Tuğrul Keskin
Tuğrul Keskin - Göle Bakma Durağı

Göle Bakma Durağı

Başlıktaki adın, Turgut Uyar’ın 'Göle Bakma Durağı'ndan esinlendiğini söylememe bilmem ki gerek var mı?
Fakat konumuz bu değil şimdilik.

Bu hafta Köyceğiz’de, mekân adlarının, bir yerle aidiyet oluşturmak bağlamında ne denli değerli olduğunu yeniden anımsadım, hatta yeniden keşfettim. Aslında bir hayli zamandır oturduğumuz bir mekân 'Ayaklı Göl.'  Belki de oturulabilecek en güzel göl kıyısı evi! Hem içinden, hem dışından, hem adından şiir akıyor bu yerin. Sanki şiirler orada okunsun için yaratılmış. Orada, Ölemez Dağları’nın bütün heybetiyle ölümsüzlüğü haykırdığı Göle Bakma Durağı’nın altında… İşte o günlerden biri, Temmuz 2017’de şöyle bir şiir yazdırmış bana 'Göl Kıyısı'

iki genç oturdu köyceğiz gölü’nün kıyısına bu akşam
soluk soluğa iki genç, beyaz bir telaş bakışlarında
dünya ellerinde yeniden yoğrulacakmış gibi heyecan
“bir kalem verir misin” dedi karaşın olan
itiraz etti kumral “ama kurşun kalem olsun, hafifinden”
dünyayı yeniden yazacaklarını sandığım kalemden
sevgilisinin saç topuzuna tutturgaç yaptı, karaşın olan.*

Sonra kalkmış bu iki genç, Ayaklı Göl Restoran’ın önündeki  'Göle Bakma Durağı' levhasının önünde fiyakalı bir 'selfi' çekip, gitmiştiler. Ve gerçekten göle bakmanın ve gölde güneşi batırmanın en güzel noktasında fotoğraflanıp, güneşi batırmadan gitmiştiler! Neyse…

Köyceğiz Kordonu’nu bir uçtan bir uca yürürken, birden Gülten Akın’ın hüzünlü bir portresi ile karşılaşırsınız. Sonra Orhan Veli, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Edip Cansever, Oğuz Atay, Tezer Özlü, Ataol Behramoğlu, Şükrü Erbaş ve Neşet Ertaş ile Âşık Veysel… Daha pek çok, pek şair ve müzik insanının portreleri… Ah yurdumdaki bütün mekânlar ve adları böyle olsa keşke diye düşünürken, birden, Cemal Süreya’nın, İnciraltı’nda, Mehmet H. Doğan ve Ahmet Necdet’in de olduğu masada anlattığı bir anısı geliyor aklıma.
Şöyle anlatmıştı 'Sürgün Abdal' ağır ağır konuşması ve duru Türkçesiyle: "İstanbul’a göç ettiğimiz vakitler, ben ortaokula gidiyorum. Sınıfta en çok korktuğum şey öğretmenin evimizin adresini soracak olması, çünkü pek utandığım bir sokak adımız var; Tavuk Uçmaz Sokağı… Bu adı söylemekten öyle utanıyorum ki rüyalarıma giriyor. Bir okul çıkışı eve geliyorum ve babam ertesi sabah bu evden başka bir eve tanınacağımızı söylemesin mi? Sevinçten uçuyorum artık. Sabah heyecanla uyanıyorum, eşyalar bir aracın arkasına yükleniyor, hoop yeni evimize. İner inmez araçtan, koşar adım sokağın adına bakmaya… Bir de ne göreyim, bu sokak adı diğerinden de berbat; Pür Telaş Sokağı… Utancım geçeceğine artıyor. Ama bir vakit sonra, o adları koyan insanlara çok saygı duyuyorum. Ne güzel adlar koymuşlar, baksanıza; Tavuk Uçmaz Sokağı, Pür Telaş Sokağı… İçinde şiir var bu adların. Şimdi ise adlar numaradan ibaret, naylonsu geliyor bana…"

Hatırlayacaksınız, Turgut Uyar da; “halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta/ her şey naylondandı o kadar” demişti Geyikli Gece’de.
Geçtiğimiz bu zaman diliminde her şey “naylondan” gibi görünse de, imge üreten, erdemi önceleyen kimi gerçek insanlar ve mekân adları da var kuşkusuz. Ayaklı Göl ve Gürbüz Çetinkaya, bunlardan ikisi yalnızca... 

Ayaklı Göl adını ilk kez gördüğümde şöyle düşünmüştüm; ne güzel bir metafor.  Sonrasında öğrendim ki bu bir metafor değil isimmiş meğer ve Köyceğiz Gölü bir ayaklı göl imiş. Çünkü Ayaklı Göl, denizle bağlantısı olan göl demekmiş ve Köyceğiz Gölü de, Ölemez Dağları’nın arasından Dalyan’a, oradan da Akdeniz’e uzanır. Bir kısrak başı gibi değilse de, bir kartal kanadı serinliğinde. Elbette şaşırdım! Ve öğrendim ki bu ayaklı göllerden dünyada yalnızca yedi adet varmış ve işte onlardan biri de bizim Ayaklı Göl; Köyceğiz Gölü imiş ve yurdumuzda başkaca da ayaklı göl yok imiş… 

Sonra düşündüm, bizim Ayaklı Göl’ün böylesine tek başına oluşu, büyük şiirlere kapı aralamak içindi sanki. Ne büyük keder! Çok güzel ve bütün anlamları ile yapayalnız bir göl! İşte bu yalnızlık içinde, yalnızlığı düşünürken, gördüğüm karabatak yavrusu şu şiirimsiyi yazdırdı bana: 
bir karabatak yavrusu/ tek başına/ üstünde köyceğiz ayaklı gölünün/ bir insan yavrusu/ tek başına/ üstünde dönen dünya kan gölünün…
Nerede ve hangi şartlarda olursak olalım, insandan dünyanın toprağına akan, can yakan, hep aklımızda tutuğumuz ve şiir yapmanın gündemini belirleyen hep gözyaşı, her zaman kan. Bitecek mi bir gün? Bunu bilemiyoruz hiç, ne acı! 

Oysa Gürbüz’le iyi şiirler, şairler, insanlar ve daha pek çok güzel şey üstüne uzun uzun konuşmuştuk bu gün, Göle Bakma Durağı’nın altında.  

Yine de siz siz olun, Ayaklı Göl’ün kıyısında bir gün geçirmeden, Ölemez Dağları’na şöyle bir bakıp ah çekmeden, Turgut Uyar’ın Göğe Bakma Durağı’nın tamamını, Göle Bakma Durağı’nın altında okumadan, çekip gitmeyin sakın bu dünyadan!

*Göl Kıyısı adlı bu şiir, Everest Yayınlarınca basılan ve 5 Kasım’dan itibaren piyasada olacak “Kavil” adlı kitabımdan.

Toplam 1467 defa okunmuştur.

Tuğrul Keskin diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.