Ender Helvacıoğlu
Ender Helvacıoğlu - Vaktin yaklaştığı nasıl anlaşılır?

Vaktin yaklaştığı nasıl anlaşılır?

İlk şok: Densizin biri otobüste size yer vermeye kalkar.

Bu şok şöyle de yaşanabilir: Siz kendinizden yaşlı “zannettiğiniz” birine yer vermeye kalkarsınız; yer verdiğiniz kişi “bu kadar genç dururken bu beyefendi kalkıyor” diye söylenmeye başlar.

İkinci şok: Size “abi/abla” diyenlere “abi/abla” denilmeye başlanır. Çabuk atlatılmazsa kalıcı travma yaratacak çapta bir şoktur bu.

Üçüncü şok: Polis saldırısında sizi korumaya alırlar. Korumaya almak derken, kibarca geride durmanızı rica ederler. Sizi düşündüklerinden değil, kendilerini düşündüklerinden… Yani “bir de seninle uğraşmayalım” ricasıdır bu.

Daha “genel” sorumluluklara layık görülmeye başlarsınız: “Genel başkan”, “genel yayın yönetmeni”, “genel müdür” gibi… Bunun bir üst aşaması “onursal” görevlere layık görülmektir ki, bu durumda vakit -bırak yaklaşmayı- gelmiştir zaten.

Merkez Komite’ye alınırsınız (dikkat: girersiniz demiyorum, alınırsınız). Çünkü girebileceğiniz başka bir komite kalmamıştır.

Ara not: Sizce Türkiye’de, yaşamının bir döneminde herhangi bir sol örgütte MK üyeliği yapmış yaşayan kaç kişi vardır? Binlerce dersem şaşırır mısınız?

10 yıldır aynı görevdeyseniz, vakit yaklaşıyor demektir. 25 yıldır aynı görevdeyseniz, vakit gelmiştir. 50 yıldır aynı görevdeyseniz, öyle bir görev kalmamıştır aslında.

Size yönelik eleştiriler azalır. Ama bu, daha doğru şeyler yapmanızdan değil, yapabildiklerinizin anlamsızlaşmasından kaynaklanır. Eleştiriye değer görülmemeye başlarsınız yani…

Çevrenizdekilerin hep “arkanızdan bir işler çevirdiği” duygusuna kapılırsınız. Oysa asıl neden, sizinle çevirecekleri işlerin azalmaya başlamasıdır.

“Biz eskiden…” diye başlayan cümleler artar. Fikir yürütmelerde “deneyim” ve “birikim” vurgusu artar.

“Ben dememiş miydim” söylemi de sık kullanılmaya başlanır. Bu da vaktin geldiğinin en ciddi belirtilerinden biridir. Artık dinlenmediğinizin kendi ağzınızdan itirafıdır aslında.

Laf ile eylem arasındaki açı genişler. Eylem kapasitesindeki irtifa kaybı laf ile kapatılmaya çalışılır.

Radikal önerileriniz de artar. Nasıl olsa siz yapmayacaksınızdır. Yaşlı maceracılığı… Daha önce bir yerde yazmıştım: Lenin yaşasaydı, eminim, “Sol Komünizm Bir Yaşlılık Hastalığı” diye bir kitap yazardı.

Huysuzluk artar. Daha kötüsü huysuzluğun artışı fark edilmez, kabul edilmez. Asıl huysuzluk da budur zaten…

Kendinizi patavatsızlık yapmakta daha özgür hissetmeye başlarsınız. Bu, sizin özgürleşmenizden değil, karşı tarafın sizden özgürleşmesinden kaynaklanır.

Çevrenizdekiler sizi komik bulmaya başlar (sevgi belirtisi sanırsınız). Çevrenizdekiler sizden utanmaya başlar (vefasızlık sanırsınız). Çevrenizdekiler size acımaya başlar (saygı belirtisi sanırsınız). Çevrenizdekiler arkanızı toplamaya başlar (bu aşamada bir şey sanamazsınız).

Newton’un yerçekimi yasasını daha iyi anlamaya başlarsınız. Einstein’ın görelilik kuramlarını (hele genel olanını) da anlamaya başladığınızda vakit gelmiş demektir. Kuantum kuramını anlamak için ise vakit çok geçtir.

Politik konuları cinsel içerikli temalar kullanarak açıklamaya çalışmak son aşamaya (dile vurma) yaklaşıldığının belirtisidir. Yani vakit çoktan gelmiş de geçiyordur. Son örneklerden birini biliyorsunuz; hani şu Anıtkabir’deki kızın ruh halini çözümleyen bir abimiz vardı ya…

Birdenbire uzak geçmişi çok iyi anımsamaya, ama yakın geçmişi sinir bozucu biçimde unutmaya başlarsınız. Bu ikisi aynı anda olur. Son aşama ise, “hayatın bir film şeridi gibi gözün önünden geçmesi”dir.

Çok net belirtilerden biri, günlük tekil gözlemlerden genel kuramsal sonuçlar çıkarmaya başlamaktır. Örneğin, bir arkadaşınızın size rakı-balık ısmarlamasından sosyalist dayanışma kuramı, komşunun çocuğunun zibidiliğinden kapitalist yozlaşma kuramı çıkarmak gibi… Kuramlar böyle oluşturulursa bu iki zıt kuram da aynı anda çıkabilir! Bunun nedeni, genel kuramsal sonuçların gerektirdiği yoğun düşünsel emeği artık veremiyor oluşunuzdur.

Daha pek çok şey sayılabilir, ama uzatmayalım.

***

Yaşı kemale ermiş değerli okurlar. Bu yazıyı okuyan gençler, size gelip, yazıyı hiç beğenmediklerini ve saçmaladığımı söyleyeceklerdir.

Bu da belirtilerden biridir.

NOT: Son birkaç yazımda kendimce ciddi konularda yazdım ve bazı öneriler getirdim. Pek tartışan olmadı. Oysa eskiden..!

Toplam 1212 defa okunmuştur.

Ender Helvacıoğlu diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.