Nahit Duru
Nahit Duru - Çetin Altanı yıllar önce...

Çetin Altanı yıllar önce...

Mehmet Ali Yılmazın sahibi olduğu dönemde Güneş Gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği görevini sürdürüyordum. Yazıişleri Müdürü ışıklar içinde yattığına inandığım - saygı duyduğum, ancak, akrabalık ilişkim olmayan soyaddaşım- Orhan Duru, Çetin Altanın pazar yazısının sakıncalı olduğunu söyledi.

25 Eylülde yerel yönetimlerin öne alınmasına ilişkin referandum vardı. Yani pazar günü...

Eveti benimseyenler beyaz, hayır oyu verecekler kahverengiye çalan renkte oy pusulası kullanacaklardı.Çetin Altan da zekasını kullanarak halkı etkilemeye yönelik bir yazı kaleme almıştı. 5-6 satırlık bir yazı.

Aklımda kaldığı kadarıyla,"Bugün referandum var…Beyaz evet, hayır kahverengi...Kimi akını b...na karıştırır, kimi karıştırmaz.."dı özetle,.

Yazıyı hukuk işlerimize bakan değerli hukuk adamı Erdoğan Tuncere faksladık.  O da yazının suç olduğunu belirterek yayınlamamamız gerektiği yönünde görüş bildirdi ve yazılı olarak da rapor edeceğini vurguladı.

Orhan ağabeyden, Çetin Altanla konuşup, durumu anlatmasını, her pazar olduğu gibi eski yazılarından birini seçip göndermesini rica etmesini istedim. 

Orhan ağabey konuşmuş olacak ki, Çetin Altan beni aradı ve: "Bu yazı girecek çocuk… Senin için iyi olmaz" diye bağırmaya başladı... Hukuk Danışmanımız Tuncerin söylediklerini anlatmaya çalıştım. O, iyice kızmıştı:

"Ben Başbakana söz verdim bu yazı girecek... Yoksa ..."

Ağıza alınmayacak biçimde sözler söylemeye başlayınca "Kime söz verdiysen gelsin yazıyı o yayınlasın. Ben burada olduğum sürece bu yazı girmeyecek." dedim.

O, daha da sinirlenmişti, "Sen bittin... Masanı topla" diye bağırırken, telefonu kapattım.

O gün Genel Koordinatörümüz Sencer Güneşsoy yurtdışındaydı. Kendisi ile konuyu görüşme imkanı bulamamıştım. O, İstanbulda olsaydı Çetin Altanı ikna edebilirdi… Çünkü, Çetin Altanın Güneşe gelmesinde Güneşsoyun önemli rolü vardı ve çok eski arkadaştılar.

Neyse, referandumda Özal hezimete uğramıştı..

Pazartesi sabahı Genel Koordinatörümüz Sencer Güneşsoy, ben ve Mehmet Ali Yılmaz sohbet ederken, telefon çaldı. Arayan Başbakan Turgut Özaldı.

Konuşma başlayınca Yılmazın sinirlendiğini gördük. Yanıtı kısaydı;

"Biri istedi diye, hiçbir arkadaşımın işine son vermem… Hem, gazeteyi gazeteciler yönetir."

Anladık ki, Özal, Yılmazdan beni kovmasını istiyordu. Çetin Altan, Özala durumu aktarmış ve Mehmet Ali Yılmaza beni işten atması için telefon etmesini istemişti. Ancak, Özal da Çetin Altan da sert kayaya çarpmıştı.

Biz de dikkat kesilmiştik. Özal hırsını alamayıp tehdit etmeyi sürdürünce yanıtını da almıştı:

"Siz Başbakansanız, ben de Mehmet Ali Yılmazım. Çok başbakan gördüm...

Özal hırsını alamayıp tehdit etmeyi sürdürünce Yılmazdan yanıtını sert biçimde almıştı. 

Bugün Mehmet Ali Yılmaz gibi gazete patronu var mı bilemiyorum.

Neyse, aynı Çetin Altan, yıllar sonra önce Erdoğancı, sonra, "yetmez ama evet"çi oldu çocukları ile birlikte. Sonra da çark edip, yeniden demokrat oldular. - ki geçmiş olsun -

Çetin Altan benim için 1988 yılının 24 Eylül Cumartesi günü, Özalın isteğiyle yazı yazdığı, dik duruşunu yitirdiği günbitmişti.  Beni kovdurmak istediği için değil, yalnızca, Özalın isteği ile yazı yazdığı için... 

Yıllarca hayranı olduğum Çetin Altana bu başbakanın isteğiyle yazı yazmayı yakıştıramamış, o gün kafamdan silmiş, bir bakıma Onu öldürmüştüm.

Çetin Altanı 1988de kafamdan silmeseydim. 12 Eylül 2010da "yetmez ama evet" dediği için yok sayacaktım, bir çok eski arkadaşımı - başta Hasan Cemali- yok saydığım, kafamdan sildiğim gibi. 

"Tanrı günahlarını affetsin" 

Toplam 781 defa okunmuştur.

Nahit Duru diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.