Ender Helvacıoğlu
Ender Helvacıoğlu - Örgütlenmiş güruh mu örgütlü toplum mu?

Örgütlenmiş güruh mu örgütlü toplum mu?

İnsanlığın toplumsal gelişimini, örgütlülüğünü giderek daha üst düzeyde ve yaygın biçimde (örgütlenmeyi toplumsallaştırarak) gerçekleştirmesi süreci olarak da açıklayabiliriz. Gerek doğaya gerekse birbirine karşı...

Türümüz olan Homo sapiensin on binlerce yıl süren ilkel komünal döneminin aşamalarını pek fazla bilmiyoruz. Fakat ilkel topluluktan uygar topluma geçiş sürecini (neolitik ve uygarlığın başlaması) bu açıdan izleyebileceğimiz arkeolojik verilere sahibiz.

Önceki dönem için topluluk, uygarlık ile başlayan dönem için toplum sözcüğünü kullanmamızın nedeni de budur. Toplum, örgütlü topluluk demektir.

Fakat örgütlü olmayı başlı başına bir ilericilik kıstası olarak belirlemek yanlış (daha doğrusu eksik) olur. Burada kritik nokta şudur: Örgütlenmiş topluluktan değil, örgütlü toplumdan söz ediyoruz. Çünkü koyun sürüsü de örgütlenmiş bir topluluktur.

Asıl ilericilik kıstası, bir sistemin toplumsal örgütlülüğü ne kadar bireyselleştirdiği ile ilişkilidir. Yani örgütün özgür bireylerden oluşması…

Bireysellik (bireycilik değil) ile toplumsallığın sentezinin giderek daha üst düzeyde oluşması bir gelişim ve ilericilik kıstasıdır. Bir toplumsal sistem bu sentezin yolunu açtığı ölçüde ilerici, engellediği ölçüde gericidir.

Sömürücü ve gerici sınıflar örgütlenmiş topluluktan yanadırlar. Örgütlenme edimini tekellerinde tutmak isterler. Kitleler topluluk olarak, güruh olarak, sürü olarak kalmalıdır ki, onlar bu güruhu/sürüyü rahatlıkla kendi çıkarları doğrultusunda örgütleyebilsinler.

Örgütlenmiş topluluk ile örgütlü toplum arasındaki çelişki, sömüren-sömürülen, ezen-ezilen arasındaki sınıf mücadelesinin en yakıcı alanlarından biridir.

(Bu öyle üç-beş satırla geçiştirilecek bir konu değil. Sosyalizmin sorunlarıyla bile ilişkili. Ama bir köşe yazısında bu kadarla yetinmek zorundayız. Bilim ve Geleceke Örgütlülüğün Evrimi diye bir kapak dosyası önerelim ve devam edelim.)

***

Günümüz dünyasının hakim sınıfı olan küresel burjuvazinin bir ütopyası var: Emek-sermaye çelişkisinin sermaye lehine çözülmesi. Sermayenin emek belasından kurtulma kara ütopyası! Bu, gerçekten bir ütopya, yani olamayacak bir şey. Çünkü emek, sermayenin anasıdır. Sermaye, el konulmuş, tekelleşmiş emek demektir. Emek yoksa, sermaye de yoktur.

Ama sermayenin, bu, anasından (emekten) kopma zorlaması, inanılmaz bir yıkıcılığı da beraberinde getiriyor.

Küresel sermaye, emekten, üretimden, örgütlülükten, doğadan, sınırlardan, ulustan, devletten… kopmaya, kurtulmaya çalışıyor. Sınırsız özgürlük istiyor küresel sermaye!

Tarihin gördüğü en gerici ve en yıkıcı sınıf!

Bütün örgütler yıkılsın. Bütün evrensel idealar yerle bir olsun (post-modernizm). İnsanlık kocaman bir güruha/sürüye dönüşsün. Ve tepesinde de çok küçük bir örgütlü azınlık kalsın. Hedef bu…

Bugün küresel sermayenin öncülüğünde görülmemiş ölçüde örgütlüdür insanlık! Ve görülmemiş ölçüde örgütsüz!

Dağılmış, parçalanmış, evrensel değerlerden uzaklaşmış, ipini koparmış, egemenlere karşı koyunlaşmış, ama birbirine karşı kurtlaşmış bir güruh yaratmak istiyorlar. İnsanlığın binlerce yıllık emeğini ve birikimini yok etmek (daha doğrusu bu birikime el koymak) istiyorlar. Kara ütopyaları için ancak bu şekilde yol alabilirler.

***

İçinde yaşadığımız toplumsal şizofreniyi sanırım fark ediyorsunuz.

Bir yandan 4. Sanayi Devrimi, Nesneler İnterneti, insan genomunu yeniden düzenleme teknikleri, gelişmiş yapay zekâ, robotlar, Marsa yolculuk vb… İnanılmaz bir örgütlülük!

(Bilimciler ve bilim yayıncıları dikkat: Sadece bu gelişmelerin nesnesi olan sıradan insanlar değil, bu teknikleri geliştiren bilimciler de güruhlaştırılıyorlar. Güruhlaştırılan -hadi robotlaştırılan diyelim de bilimsel olsun- bir bilim! Bilim, toplumsal/sınıfsal boyutu es geçerse güruhun entelektüel ambalajlı bir parçası olur, robotlaşır.)

Diğer yandan Ukraynanın, Afganistanın, Irakın, Suriyenin, Libyanın başına gelenler... İnanılmaz bir parçalanmışlık, dağılmışlık, örgütsüzlük; hamurlaşmış topluluklar… Sırada Türkiye!

İnsanlık bu yaman şizofreniden kurtulmak zorunda. İçine sürüklendiği bu uygarlık krizini emek lehine çözmek zorunda.

***

Bilgisayarın başına Tayyip Erdoğanın Laz mıyız Türk müyüz? anekdotu hakkında yazmak için geçmiştim. Hani babasına bu soruyu sormuş da, babası Elhamdülillah Müslümanız de geç diye yanıt vermiş.

Aidiyetin din ile tanımlanması, yüzlerce yıllık birikimin reddedilmesi anlamına gelir. Dincileşme ve dinselleşme, insanlığın bunca modernizm birikiminden sonra günümüzde artık güruhlaşma demektir.

Bu konuyu yazacaktım, ama nedenleri hakkında biraz düşündükçe yukarıdaki metin ortaya çıktı.

Küresel sermayenin has adamıdır Tayyip Erdoğan. Halen iktidarda olmasının nedeni de budur, geleceğinin olmamasının nedeni de…

Aydınlanma ile sosyalizm hiç bu kadar çakışmamıştı. 

Toplam 594 defa okunmuştur.

Ender Helvacıoğlu diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.