ulaşmış olduğu düşünsel düzeyi mi? Zurnanın zırt dediği yer burasıdır!

***

Daha semavi bir örnek verelim.

Yaşamın sonul hedefi olarak sunulan, gitmek için can atılan, en kutsal mekân olan, Allahın yeri cenneti ele alalım örneğin.

Cennette bilezikli, küpeli, yaşıt, genç, ölümsüz, saçılmış inciler gibi, cennettekilerin etrafında dolaşıp onlara hizmet eden (Kuran, İnsan Suresi, 10-20; Vakıa Suresi, 17) gılmânlar, vildânlar (oğlanlar) yok mudur? Vardır.

Cennette yaşıt, yeniden yaratılmış, bakire, iri gözlü, beyaz tenli, inci, mercan ve örtülü yumurta gibi, iyi huylu, çadırlara kapanmış, yeşil yastıklara ve güzel döşeklere uzanmış, ince ipekten elbiseler giymiş, takılarla süslenmiş, göğüsleri yeni tomurcuklanmış, daha önce ne bir insan ne de bir cin dokunmuş, gözleri sadece erkeklerine bakan, sadık (Kuran, Rahman Suresi, 70-76; İnsan Suresi, 10-20; Vakıa Suresi, 16-18) huriler yok mudur, cennetlik erkeklere vaat edilmemişler midir? Vardır ve vaat edilmişlerdir.

Bütün bunlar, dönemin hakim aristokrat dünya görüşünün ve yaşam tarzının kutsal metinlere yansımalarıdır.

Peki, bugün bir dinci çıkıp, Kurana referans vererek, çevresindekileri gılmânlaştırmaya veya hurileştirmeye kalkarsa ne yapacağız? Zurnanın zırt dediği yer burasıdır!

***

İslamiyette harem meşru mudur? Meşrudur. Sultanların, ağaların, beylerin, paşaların, aristokrat hakim sınıf üyelerinin haremleri var mıdır? Vardır. Peki, Emine Hanımın okul dediği harem nedir? Ev reisinin kadınları, cariyeleri ve çocuklarıyla yaşadığı yerdir.

Kadınları anladık, peki cariye kimdir?: Cariye, sahibinin malı idi. Efendisi, evinin bir eşyası gibi, onu arzu ettiği şekilde kullanabilir, satabilir, hibe edebilir, hediye olarak başkasına verebilir, nikahsız olarak onunla düşüp kalkabilirdi.

Harem okuluna nasıl kayıt yapılır, bu okulda ne öğretilir?: Yaşları 5-7 arasında olurdu. Yüzleri güzel, vücutları, endamları mütenasiptir (dikkat edin, 5 yaşındaki kız çocuklarıdır söz konusu olan - EH). Yaşları ilerledikçe güzelleşiyorlarsa, bu gibilere ut veya kanun öğretilir. Nezaket ve muaşeret kaideleri ile bir erkeği avlamak için naz ve işve usulleri de en ince ayrıntılarına kadar öğretilir.

Harem okulunda uygulamalı derslerde ne yapılır? Bir örnek: Hünkâr sofrasında, tahtın önünde, tavana asılmış yuvarlak billur bir top bulunmaktadır. Oyunun kızıştığı bir sırada oyuncular hünkârın önüne gelirler, orada asılı bulunan topu yakalamaya çalışırlar. Top oldukça yükseğe asılı bulunduğundan, yakalamak için şahlanırlar, etekleri açılmış şemsiyeler gibi havada uçuşur, vücutlarının hatları ve incelikleri bütün çıplaklığıyla padişahın gözü önüne yayılır.

İşte harem böyle bir okul! Kısacası, aristokrat hakim sınıf üyelerinin cinsel yaşamlarını renklendirmek, onlara türlü fanteziler sunmak için geliştirilmiş bir kurum. Sadece İslama özgü de değil. Feodal dönemin bütün devletlerinde farklı biçimlerde de olsa rastlanıyor.

Peki, bugün yasal olarak harem kurulabilir mi? Örneğin Emine Hanım, yaşadığı sarayda böyle bir okul açabilir mi?  Zurnanın zırt dediği yer burasıdır!

***

Örnekler çoğaltılabilir, ama artık bitirelim. Bu konuları Bilim ve Gelecekte çok yazdık, öyle gözüküyor ki daha da yazacağız.

Toparlarsak: İslam ideolojisinde ve cinselliğe ilişkin önerdiği yaşam biçiminde köleler, cariyeler, haremler, gılmânlar, huriler vardır ve meşrudur.

Bu da gayet doğaldır, çünkü İslam ideolojisi 1500 yıl öncesinin toplumsal koşullarına ve kültürel-düşünsel düzeyine göre şekillenmiştir.

Sorun, 1500 yıl öncesinin yaşam biçiminin ve düşünce tarzının iktidardaki dinciler tarafından günümüz toplumuna dayatılmasından kaynaklanıyor. Ensar Vakfı türü örneklerin artarak yaşanmasının nedeni budur, yoksa birkaç sapkın değil. 

Dolayısıyla sorun bir toplumsal dönüşüm meselesidir. Yeniden ve daha köktenci bir aydınlanma atılımı gerçekleştirmek, çağdaş bir emekçi cumhuriyeti kurmak meselesidir.

Kızlarımızın cariyeleştirilip haremlere tıkılmasını istemiyorsak, çocuklarımızın gılmânlaştırılmasını, hurileştirilmesini içimize sindirmiyorsak, bu çağdışı ideolojinin sahiplerini  alaşağı etmek zorundayız. Edeceğiz de…

KAYNAKLAR

- Turan Dursun, Tabu Can Çekişiyor: Din Bu-1, Kaynak Yayınları.

- Hasan Aydın, Hz. Muhammed ve Kuran, Bilim ve Gelecek Kitaplığı.

- Çağatay Uluçay, Harem-II, Türk Tarih Kurumu Yayınları.

- İsmail Parlatır, Tanzimat Edebiyatında Kölelik, Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Toplam 982 defa okunmuştur.

Ender Helvacıoğlu diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.