
Turizm ve geçmişin pazarlanması
Bir zamanlar, yani öyle o kadar da uzun bir zaman değil, üç-dört yüz yıl kadar öncesinde insanlar, bugün olduğu gibi ‘değişim’e tutkulu bir hayat değil, onun tam aksini sürerlerdi. Toplumsal düzenin, kadın-erkek rollerinin, tarla biçme tekniklerinin, sınıflararası hiyerarşinin sahip olduğundan da eski bir geçmişi olduğuna inanılırdı. Âdetler veya gelenekler, bugünün insanını hem geçmişle, hem de gelecekle bağlayan mekanizmaların ta kendisi olup, onları devam ettirmek toplumsal bir görev, kaçınılmaz bir yükümlülük, insanın ‘sosyal’ yanının ayrılmaz bir parçasıydı.
Ancak bu durum değişti ve bilhassa on dokuzuncu asırda sanayi devriminin getirdiği bir neslin görebileceği değişimlerin tahmin edilemezliği karşısında insan, geleneğin hiç de öyle ‘ilahi kelam’ misali olmadığını, çok rahat değişebildiğini, onsuz da bir düzenin var olabileceğini keşfetti. Dahası bazı gelenekler, örneğin soyluluk ve kölelik, insanî hakları ihlal ettikleri gerekçesiyle kademeli olarak ortadan kalkmaktaydı ve ‘gelenekçiler’ veya ‘muhafazakârlar’ denen grupların mensubu olmayanlar için, ‘kalkmalıydı’. Geçmişten getirdiklerimiz işe yaramıyorsa onları tutmanın ne anlamı var? Daha da beteri, eğer zararlılarsa, onları tutmanın kendisi kötülük demek.
Peki bu durumda gelenek, kendini nasıl koruyacaktı? Eski olan her şey, yeninin getirdiği kurallara adapte olamadığı sürece erimeye mahkûmdur. Dahası eski işlevsizdir. Eski binalar, eski danslar ve müzikler bugünün ihtiyaç ve taleplerine cevap veremez, kendini anne babalarından farklı olduğu kadar ‘özgün’ hisseden yeni nesillerin ilgisini çekmezler. Bu da onların kapitalist sistemin içinde ‘talep yokluğundan’ silinip gitmesi anlamına gelir.
Peki neden rüzgâr, her şeyi alıp götürmez? Neden Avrupa’nın pek çok şehrinin mimarisi hâlâ yüz elli yıl öncesindeki gibidir? Topkapı Sarayı neden hâlâ durmaktadır? İlk olarak ‘ulusal kimliği’ korumayı görev bilmiş devletlerin payından bahsedelim. Modern devletler, varlıklarını sürdürebilmek ve halklarıyla bir bütün olabilmek için ‘milli’ motiflere ihtiyaç duyarlar ve onları da geçmişten alırlar. Ancak bu durum, eskinin dededen toruna organik şekilde anlatılan yazısız kurallardan müteşekkil ‘âdet’lerinden farklı şekilde, devletin aygıtları olan ordu, okul, radyo ve televizyon gibi mecralar eliyle ‘dayatılır’. Devlet veya kendini onunla bütün gören entelektüel elitler eskinin bıraktıklarından ‘ulusal çıkarlara’ uygun düşenleri yaşatırken, kalanların silinmesine müsaade eder, hatta bazen onları ortalıktan kendisi temizlemek için elinden geleni yapar.
Ancak geçmişi yaşatan sadece ‘ceberrut’ devletler değil, onlardan çok daha tatlı bir hegemonyayı belirli sınırlar içinde değil, tüm dünya üzerinde kurmayı başarmış olan kapitalist sistemdir. Bu sistemde kâr getirmek, ‘hayatta kalmanın’ anahtarıdır ve tıpkı evrimsel süreçte adapte olamayanın elenmesi tabii bir gerçeklik ise, rağbet görmediği için kâr getirmeyenin kapitalist dünya sisteminin yarattığı tabiat simülasyonu içinde elenmesi de o kadar normaldir.
İşte bu sistem, bazı durumlarda eski olanın imdadına yetişir ve onu değişim rüzgârından korur. Zira ‘turizm’ yani insanların sırf kendi ülkesindeki veya şehrindekinden ‘farklı’ bir şeyler görmek, tecrübe edebilmek için başka bir yere kısa veya uzun süreli seyahat yapmasına dayanan, kapitalizmin bel kemiği olan ‘endüstrilerden’ biridir. Bu endüstrinin varlığını koruyabilmesi için, tüm dünyanın birbirinin tıpatıp aynısı olmaması gerekir. Yöresel ve milli farklılıklar, eskinin bıraktığı izlerin her yerde farklı olması ama daha önemlisi, bunların yeniden ele alınarak, ‘yabancıların’ da anlayabileceği, ilgi gösterebileceği şekilde pazarlanması gerekir. Geleneğin tamamı olmasa da bir kısmı, kapitalist sistemde kendine yer bulabilmiş, adapte olmayı başararak hayatta kalmış olur.
Tavsiyeler
Emrah Safa Gürkan, Ezbere Yaşayanlar: Vazgeçemediğimiz Alışkanlıklarımızın Kökenleri, Istanbul: Kronik Kitap, 2022.
Eric Hobsbawm, "Introduction: Inventing Traditions," in The Invention of Tradition, ed. Eric Hobsbawm and Terence Ranger (Cambridge: Cambridge University Press, 1983), 1-14.
Immanuel, Wallerstein, Dünya-Sistemleri Analizi, Bir Giriş, trc. Ender Abadoğlu, Nuri Ersoy, Istanbul: BGTS Yayınları, 2011.
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.