Yeliz Koray
Yeliz Koray - Dana

Dana

Dana deyince aklıma bizim başarılı editörümüz Mine Abla gelirdi.
Kocaeli Gazetesi’nde yıllarca dirsek çürütmüş, emektar, bazen hırçın, bazen sevecen ama üzerimde emeği olan…

Neyse, siz “Dana-Mine Abla ne alaka?” demeden konuya gireyim...
Yerel gazete okuyanlar bilir, “Bu da haber olur mu?” dediğiniz, o şehirdeki her şey haber konusudur bizim için. 
Tıpkı baroya yeni kayıt olan avukatlar gibi…

Kalktım gittim…
Stajını bitirmiş 4 yeni avukat için küçük bir tören ve kokteylden sonra gazeteye gelip, ‘Baroya 4 yeni avukat’ başlığıyla haberi yazıp çıktım. 
Ertesi gün gazeteye geldim. Daha çayımı içip ayılmamışım ki santral, “Sana telefon var” dedi. 

-"Hayır olsun sabah sabah kim arıyor ki" diye söylenirken “Alo” dedim. 
Karşımda ilk kez duyduğum bir erkek sesi…
-Buyurun dedim.
“Yeliz hanım merhaba, ben dana” dedi.
Bir süre sustum, yanlış duyduğumu düşünerek “Anlamadım kimsiniz?” diye tekrarladım. 

“Ben dana dana. Hani baroya 4 yeni avukat dana yazmışsınız ya… Ben o danalardan biriyim” dedi. 
Hemen gazeteyi alıp sayfaları karıştırdım. Sahiden de ‘Baroya 4 avukat dana’ yazıyordu.
Adamdan özür dileyeceğime kahkahayı basınca o da kendini tutamadı. 
Meğer bizim Mine abla, ‘Baroya 4 avukat daha’ yazacağına dana yazmış. 

Neyse avukat da insan evladıymış. Meslekte bir harfin bile ne kadar önemli olduğunu, zamanla yarışırken böyle hatalar olacağını söyleyip tatlıya bağladım.
Seneler geçti...
Mine Abla emekli oldu, ben başka bir gazeteye, oradan başka gazeteye…
Ama ne zaman bir yerde karşılaşsak Mine Ablayla birbirimize bakıp ‘dana’yı hatırlayıp güldük. 

*
Bundan sonra mı?
Kesinlikle Ferdinand gelecek aklıma. 
Hani sanatçı Haluk Levent’in satın alıp adına “Ferdinand” dediği…

*

Bir danadan ne öğrenebilirdik ki düne kadar?
Hiç!
Öyle bir zamanda geldi ki...
Azim
mücadele
inanmak
başarmak, adeta yeniden anlam buldu onunla. 

*
Aslında bir örneğini aylar önce Polonya’da görmüştük. 
Mezbahaya götürüldüğünü anlayan bir inek, çiftliğin çitlerini yıkarak kaçmış, bizim dana gibi kendini sulara atıp saatlerce yüzdükten sonra adaya çıkmıştı. 
Sahibinin ve görevlilerin her yakalama girişiminde yeniden suya atlayan inek, bir adadan diğerine adeta hırsız- polis kovalamacası yaşatmıştı. 
Öyle ki, profesyonel yüzücüler gibi suyun altına bile dalıp izini kaybettirmeyi başaran inek, özgürlüğü sonuna kadar hak etmişti.   
İneğin sahibi de sonunda pes etmiş, ineği yakalamaktan vazgeçtiği gibi, belirli zamanlarda adaya gidip ona yem bırakmaya başlamıştı. 

*
O inek gibi yaşama hakkına sahip çıkan bizim dana, Rize’den Trabzon’a kadar 3 gün aç susuz yüzerek sadece kesilmekten kurtulmadı.
Bundan sonra da kesilmesin diye kamuoyu oluşturdu
Sempati kazandı
Değerini ikiye hatta üçe katladı. 
Neredeyse özgürlük mücadelesinin sembolü oldu. 

*
Dedim ya, öyle bir zaman da geldi ki...
Üniversite öğrencilerinin, gazetecilerin, muhalif siyasetçilerin, aydınların, sisteme ‘dur’ diyen herkesin cezaevinde olduğu, 
oğlunu arayan annelerin bile yaka paça gözaltına alındığı, 
onlardan olmayan herkesin korkutulduğu, 
sindirildiği, işsiz aşsız bırakıldığı...
Ufak ufak da susmaya, 
konuşmamaya, yazmamaya, 
hakkımızı aramamaya başladığımız bir dönemde, yaşama hakkına sahip çıkan bir dana ne çok şey anlattı bize!

*
Bundan sonra dana deyince özgürlük gelecek aklıma, azim gelecek, başarının bekleyerek değil, büyük mücadelelerle kazanıldığı gelecek. 

Bundan sonra şakayla çocuklara “dana kadar oldun” derken..
Dana kadar olamadığımız gelecek…

Toplam 2063 defa okunmuştur.

Yeliz Koray diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.