Ortadoğu’da Bölgesel Savaş ve Terörle Mücadele
Sadece Türkiye’nin terörle mücadelesi değil, Ortadoğu bölgesi de muhtemel harita değişikliklerinin yakın olduğu tarihi bir geçiş dönemindedir. Nitekim ABD Başkanı Joe Biden, İsrail’e yönelik Hamas saldırıları başladığında bunu tarihin bükülme (inflection) noktası olduğunu açıklamıştı. Bugün ABD sözde daha büyük çatışmayı caydırmaya çalışır gözüküp, aslında İsrail ve diğer müttefikleri ile daha büyüğüne ve bölgesel bir savaşa hazırlanıyor. 07 Ekim 2023’de Gazze’de başlayan Hamas saldırıları sonrası İsrail’in katliama dönüşen askeri harekatı, ABD’nin Ortadoğu’ya ilişkin yeni planına entegre edildi. Bölgesel bir savaşın çok uzak olmadığı yeni Ortadoğu’da PKK’ya biçilen rol, büyük güçlerin vekili olarak katalizör olmaya devam etmek. Suriye’de hala IŞİD’a karşı, PKK vasıtası ile terörle mücadele edildiği yalanı söyleniyor. Türkiye’ye gelince son 30 yılda yapılan siyasi hatalar nedeni ile Irak’ın kuzeyinde ucube Barzani ve Talabani bölgelerinin ortaya çıkmasına seyirci kalmamızdan sonra Suriye’nin kuzeyinde ABD’ye asker yazılan PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde kendine devlet kurma beklentisine karşı hala pasif durumdayız. Türkiye ve İran’daki faaliyetlerini tali bölge olarak niteleyen PKK, Suriye ve Irak’a odaklanmış durumda. Irak’ta bile 2000’li yıllara kadar başarılı bir şekilde devam eden terörle mücadelenin artık Pençe-Kilit operasyonlarına ve Türk SİHA’ları ile ilgili hikâyelere indirgenmiş olduğunu görüyoruz. Bu makalede, terörle mücadele geldiğimiz aşamaya, Pençe-Kilit operasyonları da dâhil ABD’nin PKK’ya verdiği desteğe, ABD’nin yeni Ortadoğu planına ve Türkiye’yi bekleyen tehlikelere odaklanacağız.
Pençe-Kilit Operasyonu
2015 sonrası PKK için Türkiye ve İran tali, Suriye ve Irak asli askeri faaliyet alanı oldu. Bu sınıflandırma PKK’nın eylem tipi, ölçek ve yoğunluğu üzerinde belirleyici oldu.
Sınırdaki TSK ve jandarma birliklerinin etkin çalışması, sızmaları sıfır noktasına kadar oldukça azaltmış durumdadır. AWACS (Erken Uyarı Uçağı) ve İnsansız Hava Araçları (İHA) terör örgütünün hareket yeteneğini ve baskın yapma olasılığını önemli ölçüde azalttı. Kendi ürettiğimiz İHA’lar ile hem görüntü alıyoruz hem de silahlı olarak kullanıyoruz.
2016 sonrası PKK terör örgütünün ağırlık merkezi Suriye’ye kaydı, YPG/PKK’nın komuta kademesi PKK’nın dağ kadrosundan oluşuyor. YPG/PKK, iki ayrı gruptan meydana gelmektedir. Asıl kadrosu, Kandil’den gelen ve PKK’ya çok önceden katılmış eski ve tecrübeli teröristlerdir. Diğerleri ise ABD ve Batılıların sahada yetiştirdiği diğer teröristlerdir.
Kandil’den YPG’yi yöneten hiyerarşinin en tepesinden bulunan Cemil Bayık’ın altındaki Bahoz Erdal ve sonra gelen Sofi Nurettin Suriye’li kökenli, Sabri Ok ise Türkiye kökenlidir. Bahoz Erdal ve Sofi Nurettin, YPG’yi kurduktan sonra ortadan kayboldular, hiçbir yerde gözükmemektedirler.
Suriye’deki YPG/PKK’nın siyasi kanadı PYD değildir. PYD, Suriye’deki 30’a yakın Kürt partisinden biridir ama PKK’ya yakındır. Bugün Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgelerinin siyasi çerçevesi Suriye Demokratik Meclisi denilen yapıdır ve buna bağlı yerel yönetimler kurmuşlardır. Bu yapıya önce PYD adı verildi şimdi ise SDG (Suriye Demoktarik Güçleri) denilmektedir.
Bugün ABD, Suriye’nin doğusunda kalmak ve Kürtlerle işbirliğine devam etmek istiyor. Savunma Bakanı Mark Esper’e bakılırsa petrolle Suriye’deki Kürt bölgesi finanse edilecek. Amerikalılar bu yolla YPG/PKK’nın Suriye ordusuna katılımını önlemeye çalışıyor.
Pençe 1 Harekâtı 27 Mayıs 2019’da başladı. Pençe Harekât zincirinin son halkası olan “Kilit” operasyonu sürerken Irak ordusu da PKK işgalinde olan Sincar’a operasyon başlattı.
1980’li yıllardan beri Irak’ın kuzeyine Mart aylarından itibaren büyük çaplı operasyonlar yapan TSK’nın bu dönemdeki operasyonun amacı, kış dönemi boyunca Kandil ve Irak’taki kamplarında dinlenen, yeni elemanlar temin eden terör örgütünün mensuplarının inlerinden çıkarak Türkiye’ye sızma girişimlerini ülke dışında iken önlemektir.
Pençe-Kilit operasyonun hedefi olarak açıklanan Metina, Zap ve Avaşin-Basyan bölgeleri Türkiye sınırının yaklaşık 40 km. güneyinde iyi bilinen PKK kamp bölgeleridir.
Nitekim Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar şu açıklamayı yaptı; “Bu operasyonun başarılması ile birlikte, huduttaki kilit tamamlanacak, kilitleyeceğiz. Teröristlerin artık girmesi çıkması mümkün olmayacak. Biz herhangi bir şekilde, bir macera peşinde değiliz”.
22-23 Aralık 2023 ve 12 Ocak 2024 tarihli ve toplam 21 askerimizin şehit olduğu PKK saldırıları tüm Türkiye’yi derin bir yasa boğdu. Kanaatimce bu saldırılar, alışageldiğimiz PKK saldırılarının ötesinde çok iyi istihbarat ve lojistik destek gerektirmektedir. Bu kadar ince bir istihbarat, karlı havaya uygun donanım ve ele geçirilen Amerikan silahları bu kanıyı güçlendirmektedir.
Bölgeden aldığımız duyumlara istinaden, söz konusu terör saldırılarının arkasında muhtemelen bir Amerikan Özel Askeri Şirketinin olduğu ile ilgili iddialar mevcuttur. Bu kapsamda, aşağıdaki soruları gündeme getiriyoruz;
- Söz konusu saldırıyı yapanlar YPG/PKK kontrolündeki Kamışlı’dan olay bölgesinin güneyine araçlarla mı gelmişlerdir?
- Bu kişiler arasında ABD emekli özel kuvvetleri elemanları da bulunmakta mıdır?
- Kafalarında kask ve kaskın önünde kamera taşıyan bu saldırganlar hangi komuta merkezinden yönetilmişlerdir?
ABD askeri yapılanmasına bakıldığında, Suriye’de kurduğu görev kuvveti tarafından icra edilen (Tabii Çözüm) Harekâtı El Tanf ve Irak kuzeyindeki El Harir ana üsleri tarafından desteklenmektedir. 2018 yılında ABD’nin bölgede toplam 5.508 sözleşmeli personeli bulunmakta ve bunların 2869’u Amerikalıydı. 2022 yılı sonu itibarı ile bu rakam 7.908’dir. 2000 personel şu tali üslere dağılmıştır; beş adet Haseki’de, dört adet Deyrizor’da, beş adet Rakka’da, beş adet Ayn-el Arab’ta ve üç adet Menbiç’tedir.
