Yenikapı ruhu(!) derbinin skoruna yansıdı

Ali Kaya Soysal
 Dünyada benzeri olmayan deplasman yasağı 2011'de başladı, Gezi Direnişinden sonra Taksim engellemesi ise 2013 Haziran ve 17-25 Aralık. