Yüklerden arınarak…
Yüklerden arınarak…
Ender Helvacıoğlu
Türkiye sosyalist solu HDPyi ve CHPyi çok fazla tartıştı. O kadar çok tartıştı ki kendi asli görevlerini unuttu.
Bu tartışmalar kaçınılmazdı. Çünkü sosyalist sol uzun yıllardır sürekli bu iki partiye kan kaybetti. Siyaset arenasının dışında kalındığında, arenanın içinde yer alan yakın partilere kan kaybı yaşanması doğaldır. Rüzgârın düşen yaprakları süpürmesi misali, pratik ister istemez bazı unsurları peşinden sürükleyecektir; pür ideolojiyle bir yere kadar…
Kan kaybını durdurmanın yolu kanayan yere sürekli tampon yetiştirmeye çabalamak değil; çünkü aslında bu bir iç kanama. Ne zaman, vücudun neresinden dışa vuracağı belli değil.
Vücudu sarıp sarmalayıp dışa tamamen kapatmaya çalışmak da çare değil; çünkü bu da ya içe çöküp gerçek hayattan kopup meczuplaşmaya yol açar, ya da işler kızıştığı zaman içten dışa doğru patlamalara. İki durumu da yaşadık ve yaşıyoruz.
Sanki bir sorun yokmuş gibi ortada kalmaya çalışmak da çare değil. Bu durumda sürekli iki partinin iltifatlarına maruz kalırsınız ama sonuçta bir bakmışsınız ikisinden birinin sol kanadı oluvermişsiniz. Veya ikisinden birinin sol kanatlarından bir farkınız kalmamış.
Çare, bu iki partiye saldırıya geçip düşmanlık beslemek de değil. O zaman da arenanın bütünsel gerçeğinden kopup siyaset yelpazesinin sağına doğru sürüklenmek ve sosyalist niteliği yitirmek kaçınılmaz.
Pratik, ideolojiyle alt edilemiyor; hele ideolojisizlikle hiç alt edilemiyor. Pratik, ancak pratikle yenilebilir. İdeoloji de ancak bu pratik içinde kıvama gelebilir ve bir cazibe kazanabilir.
Yakın geçmişimizde bir örnek var: Bilindiği gibi sosyalist solun CHPye ve HDPye en az kan kaybettiği dönem Haziran Direnişi günleriydi. Hem CHP hem de HDP yönetimleri bu büyük halk hareketinin kenarlarına sürüklenmişti. Ne zaman ki direniş geri çekildi, (direnişi değerlendirmeyi beceremeyen soldan) oluk oluk kan kaybı da başladı.
Tek bir çare var: Toplumsal pratik içinde sosyalist solun bağımsız hattını ve bu hattın örgütünü oluşturmak.
Biliyorum, benimle aynı kaygıları taşıyan pek çok arkadaş verili koşullarda bunun olanaksız olduğunu, kan kaybına karşı şu veya bu oranda direnen mevcut sosyalist örgütlerin de bunu gerçekleştirecek güçten ve donanımdan yoksun olduğunu, her an bu kalelerin de düşebileceğini düşünüyor ve karamsarlığa kapılıyor.
Öyle değil. Neden?
Evet, sosyalist solun CHPlileşmeyen ve HDPlileşmeyen yapıları bu kritik seçimlerde esas olarak arenanın dışında kaldılar (TKPnin parlamento seçimlerinde 17 seçim bölgesinde bağımsız adaylar çıkarması saygı duyulması ve desteklenmesi gereken bir girişimdir ama seçim arenasının tamamı düşünüldüğünde yeterli olmaktan uzaktır). Fakat yine de burada ciddi bir örgütlü birikim vardır ve Türkiye sosyalizminin en nitelikli ve aktif unsurları da buradadır.
