Ver kurtul diyenler 15 Temmuzu hatırlıyor mu?
15 Temmuz yaklaşıyor.
15 Temmuz, bir çok insan için sıradan bir tarih olabilir...
Acaba ülkemiz için öyle mi?
AKP iktidara geldiği günden beri, "ver kurtul" politikası izlediği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşları, Rumlar, hatta cunta zulmü altında ezilen Yunanistan için sıradan bir gün mü, 15 Temmuz 1974..
O gün öğle saatlerinde Başbakan Bülent Ecevit ve bazı bakanlarla bir askeri uçakla, Afyona gidiyoruz. Oradan da Kütahyaya geçeceğiz.
ABD, Türkiyede Afyon üretiminin yasaklanması için Türkiye Devletine baskı yapıyor.
Başbakan Bülent Ecevit, ABDye kafa tutmak, Afyonlu ve Kütahyalı Haşhaş üreticilerinin yanında olduğunu göstermek istiyor.
Uçakta hava basıncını düzenleyen sistem ya yok, ya bozuk. Hepimizin kulakları tıkalı ve uğulduyor.
Sonunda Askeri havaalanına sağ salim iniyoruz.
Afyon merkezde mitingin yapılacağı alanda, Bülent Ecevit "halkçı Ecevit" sloganı ile kürsü olarak kullanacağı aracın üzerine çıkıyor. Biz gazeteciler ve bakanlar aynı platformda daha önce yerimizi almış durumdayız.
Konuşmasına çok sert başlayan Ecevit, hiç bir devletin, içişimize karışmasına izin vermeyeceğini, Türkiyede ne üretilip üretilmeyeceğine karar veremeyeceğini, Haşhaş üretiminin engellenemeyeceğini, zaten Türk hükümetinin ekim alanlarını ve üretimi denetlendiğini anlatıyor.
Konuyla ilgisi nedeniyle koalisyon ortağı MSPden Gıda Tarım Hayvancılık Bakanı olan Korkut Özal da Ecevitin solunda...
Ecevit konuşmasına başlıyalı henüz 10-15 dakika olmuştu ki, yanında durduğum Turizm Tanıtma Bakanı ve Hükümet sözcüsü Orhan Birgite bir not geldi. Birgit notu okuyunca yüzünün şekli değişti. Halbuki Orhan Birgit hiç renk vermez, soğuk kanlılığını korumayı hep becerirdi.
Önemli bir gelişme olmuştu, ama ne?
Dikkatimi Ecevitten kaçırıp, Birgiti izlemeye başlamıştım. O bir süre bekledi, notu tekrar tekrar okudu. Sonra yavaşça konuşmasını sürdüren Ecevitin yanına gitti, konuşmasını kestirdi ve anlatmaya başladı.
Ecevit dona kalmıştı. Orhan Birgite bir şeyler soruyordu. Birgitin yanıtları ise çok kısa oluyordu.
Orhan Birgit yanından ayrılıp bana doğru gelirken, Ecevit şaşkınlığını atlatmış, konuşmasına devam etmeye başlamıştı. Başbakanın suratı, sinirlendiği zamanlarda olduğu gibi yine kararmıştı.
Hemen Orhan Birgite sessizce, "önemli bir şey var galiba" diye sordum. Yanıtı, "Bülent bey birazdan açıklar size" oldu.
Ecevit, konuşmasını kısa keseceğini önemli bir gelişme yaşandığını, bu nedenle de Kütahyaya gidemeyeceğini Ankaraya dönmek zorunda kaldığını açıklayacak, olayı üstü kapalı bir biçimde özetledikten sonra özür dileyecekti.
Hemen havaalanına döndük. Ecevit burada, Kıbrısta Yunan askerinin desteği ile EOKA B örgütünün darbe yaptığını açıklayacaktı. Türkiyenin bu duruma sessiz kalmasının mümkün olmadığını belirtirken, yanında eşi Rahşan Ecevit, yanında Korkut Özal, hemen arkasında da bu satırların yazarı bulunuyordu.
Uçağa hemen bindik ve Ankaraya hareket ettik.
O gün Kıbrısta ne olmuştu, kısaca anımsayalım...
Yunan subayların komuta ettiği EOKA B güçleri Makariosun sarayını top ateşine tutmuşlar, Makariosa bağlı polis birlikleri ile karakolları, tankları da harekete geçirerek zaptetmişlerdi.
Makariosu destekleyen AKEL ve EDEK partisi yanlıları kıyımdan geçirilmiş ve bu darbe sırasında çok sayıda Rum öldürülmüştü. Kıbrıslı Türkler savunmasız bekliyor, Anavatandan yardım istiyordu.
Makarios İngiliz üslerinden helikopterle kaçırılmış, Nikos Samson, Yunan cuntası tarafından Cumhurbaşkanı ilan edilmişti.
Orhan Birgitten haberi alan Ecevit, Afyon gezisini yarıda kesmiş, Kütahyaya gitmekten vazgeçmiş, Ankaraya dönerek, önce Güvenlik Kurulunu ardından Bakanlar Kurulunu toplamıştı.
Sonrasında ise, Yunan cuntası 16 Temmuz günü seferberlik ilan edecek, Ecevit ve Dışişleri Bakanı Turan Güneş yoğun temas sürdürecekti.
Darbeci Simpson, Türklere karşı da acımasız bir kıyım başlatacaktı.
Aslında Kıbrıs, Türkiyenin bir parçasıydı. Ancak, Osmalılar tarafından geçici olarak verildiği İngilizler Kıbrısı, her yerde yaptıkları gibi sorun yumağı haline getirecek, bırakıp gidecekti.
Bundan sonra, adadaki Türklerin can güvenliği Rumlar tarafından sürekli tehdit edilecekti.
Kıbrıslı Türklerin sesine dünya ülkeleri kulaklarını tıkıyacaktı.
Fakat, Kıbrıs Türk kesimi lideri Fazıl Küçük, sorunu dünyaya anlatmak için 1957 yılından başlayarak mitingler düzenleyecek, sonunda Londra ve Zürih anlaşmalarının imzalanmasını sağlayacaktı. Bu anlaşmaların imzalanmasında Demokrat Parti iktidarı da önemli rol oynayacaktı.
Önemli not: Kıbrıs olayını birkaç gün sizlerle paylaşacağım. Sonraki yazı, Ecevit ve Güneşin temasları ile sonuçları
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.