Amerikan özel şirketlerinden “Castle” uzun zamandır bölgededir ve YPG/PKK ile ilişkileri ve verdiği askeri eğitim internete yansımıştır. Bu durum, Kamışlı merkezindeki bu şirketi Türkiye’ye yönelik saldırılarda öne çıkarmaktadır. ABD Savunma Bakanlığı’nın onayı olmadan böyle bir operasyonu yapması beklenemez.
YPG/PKK gittikçe ABD için daha gerekli bir vekil güç haline dönüşüyor. Geçen yıl YPG/PKK için 625 milyon dolar harcayan ABD, bu yıl için 450 milyon dolar ayırdı. Ve PKK gittikçe İran sınırına sürülüyor.
Güneydeki ABD kuvvetlerinin ötesinde İsrail kontrolündeki bölge bulunduğu göz önüne alınırsa, Irak (Erbil)’den Suriye’nin kuzeydoğusuna ve oradan güneybatısına bir kuşağın yani denize çıkışı olan bir Arap-Kürt koridorunun tamamlandığı anlaşılır.
Son terör saldırıları sonrası uzun zamandır yapageldiğimiz tavsiyelerimizi yenileyelim;
- Askerlerimizi uzun süre pasif durumda bırakacak ve hedef haline getirecek, alan hakimiyeti uygulamalarına son verilmeli ya da süre uzatılmamalıdır. Son olayda İHA/SİHA’larımızın neden etkili olmadığı araştırılmalıdır.
- PKK Türkiye’de operasyon yapmak yerine ana gövdesi ile Suriye’de devlet kurmaya çalıştığına göre, Irak’ta oyalanmak yerine bir an önce YPG/PKK’yı yok etmeyi hedef alan büyük çaplı bir askeri operasyon, baskın şeklinde yapılmalıdır.
- Terörle mücadelede istihbarat konusunda Batılıların uyguladığı yeni konsept incelenmeli ve istihbaratta teknoloji ağırlıklı bir ikaz, takip ve gözetleme sistemine geçilmelidir.
- Terörle mücadelede balıkçı yöntemi yerine, harekete geçilebilir istihbarat ile avcı yöntemine geçilmelidir. Bu kapsamda, askerlerin kendi ihtiyacı olan istihbaratı üretebilmesi için askeri istihbarat sınıfı ve birlikleri yeniden ihdas edilmelidir.
- Ayrıca şehit sayısının azaltılması ve asker ailelerinin moral ve motivasyonu için kapatılan askeri sağlık kurumları yeniden açılmalıdır. Askeri personel maaşlarının düşük seviyede olmasının da morali etkilediği ifade edilmektedir.
Gazze sonrası Ortadoğu’daki gelişmeler ve son terör saldırıları
07 Ekim 2023 tarihinde Hamas güçlerinin İsrail bölgesine saldırısı (Aksa Tufanı) ile başlayan çatışmalar, 27 Ekim’de İsrail’in karşı saldırısı ile Filistin halkı için tam bir katliama dönüştü. Kuralları ve sınırları olmayan bu katliam hala uluslararası hukuka aykırı bir şekilde ve acımasızca sürüyor. İsrail güçleri, Hamas alt yapısını çökertmek için ceplerin temizlenmekte olduğunu iddia ediyor. Geçen hafta ilan edilen Düşük Yoğunluklu Savaş safhası ile İsrail’in Gazze operasyonları zamana yayıldı.
Savaşın sonunda daha kaotik ve harap olmuş bir Gazze bulacağız. İki devletli çözüme hala uzağız. Konuşulan Gazze’nin Batı Şeria’da Batılılar tarafından tanınan resmi hükümetine bağlanması. Ancak, ikiye bölünmüş yapıda Gazze’nin güvenliği ve ihtiyaçları, her şeyden önce kuşatmanın nasıl kaldırılacağı henüz belli değil.
