Bir İmgeler Sahnesi Olarak “Ancient regime”
“İmge” düşsel, muhayyel, hayali olan anlamına gelir. Bir imgeden bahsederken hakiki bir cisimden değil, onun zihnimiz tarafından algılanan halinden, yani soyut bir şeyden bahsederiz. Ancak imgeler veya eskilerin tabiriyle tahayyüller sadece bireysel değil, kolektif olarak da varolabilirler. Örneğin, sarhoş adam denince aklımıza gelen ortak imgeler vardır. Yamuk ağız, bozuk konuşma, sallanma gibi davranışlar sergileyen birisi aklımıza gelir. Olacak o Kadar izlemiş nesil için ise Levent Kırca, otomatikman imgenin zihindeki performansında aktör rolüne soyunmuş olur.
“Ancient regime” Fransa tarihyazımında ihtilalden (1789) önceki krallık rejimini karşılamak üzere icat edilmiştir. Versay sarayında yaşayan soylular, renkli giysiler, daimi balolar ve danslar ve daha nice sembolle bezenmiş bir imge tiyatrosu olarak sadece Fransızların değil, Alexandre Dumas romanlarının çevrildiği diğer dilleri konuşan milletlerin de hayal dünyasını süslemeyi başarmıştır. Fransızların bu imge zenginliği diğer milletlere de ilham olmuş, İtalyanlar için Risorgimento (Yarımadanın siyaseten birleşmesi), Türkiye için de Osmanlı, bilhassa II. Mahmut öncesinin kaftanlı ve sarıklı dönemi, bir ancient regime olarak kabul edilmiş, insanların zihin tiyatroları için dekor işlevi üstlenmiştir.
Ancient regime neden ilgi çeker? Öncelikle, modern hayatın ‘sıkıcı’ rutininden azade bir dünya sunar. O insanların geçmişte bu kıyafetleri cidden giymekte olduğunu bilsek de, her biri bize öylesine yabancıdır ki onları kostüm gibi algılarız ve geçmiş, bir kıyafet balosu imajıyla görünür olur. “Urun kellesini!” diye bağıran bir padişah tahayyül etmek hem ilginç hem de güvenilirdir. Zira o kelle, en azından bizim gerçekliğimizde ‘urulmayacaktır’. XIV. Louis’nin lordlarının zevcelerine sarkıntılık etmesi de bizi rahatsız etmeyecektir. Zira majesteleri patronumuz gibi takım elbise değil, Apollo kostümü giymektedir.
Ancient regime ‘tiyatrosu’nun olmazsa olmazlarından biri, eski, daha doğrusu eskitilmiş dildir. İtalyanlar eskiden resmiyeti korumak için aynı bizim ve Fransızların ‘sizli bizli konuşmamız’ misali ‘voi’ tabirini kullanırdı. Oysa bugün, resmiyette ‘Lei’ (dişil o anlamına da gelir) kullanılmaktadır. Bu keskin değişim, okura veya seyirciye ‘zamanda yolculuk’ yaptırmak istendiğinde gayet işe yarar. Karakterler birbirlerine, en yakınlarına bile ‘voi’ kullanmaya başlarlar, okur veya seyirci de ortamın kendininkinden farklı olduğunu belli aralıklarla bu sayede hatırlar. Aynısı Türkçede ‘zinhar’, ‘lakin’, ‘müteessir’ gibi kelimeleri araya sıkıştırarak yapılır. Seyircinin anlamaması riskine karşı, tümüyle eski dönemin dili taklit edilemez. Ama bugünün dilini de birebir kullanamayız yoksa seyirci istediği uzaklaşma duygusundan mahrum kalacaktır.
Geçmişi bir yandan hikayeden kopmamızı engelleyecek kadar ‘familiar’ (tanıdık), bir yandan da bugünün rutinleşmiş kaidelerini askıya almamızı sağlayacak kadar ‘alien’ (yabancı) tutmak gerekir. Ancient regime, bunun için biçilmiş kaftandır. İnsanlar farklı giyinir, farklı yer-içer, hatta farklı inanır ve düşünürler. Normları bizimkinden çok farklıdır. Örneğin bugün kabul edilemez bulunan “Devleti kadın aklıyla mı yöneteceğim?” gibi bir söylem, bir padişahın ağzından rahatlıkla çıkabilir. Bu hem tanıdıktır, çünkü bugün de böyle düşünenler vardır; hem de yabancıdır, zira artık ‘medeni bir bireyin’ çoktan aşmış olduğu önyargıların hakim olduğu bir dönemde söylenmekte, daha doğrusu söylenmiş gibi yapılmaktadır. Seyirci adeta gündüz ve gecenin ötesinde, ‘alacakaranlık kuşağında’dır.
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.