Sığınacak bir dam kaldı mı?
Cumhuriyet mitingleriyle başlayıp, Haziran ayaklanması ile doruğa varan kitle hareketinin geri çekilmesiyle birlikte Türkiye solunun önemli bir bölümü -deyim yerindeyse- HDPye sığındı. HDP zaten bir havuz, bir sığınak olarak inşa edilmişti ve bu görevi nispeten başarıyla yerine getirdi.
HDPye takılan solun, bu partiyi Türkiye devriminin öncü partisi olarak nitelemediklerini, acil sorunların çözümü için geçici bir araç olarak gördüklerini biliyorum (aşırı yorumlar yapıp haksızlık etmeyelim). Fakat sorun şuradaydı: HDPnin kendisi zaten bir araç olarak kurulmuştu ve bu aracı tutan el sol değildi. Solun da mevcut gücüyle, bu eli bertaraf edip aracı kendi eline almasına olanak yoktu. Dolayısıyla HDPyi değerlendirmeyi öneren sol, baştaki niyetinin tam tersine, aracın aracı konumuna düştü.
Bu saptamaları ve eleştirileri en baştan, HDPnin alıp başını yürüdüğü zamanlarda da yapmıştık. Yaptık ama, alternatif bağımsız bir araç yaratamadığınız zaman bu eleştirilerin doğruda duruş önerisi olmaktan öte bir anlamı olmuyor, ikna gücü bulunmuyor. Sadece HDPye meyleden sol örgüt ve kadroları değil, emekçi kitleleri de ikna gücü bulunmuyor bu haliyle.
Neyse uzatmayalım, artık bu dönem bitti. HDPlileşme eğiliminin (dalgasının) sona erdiğini düşünüyorum. Bunu, cumhurbaşkanlığı ve 7 Haziran genel seçimlerinde büyük umutlarla HDPye oy vermiş çevrenizdeki kişilerin bugünkü ruh hallerinden rahatlıkla anlayabilirsiniz.
***
HDP ve HDPlileşme dalgasının geri çekilmesinin esas nedeni, iktidarın görülmemiş yoğunluktaki saldırıları değil. Sol, bu tür saldırılara alışıktır ve göğüs gerer. En azından bu nedenle fikrini ve duruşunu değiştirmez. Neden, bizzat PKKnın kendisidir; PKKnın farklı bir strateji benimsemesidir.
Kısacası, HDPyi PKK bitirdi. Bitirdi saptamasını aşırı bulanlar olabilir; o zaman şöyle söyleyelim: HDP, PKK için öncelikli (ve kullanışlı) bir araç olmaktan çıktı.
PKKnın, bir yıldır izlediği çizgi ve gerçekleştirdiği eylemlerle Türkiyeye ilişkin iddialarından -en azından şimdilik- vazgeçtiğini söylemek yanlış olmaz. Kürt sorununu Türkiyede çözmekten, Türkiye halkını kazanmaktan, Türkiye solunu kazanmaktan, Türkiyede barıştan ve dolayısıyla HDP projesinden vazgeçmiş görünüyor PKK.
Barış, barış süreci, demokrasi, özyönetim, demokratik ulus gibi Türkiye içi hedefler artık PKK için politik bir anlam ifade etmiyor. Bilindiği gibi bunlar HDPnin öne çıkardığı temalardı. Fakat artık PKK, Türkiye ile savaşıyor. Sadece Türk devleti ile değil, Türkiye ile de savaşıyor.
PKKnın yeni bir aşamaya geçtiğini tespit etmek gerek. PKK bir bölge gücüne dönüşmüştür ama bir Türkiye gücü olmaktan çıkarak. Esas ağırlığını Suriye ve Irakın kuzeyine yönlendirmiş bir bölge gücü.
***
PKK bu yolu, içinde bulunduğu konjonktür gereği zorunlu olarak tercih etmiş olabilir, ama bunun ciddi sonuçları da olmaktadır, olacaktır.
İlk sonucu HDPnin boşa çıkmasıdır. Ne kadar eleştirirsek eleştirelim, HDP bir Türkiye gücüydü; Kürt illerinde halkın çoğunluğunu temsil eden, ülke çapında da yüzde 10un üzerinde oy alan, meclise girmiş bir Türkiye gücüydü. Doğal olarak, PKKnın 30 yıldır yarattığı ortama dayanarak politika yapıyordu. Ama artık altındaki bu zemin kaymaktadır, bizzat PKKnın tercih ettiği yeni strateji nedeniyle…
HDP, Türk devleti ile PKK arasına sıkışmıştır ve bu alan giderek daralmakta, HDP türü siyaset yapmak giderek olanaksızlaşmaktadır. HDP, PKKnın çizgisine net bir tutum alarak bu sıkışmışlıktan kurtulabilir miydi? Bunu bir senedir yap(a)madı; bundan sonra yapabilmesi çok daha zordur. PKK, konumu sayesinde strateji değiştirme esnekliğine sahip, ama HDPnin böyle bir esnekliği bulunmuyor.
