Kin-bilinç diyalektiği ve devrimci tahtakuruları
Emekçiler açısından baktığımızda, Türkiye’de dişe dokunur bir sınıf bilinci birikiminden söz etmek henüz zor, ama kin birikiyor.
Sınıf bilinci ile sınıf kini elbette farklı şeyler, ama aralarında diyalektik bir bağ da var. Yeterli birikim oluştuğunda, yani tarihsel bir anda, eğer buluşabilirse kin ile bilinç, dünyayı değiştirebilirler. Fakat kin buluşamazsa bilinçle (ki tarihte çok rastlanan bir durum), dünyayı nasıl değiştirir bilinmez, ama yakıp yıkacağı kesin.
***
Sınıf bilinci kendini göstere göstere birikir; bir çocuğun büyümesi gibi. Dolayısıyla hakim sınıflar açısından bilinci gözlemek, denetim altında tutmak, çarpıtmak, gerektiğinde havasını almak mümkündür. İdeologlarının işi gücü de budur zaten.
Ama kin öyle değildir, (özellikle toplumsal/sınıfsal olanı) gizlice birikir; hatta içinde biriktiği kişi/kesim bile bu birikimin bilincinde ve farkında değildir çoğu zaman. Ancak uzmanların bilimsel yöntemler kullanarak sezebileceği ve tespit edebileceği bir olgudur kin. (Tıpkı deprem gibi… Fay gerilir, gerilir, gerilir ve bir anda kırılır. Kırılana kadar her şey “normal”dir, hayat devam ediyordur - şu anda İstanbul’da yaşayanların durumu gibi. Ama her şey ve tüm hayatlar bir anda değişecektir - uzmanların söylediğine göre İstanbullular'ın yakın bir gelecekte yaşayacakları gibi.)
Sınıf bilinci, pratik içinde kavraya kavraya ve ikna ede ede gelişir. Birken iki, ikiyken dört olur. Yoktan var edilir; dışardan verilir. Hiçbir zaman kitleselleşemez. Gözlenebilir derken anlatmak istediğim bu: Kişi sendikalı olur, partiye üye olur, siyasetle ilgilenmeye, politik eylemlere katılmaya başlar, vb…
Kin ise sınıflı toplumlarda potansiyel olarak zaten vardır. Nasıl bir coğrafyada fay hatları varsa orası bir deprem ülkesidir, bir toplumda da keskin sınıf farklılıkları varsa orada kinin zemini vardır demektir. Yani kin içseldir, hatta içgüdüseldir. Birinin vermesi gerekmez, kendiliğinden gelişir. Kin, kendiliğinden sınıfsallığın bir tür dışavurumudur. Potansiyel olarak sınıfın bütün üyelerinde bulunduğu için bulaşıcıdır. Ve bir anda, beklenmedik bir anda, beklenmedik bir biçimde salgına dönüşebilir.
***
Hangi sınıfın ideologu olursa olsun, bu işten anlayan ve sorumluluk sahibi kişiler bilir ki, kinle oyun olmaz. Bu nedenle bu işlerin üstadı Machiavelli, 'korkulmak iyidir, hatta sevilmekten daha güvenlidir, ama nefret edilmekten kaçınmalısın' diye öğüt vermiştir hükümdara.
Çünkü kin unutmaz ve affetmez. Böyle bir mekanizması yoktur. Doğa yasaları gibidir. Nasıl ki, yer çekimi yasası ayrım yapmaz, kimseye kıyak geçmez, onuncu kattan düşen burjuva da yere çakılır proleter de; bu da öyle. Veya evrim-devrim farkı gibi. Devrim affedebilir ama evrimin böyle bir mekanizması yoktur. Dinozor da olsan, uyum sağlayamazsan değişen koşullara, evrim senin gözünün yaşına bakmaz.
Bu nedenle kinle oyun olmaz. Bir sistem, bir iktidar, kinle uğraşmak sorunuyla karşı karşıya kalmışsa sonu gelmiş demektir. Bilinci engelleyebilirler, hatta uzun bir süre yok edebilirler; ama kin yok edilemez. Kin ile didişme aşamasına gelmişse bir iktidar, birileri tarafından bilinçli biçimde devrilmeyebilir, ama çökecektir.
Tarihe baktığımızda da yeni bir sistemin oluşumu ilk başta devrimlerle olmuyor; önce çöküş geliyor, devrim onu takip ediyor. Devrim çöküşü engelleyemiyor, çöküş devrime yol açıyor. Roma’nın çöküşü, Osmanlı’nın çöküşü, Rus Çarlığı'nın çöküşü vb… Toplumsal dönüşümlerde kin birikiminin belirleyiciliği diyebiliriz buna. Neyse, kurama dalmayalım…
***
Devrimciliğin çok temel bir kıstası var: Sınıf kininin birikiminden korkuyor musunuz?
Harcıâlem yanıtlar verilecek kolay bir soru değil bu; hele sınıf bilincinin bu kadar yerlerde süründüğü bir ortamda.
Çünkü kin yıkıcıdır. Muazzam bir yıkıcılık potansiyeli içerir. Frensizdir ve önüne kim çıkarsa süpürür. Bilinçliler de arada kaynayabilir ve kim vurduya gidebilirler. Bir yerde okumuştum: Çin devrimi sırasında ağayı öldüren yoksul köylüler, bununla yetinmeyip ağanın soyuna sopuna da yöneldiklerinde devrime önderlik eden komünistler karşı çıkmışlar, köylüleri engellemeye çalışmışlar. Sonuç: köylüler kendilerini engellemeye çalışan bu komünistleri de öldürmüşler! Kısacası sınıf kini dediğimiz olgu pek romantik bir şey değildir.
Öte yandan şu da bir gerçek ki yeni siyasi hareketler kinden doğarlar. Devrimci bir siyasi hareketin temelinde yeterli dozda kin bulunmalıdır. Eğer yoksa, kesinlikle başarılı olamaz o hareket.
Kinden korkan bir bilinç, devrimci bir bilinç değildir, lafta ne derse desin. Salt kin eleştirisi yapılarak devrimci olunmaz. Devrimci, kin ile bilinci buluşturmaya çalışmalı; esas işi budur.
Çünkü kin, devrim için gerek şarttır. Bilinç de yeter şart.
***
Türkiye’de sınıf kini birikiyor. Ne kadar dindardırlar bilmem, ama kindar nesiller yetişiyor! Fakat sınıf bilinci çok gerilerde. Var olan bilinç de o biriken kinin çok uzağında. Havalimanı işçilerine destek eylemini Kadıköy Çarşı’da yapıyoruz. Yapacağız tabii, elimizden gelen bu. Ama bunun yaman bir çelişki olduğunu da görelim.
Bu çelişkiyi çözebilecek bir devrimci politik odak çıkarsa ne âlâ, devrim yolunda ilerleyebilir. Çıkmazsa, devrim, gündeme gelmek için çöküşü bekleyecek demektir.
Sosyalistler bilinci taşıyamıyorlarsa, o bilinci tahtakuruları ve bitler taşıyacaktır. Bakmayın yoksulun ve emekçinin kanını emdiklerine, onların bilinç taşıma yöntemleri de bu. Nesnel olarak devrimci hayvanlardır tahtakuruları ve bitler. İşçiyi uyanık tutuyorlar; ona kin veriyorlar!
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.