İkinci olarak, örgütlü mücadelenin gerekliliğine inanmasına karşın şu veya bu nedenle mevcut sosyalist örgütlerin dışında kalan, CHP veya HDPden de -bazen oy vermesine karşın- medet ummayan son derece geniş bir sosyalist kitle vardır. İddiam, bu kitlenin, mevcut sosyalist örgütlerin niceliğinden çok daha fazla olduğudur. İnanmayan, Haziran Direnişinde sokağa çıkan yüz binlerin bugün nerede olduğunu bir düşünsün. Hadi bu çapta bir hareketten nicel sonuçlar çıkarmak yanıltıcı olur diyelim ve daha küçük boyutta bir laboratuar önerelim: İnanmayan, 1 Mayıs mitinglerinde kürsü konuşmaları başlamadan önce toplanan kitle ile konuşmalar başladıktan sonra kalan kitleyi bir karşılaştırsın. Bu da Türkiye sosyalizm birikiminin -öncelikle örgütlü yapıların düşünmesi gereken- acı bir gerçeği.
Öte yandan bu geniş kitle gönül rahatlığıyla içinde yer alıp kendini ifade edebileceği bir sosyalist odak özlemindedir. Sadece sütten ağızları yandığı için yoğurdu üfleyerek yeme eğilimindeler ve boş laflara karınları tok.
Üçüncüsü, hali hazırda CHP ve HDP içinde çeşitli düzeylerde yer alan geniş bir sosyalist kitle de vardır. Bunlar has CHPli veya HDPli değillerdir. O partiler içinde bulunmayı tercih etmeleri, dişe dokunur başka bir seçenek görememelerindendir ve pek de haksız değiller. Aslında böyle bir seçenek oluşmaya başladığı an, kan kaybının tam ters yönde yaşanacağı kesindir. Ciddi bir sosyalist odak CHP ve HDPye (ek olarak VPye) kendi lehine büyük bir kan kaybı yaşatabilir.
Barajların olmadığı ve herkesin gönlündeki adaya oy vereceği cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir sosyalist aday çıksaydı 100 bin başvuruyu iki günde toplar ve seçimde de yüzde 2-3 oranında oy alırdı derken göz önüne aldığımız tablo buydu. Bu tabloda bir değişiklik yoktur.
Tabloya dördüncü bir etkeni -henüz olasılık düzeyinde de olsa- eklemek gerekir. Türkiyenin önünde politik ve ekonomik krizler eşliğinde çatışmalı bir süreç gözüküyor. Mevcut siyaset yelpazesi alt üst olabilir ve tamamen değişebilir. Özellikle toplumun en yoksul ve en fazla gelecek kaygısı duyan kesimlerinde (emekçiler ve emekçi çocukları) yeni dip dalgaları oluşabilir ve yeni dinamikler ortaya çıkabilir. Bu dinamikler -henüz solculaşabilirler demiyorum ama- radikal bir biçimde düzen dışına düşebilirler. Böyle bir gelişme şimdiye kadar saydığımız kesimlerden çok daha geniş bir devrimci potansiyelin oluşması anlamına gelir.
Kritik mesele, bütün bu kesimlere ve potansiyellere dokunabilen (sadece seslenebilen değil, dokunabilen) ve giderek oralardan beslenebilen, mevcut rutinin dışına çıkmaya cesaret edebilen ciddi bir sosyalist odağın ortaya çıkmasıdır.
Tartışabiliriz, ama bence gidişat böyle bir odağın şu veya bu biçimde (belki yepyeni bir tarzla, alışılmadık bir yolla) oluşması yönünde. Çünkü bu alanda büyük bir boşluk ve daha önemlisi büyük bir ihtiyaç var. Toplumsal koşullar da böyle bir oluşum için olgunlaşıyor.
Bu kısa seçim sürecinde de yaşandığı gibi CHPye sırnaşan veya HDPye takılan sosyalist arkadaşlara kızıyoruz ya, aslında galiba iyi oluyor. Yeni çıkışlar, bir arada durmaya çalışarak değil, yüklerden arınarak oluşur.
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.