İsrail, resmi harekâtına başlamadan önce ABD ile uzun süren görüşmeler yaptı. ABD’li askerler ile yapılan görüşmelerde sadece güç hesaplamaları değil, Ortadoğu ile ilgili yeni planlar da tartışıldı. Bu plan üç aşamalı olarak Ortadoğu’da hayata geçiyor.
(1) Birinci aşamada; Filistin’e yönelik operasyonların sadece Gazze ile sınırlı tutulması, bu operasyonların kontrolden çıkmaması için çatışmalara Hamas tarafında katılabilecek diğer güçlerin caydırılması. Bu kapsamda, Hamas’ın arkasında İran’ın olduğu ile ilgili kesin bir yargı vardı.
(2) İkinci aşamada; İsrail’in etrafındaki ve genel olarak Ortadoğu’daki İran kollarının kesilmesi öngörüldü. Suriye ve Irak içinde İran’a yönelik saldırılar, Yemen’de de ateşlendi. İran içinde IŞİD’in yaptığı bombalı saldırı, Yemen’de İran’ın desteklediği Husiler üzerinden reaksiyon gördü.
İran; Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Yemen, Bahreyn ve S. Arabistan’ı da içine alan bir Şii bölgesel hakimiyet projesi izliyor ve Yemen’de Husilere desteği Bab El Mandan boğaz için tehlike olarak görülüyor. ABD’nin kontrolündeki küresel ticaret yolları için Ortadoğu’daki üç büyük boğazda (Hürmüz, Süveyş ve Bab El Mandab) başka bir ülkenin kontrol sağlamasına asla müsaade edilemezdi.
Ortadoğu genelinde İran’a yönelik bu aşındırma politikası ABD’nin aynı zamanda diğer Batılı güçlerle birlikte askeri yapılanmasını geliştiriyor. Bahreyn ve Katar’daki geniş ABD misyonundan sonra Doğu Akdeniz ve Aden Körfezindeki yeni uluslararası güçler, aslında büyük savaşa hazırlık.
(3) Bölgesel Savaş; bu savaşın hedefinde her ne kadar İran gösterilse de asıl mesele Ortadoğu’da istenen dönüşümün hayata geçirilmesi için bölge ülkelerine dayatmalar yapılması. İran’a yönelik ayaklanmalar ile rejim değişikliği senaryosu 2009 yılından beri test ediliyor. Eksik olan ayaklanmacılara silah verilmesiydi ve şimdi bunun zamanlaması bekleniyor.
Harita değişikliklerine gelince; yeni dönem ABD’nin Ortadoğu planı siyonist lobinin talepleri dikkate alınarak hazırlandı. Yeni haritada Filistin olmayacak. ABD ve diğer Batılı güçlerin uçak ve diğer savaş gemileri, muharip uçakları Doğu Akdeniz ve Kızıl Deniz’e kadar olan bölgeyi kuşattılar. Hamas ve Husi saldırılarını karşı saldırı meşruiyeti için kendini savunma argumanını kullanıyorlar. İran istese de istemese de bu savaşa sokulacak. Her ne kadar İran’ın nükleer silah programı bahane edilse de, işin arkasında ABD ve Batının enerji hesapları var.
Ortadoğu petrol rezervlerinin %24’ü S.Arabistan, %12’si Irak ve %8’i Kuveyt’e ait. İran ise %16’sına (dünyada %12) sahip ve bu kendisini hedef haline geliyor. Ama asıl cazip olan dünya doğal gaz rezervlerinin %17.3’üne sahip olması. Rusya’dan (%24.3) sonra dünyanın en çok doğla gaz rezervine sahip.