Türkiye solu bu noktada HDPye yardımcı olabilirdi. Tabii kuyruğuna takılarak veya ona sığınarak değil. Tavizsiz eleştirerek, zorlayarak ve en önemlisi Türkiyede ciddi bir güç ve Kürt sorunu için yeni bir masa oluşturmaya çalışarak. Ama bu fırsat da Haziran 2013te kaçtı. Türkiye solu fırsatı değerlendiremedi, HDP de yüzünü çevirdi. Bugün yaşanan olumsuz sürecin -bizim açımızdan- en önemli nedeni budur.
İkinci sonuç PKKnın niteliğiyle ilgili. Yeni çizgisi PKKyı, eskisinden çok daha fazla Amerikan stratejisine bağlamıştır ve daha da bağlayacaktır. PKK, ABDnin bölgeye müdahalesinin yarattığı boşluklardan faydalanarak (yani ABD ile işbirliği yaparak) siyaset yapma aşamasından, ABDnin bölgedeki vurucu gücü olma aşamasına geçiyor. Bu durum PKKnın Türkiyede salt bir terör örgütü olma sonucunu da getirecektir.
Bu ikinci sonuca şimdilik değinip geçelim. Suriyenin ele alındığı başka bir yazının konusu olabilir. Fakat Türkiye solunun bu iki sonucu dikkate alarak yeni politikalar geliştirmesi gerekiyor.
***
Solun çeşitli kesimlerinin yeni politikalarının ipuçları da ortaya çıkmaya başladı. Örneğin, eski HDPlileşmeye benzer bir CHPlileşme süreci başlayabilir. CHPye oynama, CHP içinde bir yerlere gelmeye çalışma, CHPye sığınma türü öneriler yoğunlaşabilir. Demokrasi, barış gibi laflar, bu kez HDP üzerinden değil CHP üzerinden ısıtılıp önümüze getirilebilir. Ama bunu daha önce yapanların ne hale geldiklerine bakarak, böyle önerilerin sonucu hakkında bir fikir edinebiliriz.
Oysa ülkenin ve bölgenin koşulları, bu tür ara çözümleri hızla geçersizleştiriyor ve Türkiye soluna etkili bir bağımsız çizgi izlemekten başka bir seçenek bırakmıyor.
Çok farklı bir dönemdeyiz. Birincisi siyasal İslamcılar AKP iktidarı eliyle Türkiyeye yeni bir rejim dayatıyorlar. Bu doğrultuda epey yol aldılar ve yeni atakların hazırlığını yapıyorlar. Bu, keskin hesaplaşmaların kapıda olduğunu gösterir.
İkincisi, Türk devleti Suriye savaşının içinde ve giderek daha da batıyor. Girmemeye olanak yoktu, çünkü biz savaşa girmek istemesek dahi savaş bize girmekteydi. Bir emekçi iktidarı dahi olsa, bu savaşa bir biçimde müdahil olmaktan kaçınamayacaktı. Ya büyüyeceğiz ya da küçüleceğiz söylemlerinin gerçeklik payı var. Tartışma bunun nasıl olacağına ilişkindir ve sol bu verili koşulları da dikkate alan bir bağımsız çizgi geliştirmek zorundadır.
Barış, demokrasi söylemleriyle böyle bir çizgi geliştirmeye -ne yazık ki- olanak yok. Bu tür söylemlerden çıksa çıksa, biri bizi kurtarsın veya bir dama sığınalım çizgisi çıkar veya zaten oldukça yaygın olan yenilgi psikozu daha da derinleştirilir.
Gerek PKK ve HDPnin geldiği nokta, gerekse CHPnin geleneksel yetersizliği, Türküyle Kürtüyle Türkiye halkının büyük bir çoğunluğunu karamsarlığın ve çıkışsızlık hissiyatının girdabına sürüklemiştir.
Çıkışsızlık hissiyatı, ilginç bir biçimde, yeni bir çıkışın da tabanı olabilir. Milyonlarca insanın Kanadaya göç edecek hali yok. Bir çıkış, bu çıkışsızlığın içinden yeşerecektir. Böyle bir çıkışın adaylığı için, elene elene, bir tek Türkiye sosyalist solu kaldı. Mevcut kadrolar becerebilirse şimdi, beceremezlerse -olasılıkla ciddi felaketlerden sonra- yeni kuşak kadrolarla bu çıkış önünde sonunda gerçekleşecektir.
Bağımsız çizgi, söyleyip yazarak değil, bağımlı çizgilerin uygulanıp tek tek elenmesiyle gündeme gelir. Sanırım bu noktaya yaklaşıyoruz.
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.