Yanlışlanan hipotez ve dökülen kan!
Merkez medyanın liberal kalemleri ve ağırlığını yandaşların oluşturduğu muhafazakâr-islamcı yazıcılar, 2013 Gezi/Haziran Direnişi günlerinde toplumun geniş bir kesiminin nasıl olup da yaşam tarzını savunmak ve laiklik için sokağa çıktığını anlayamadı.
Neden ve sorumlu olarak bula bula uluslararası faiz lobisini buldular. Çığırından çıkmış bazı gazete yazıcıları dışında bu teze kendileri de inanmadı.
Oysa ortada şaşıracak bir şey yoktu. Neo liberal yağma politikalarını iktidarda kalmak için gözü karar şekilde sürdüren AKP Hükümeti, bir yandan sermayenin ve emperyalizmin ülkedeki ve bölgedeki kirli işlerini görüyor, bir yandan da iktidarını kalıcılaştırmak için yandaş sermaye kesimlerine servet transferini gerçekleştiriyordu.
AKP bütün bu suçları meşrulaştırmak için de ülkeyi dinselleştirdi. Soyguna, talana, zulme ve elbette kasaba yobazlığına kutsal bir gerekçe gerekiyordu.
Çünkü din maliyeti en ucuz toplumsal kontrol aracıydı. Ortalama eğitim seviyesinin 4 yıl civarında olduğu Türkiye, din istismarı için ideal bir ortam sunuyordu.
AKP, iktidar eliyle yandaş-dinci bir sermaye grubu yaratarak kurmayı amaçladığı düzenin sınıfsal ve ekonomik temelini hazırlamaya çalışıyordu. Bu durum, kamu varlıklarının yağmalanmasına dayalı büyük ve pervasız bir yolsuzluk ekonomisi demekti.
İşte bu yağma düzeni, insanların yaşam tarzlarına, kimliklerine, insanlığın ilerici birikimine ve Cumhuriyetin kazanımlarına karşı bir saldırıyla birleşince, halkta bir öfke patlamasına yol açtı. Modern bir hayat yaşayan bazı aydınların, liberallerin ve dönek solcuların AKPye verdikleri destek, önce halkın kafasını karıştırdı. Ardından da toplumun direniş refleksini kırdı.
Sayıları az da olsa liberallerin bu tarihsel dönemeçte oynadıkları yıkıcı rol buydu; toplumun direniş refleksini kırmak ve ülkenin demokratikleştiğine dair yaygın bir yanılsama yaratmak... Böylece siyasal islamcılar, muhafazakar sağ ve liberaller arasında oluşan "gerici tarihsel blok" 60 yıllık karşı devrim sürecini sonuçlandırıyor ve ülkeyi ironik şekilde (demokratik gerekçelerle) mezhepçi faşizan bir rejime doğru sürüklüyordu.
***
İşte, bu gerici bloku dağıtan tarihsel olay ya da olgu, büyük Haziran/Gezi isyanı oldu. Milyonlarca insan, "hayır" dedi, "yalan söylüyorsunuz, ülke demokratikleşmiyor, tersine dinci ve otoriter bir rejim kuruluyor". Ağırlığını emekçilerin oluşturduğu, solun her renginin bulunduğu ve fakat esas olarak "cumhuriyetçi" diye tanımlayabileceğimiz büyük kitleler; bir ayı aşkın süre Türkiye sokaklarını işgal ederek, polis ve rejim güçleriyle çatışarak, liberallerin büyük katkısıyla oluşturulan "demokratikleşme" ilizyonunu dağıttı. AKP öncülüğünde oluşan gerici tarihsel blokun karşı devrimci, dinci ve faşizan/totaliter karakterini açığa çıkardı.
Siyasal islamcı hareket, aklınca milletle devleti barıştırıyordu. Çünkü muhafazakar-islamcı hipoteze göre, Cumhuriyetin kurulmasıyla devlet milletin değerlerinden kopmuş ve ona yabancılaşmıştı. Dolayısıyla milletle devlet (cumhuriyet) kavga halindeydi. Bu varsayımdan hareketle tarihsel, siyasal ve kültürel bir iddia ortaya atıyor; söz konusu çatışmanın ancak ülkenin yeniden islami bir anlayışla yönetilmesi sonucu biteceğini savunuyorlardı.
İslamcı ve muhafazakar yazıcıların, "cumhuriyetle milletin barışması" diye kodladığı ve "normalleşme" diye sundukları tez, esas olarak laikliğin tasfiyesi ve toplumun yeniden dinselleşmesi anlamına geliyordu. Onların "milletin değerleri" diye anladıkları şey, siyasallaşmış sünni islamdan ibaretti.
Onlara göre Cumhuriyet bir avuç seçkinin rejimiydi ve millete/halka mal olmamıştı. Bu tezin bilimsel değeri olmadığı gibi hiçbir toplumsal ve tarihsel temeli de yoktu. Sürekli tekrarlanarak genel kabule dönüştürülmek isteniyordu.
***
Gezi/Haziran direnişi, Türkiye gericiliğinin bütün tezlerini üzerine kurduğu, bu tarih ve kültür hipotezini paramparça etti. Tarihsel ve toplumsal bir eylem içinde bu hipotez yanlışlandı. Cumhuriyetin toplumsal tabanı sandıklarından çok daha güçlü, geniş ve büyüktü.
Gerçek şuydu; islamcılar kendi dar ideolojik/dinci programlarını milletin istekleri diye sunuyorlardı. Cumhuriyetle kavga eden millet değil, islamcı/mezhepçi militan gruplardı.
AKPnin tek farkı, çöken merkez sağın oylarına el koymuş olmasıydı. Gerçek toplumsal desteği en çok yüzde 15-20 aralığında olan bir siyasal gelenek, Cumhuriyet ve değerleriyle temelde bir sorunu olmayan merkez sağ seçmenin oylarına el koymuş, onları dinselleştiriyordu. Başarılarının sınırını da 7 Haziran seçimlerinde gördük!
O nedenle 7 Haziran sonuçlarını değiştirmek için bu kadar kan döktüler.
Beşinci Boyut
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.