Katar ise İran ile ortak olarak %12.5’ine sahip ve bu ortaklığı bozmak için ABD, Ocak 2022’de Emir Şeyh Tamim bin Hamad’ın Washington ziyaretinde Katar’ı özel statülü ortak ilan etti ve böylece ABD ittifakına katılmış oldu. Ortadoğu’daki en büyük ABD üssü zaten Katar’da bulunuyor. Bahreyn’dekiler ve Hürmüz Boğazı çıkışındaki altıncı filo ile birlikte kuşatma tamamlanmış durumda.
İsrail’in Süveyş’e alternatif olacak Ben Gurion Kanal Projesi 1960’lardan beri gündemde idi ama şimdi sırasının geldiği düşünülüyor. Bu kanal, Süveyş’ten geçecek Çin koridorunu da boşa çıkarabilir. Hürmüz Boğazı, dünya enerji kaynaklarının %30’unun naklediği bir stratejik ulaştırma pasajı. Netanyahu, bu projenin arkasında olduklarını açıkladı. Özetle, Süveyş Kanalı’na alternatif bir enerji ve ticaret deniz yolu gündemde.
Sonuçta, Filistin’den sonra İran’da haritadan silinecek ve yeni Ortadoğu’da domino taşları yıkılırken, yeni enerji planları üzerinden güç merkezleri hizaya sokulacak. İsrail’de büyük bir Anglo-Amerikan ticaret, enerji ve lojistik merkezi kurulurken, Çin’in Akdeniz’deki Yol-Kuşak projesi boşa çıkacak. Büyük İsrail, Anglo-Amerikan merkezi üzerine kurulacak.
Yeni Ortadoğu ve Türkiye
Gazze’den sonra İran ile ilgili senaryoya geçiliyor. Savaş planında ayaklanma yanında Kuzistan bölgesindeki petrol bölgelerine el konulması ve İran’daki Kürt grupların (PEJAK) buraya jandarma yapılması var. Tabii bunun için Kürtlere İran’da da bir devlet kurma müjdesi verilecek.
ABD, bölgesel savaş planının işaretini Ortadoğu için “uzun savaş” açıklaması ile dile getirdi. ABD’nin “yaratıcı kaos” projesi Ortadoğu haritasının yırtılmasını öngörüyor ve bunun için de vekil devletlere ve PKK gibi vekil güçlere ihtiyaç var. Bu projenin uygulanmasında en büyük tehdit ise Ortadoğu’daki en büyük askeri güç olan Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetleri.
Türkiye’nin ne Irak ve Suriye, ne de İran’daki senaryoyu etkilemesi, kendi başına bağımsız politikalar izlemesi istenmiyor. Türkiye’nin hiçbir zaman ABD uçaklarına tehdit olur diye hava savunma sistemlerine sahip olmasını istemediler ve ortam iyice ısınırken Türkiye’ye F-16 satmaları da söz konusu değil. Bu ancak çok sıkı kısıtlamalar ve pazarlıklar ile olabilir.
Bütün bu gelişmelerin arkasında Türkiye’nin özellikle 2011 yılı sonrası uyguladığı yanlış politikalarında etkili olduğunu söylemeliyiz. Müslüman Kardeşler projesi çöktü ve artık yeraltına çekildiler. Hamas başta olmak üzere radikal savaşçılara olan desteği ve sürdürdüğü vizyon Ankara’nın ülke içinde olduğu gibi dış ilişkilerimizde de büyük kırılmalara neden oldu. Dışarıda sürekli gerilimler yaşanırken ülkemiz gittikçe daha çok izole oluyor.
Türk dış politikasında son on yılda neler oldu?
- ABD ve Batı ile çıkarlar oldukça ayrıştı. ABD’nin demokratlar ve otokratlar diye ikiye ayırdığı dünyanın yeni demirperdesi Türkiye’yi doğuda kabul ediyor.
- Ortadoğu’da Katar hariç tüm Arap ülkeleri ve İsrail ile ilişkiler birçoğu ile düşmanlık seviyesinde kutuplaştı. Bu ABD ile ilişkilere de yansıdı.
