Yeliz Koray
Yeliz Koray - Ölürem ben ölürem…

Ölürem ben ölürem…

Yaşasaydı 7 yaşında olacaktı.
Adı Kübraydı.
Ana işsiz baba işsiz…
Fakirliğin gözü çıksın; dolap tam takır, kuru ekmek bile yok!
2,5 yaşındaydı, ne etin tadına bakabildi ne de sütün.
Çok ağladı Kübra, hastalandı, hastaneye yetişemeden de öldü.
Raporuna beslenme yetersizliği yazdılar ama doktor açlıktan öldü dedi.

*

Yaşasaydı 5 yaşında olacaktı.
Adı Ayazdı. Ne bilsin anası ölüm nedenini kimliğine yazdırdığını.
40 günlüktü. Babası asker, anası tek odalı kerpiç evin kırık camlarını naylonla kaplayan bir garip.  
2013 yılı Aralık ayı. Konya soğuk mu soğuk.
Ayaz bebek üşümesin diye çer çöp topladı anne Maviş. Yetmedi nefesiyle ısıttı evladını.
Bir gece uyandı, Ayaz bebek meme için neden ağlamamıştı ki?
Kucakladı, göğsüne aldı hemen.
Buz gibiydi Ayaz bebek. Doktorlar zatürreden dedi ama soğuktan öldü Ayaz bebek.

*

Yaşasaydı 32 yaşında olacaktı.
Adı Emineydi. Altı ay önce doğurduğu kızına Kardelen demişti.
Kim bilir belki de açsın istedi her zorlukta Kardelen çiçeği gibi.
Kocası bir yıldır işsiz, elde yok avuçta yok!
2012 Mart ayı. Her nefeste buhar çıkıyor ağızlarından. Öyle soğuk Adana; kar, kış kıyamet.
Elindeki son parayla oduncuya koştu Emine.
6 liraydı…
Oduncu acıdı haline, odun verdi para almadı.
Lakin ıslaktı odunlar, ne ettiyse yakamadı Emine.
İsanın elleri soğuktan uyuşmuş, Kardelen ağlamaktan morarmış.
Bir sobaya baktı, bir çaresizliğine Emine. Yan odaya gitti, fön makinasını aldı.
Çocukların yanında makinayı çalıştırıp tekrar yan odaya gitti.
Gururundan mı, çaresizlikten mi kimse bilmez.
Çocuklarını ısıtamadığı için astı kendini Emine.

*

Yaşasaydı 1 yaşında olacaktı.
Adı Cumaydı. Cuma günü doğmuştu çünkü.

Savaşın ortasında doğmasın diye anne karnında gelmişti Türkiyeye.
Elde yok avuçta yok; anne aç baba aç!
Memeden süt gelmeyince aç kaldı Cuma.
Ne mama alacak para var ne de sığınacak bir dam.
13 günlüktük yaşamına mı ağladı bilinmez. Hiç susmadı o gün.
Hep silahlar öldürmez ya çocukları…
O gün açlıktan öldü Cuma.

*

Adı Mustafaydı.
Yaşasaydı 17 yaşında olacaktı.
Fakirliğe doğmuş, köyden kente göçmenin de faydasını görmemişti.
Sobaya atacak kömüre, sofraya konacak ekmeğe katkım olsun dedi.
Okulu bırakıp inşaatlarda çalışmaya başladı Mustafa.
Ne sigortası vardı ne de işinin güvenliği.
Zaten canının bir kıymeti de yoktu!
16 yaşındaydı daha…
Her katta ömrünün bir yılına veda eder gibi çıktı o gün 16. kata.
Dış cephe yapacaktı, ayağını iskeleye attı.
16 yaşında 16. Kattan düşerek öldü işçi (!) Mustafa.

*

Yaşasaydı 7 yaşında olacaktı.
Adı Muharremdi.
Ne kartopu oynayabildi ne de kar tatili yapabildi.
Kar demek çile demekti zaten, hastalandı.
Üşüdü, öksürdü, tir tir titredi!
Yollar kapalı, en yakın köy bile 16 km uzakta.
Telefona sarıldı babası, yardım istedi. Devlet gelecek hastaneye gideceğiz dedi.
Sabaha kadar bekledi…Ama ne kapıyı çalan oldu ne de arayan.
Bilseydi gelmeyeceklerini kucaklayıp yetiştirecekti belki.
Olmadı, sabaha çıkamadı Muharrem bebek.
Ve bir çuvala sığdırıp minik bedenini dünyanın en büyük acısını sırtlattılar babaya…

***


Ve İdo…
2 aylık bilemedin 2 yaşındaydı.
Dünyalar zengini babasının villasında ayacıkları üşüyordu.
İstanbul soğuk mu soğuk.
CHP iktidardan yeni gitmiş (!) millet tezekten henüz kurtulmuş.
Doğalgaz birkaç semtte ya var ya yok.
 

Telefona sarıldı baba, yardım istedi. On dakika geçmedi sorun çözüldü.
İdo üşümekten kurtuldu, İbo dertlenmekten!

Ve evlatları üşüyen babalar, İbo söylerken belki de aynı şarkıda kaç kez ağladı
aynı derdi taşır gibi içli içli;
Ayağında kundura… Ölürem ben ölürem vay!

Toplam 2057 defa okunmuştur.

Yeliz Koray diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.