- Rusya ile yaşanan geçici yakınlaşmaya rağmen iki ülke arasında siyasi ve askeri gerilim riski devam ediyor.
- Türkiye’nin NATO’daki rolü, ittifaka bağlılığı sorgulanır hale geldi. İttifakın güney kanadı artık de facto olarak Yunanistan’ın doğu sınırlarından geçiyor.
- Türkiye’nin Avrupa Birliği ilişkileri en düşük seviyesine indi.
Özetle Batı’dan koptuk; başta savunma ve ekonomi olmak üzere hemen her alanda örtülü ambargolara maruz durumdayız. Gittikçe İran’ın konumuna düşüyoruz; yalnızlaşan ve nihayetinde hedef haline gelen bir ülke.
Sonuç
PKK adı altında baş gösteren proje, IŞİD ile birlikte esasen Ortadoğu ve Orta Asya'yı kapsayan bir siyasi projenin bölge kaynaklı uygulama programıdır. PKK terörü olarak ifade ettiğimiz şey; büyük güçlerin Ortadoğu'yu siyasi-etnik ve kültürel olarak parçalamayı, bu bağlamda bölge dengelerini yeniden oluşturmayı hedefledikleri geniş çaplı bir planın parçasıdır. Bu bağlamda, son dönemdeki gelişmeler ışığında terörle mücadelede dikkatimizin Suriye’nin kuzeyinden bilinçli olarak uzaklaştırılmakta olduğu gözden kaçmamalıdır. Türkiye’nin yapması gerekenler;
(1) Türkiye, terörle mücadelesinde enerjisini Irak’ta harcamamalı, önceliğini Suriye’deki asıl PKK varlığına vermeli ve bir an önce baskın tarzında büyük bir operasyonla bölge kontrol altına alınmalıdır. Bunun için ABD’nin icazeti beklenmemelidir.
(2) Ortadoğu’da özellikle Suriye, Irak ve İran’da haritalar değişme noktasına geldiğinde Türkiye’nin müdahil olması Batı’nın en büyük korkusudur. Türkiye, bu tür senaryolara düşünce ve güç olarak hazır olmalı, gücünü artırırken enerjisini saklamalıdır.
(3) Batılıların Türkiye’de iç savaş çıkarma girişimine karşı hazırlıklı olunmalıdır. Ülkemizde saklanan IŞİD hücrelerine ve canlı bombalarına dikkat edilmelidir. Son yıllarda ülkemizde yaşanan kutuplaşma ve gerilime son verme konusunda ciddi adımlar atılmalıdır.
Atatürkçülük ve Türk milliyetçiliği, hepimizi birleşirecek yegane çatıdır.
Sonuç olarak, Ortadoğu satrancında piyonlar yeniden yerleştiriliyor, yeni oyun başlıyor. Genel gidişata bakınca, belirsizliğin, kuralsızlığın, melez (devlet destekli terör) ve sağlıksız ilişkilerin uzun bir süre daha devam edeceği anlaşılıyor. Türkiye’nin ne Irak ve Suriye, ne de İran’daki senaryoları etkilemesi, kendi başına bağımsız politikalar izlemesi istenmiyor.
Gazze’de başlayan çatışmalar, Ortadoğu için daha büyük planların hayata geçmesine neden olabilir. PKK terör örgütü, Irak ve Suriye savaşlarından sonra İran senaryosu ile tekrar hayat bulmamalıdır. ABD’nin Irak ve Suriye “sınırını kullanmayı azalt/ertele ricaları” PKK terör örgütünü İran sınırına yöneltmektedir. Müttefiklik diye bir şey kalmamıştır, dün olduğu gibi bugün de kendi işimizi kendimiz göreceğiz.
Makalenin geniş versiyonu için; https://www.academia.edu/113806838/Ortadoğuda_Bölgesel_Savaş_ve_Terörle_Mücadele
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.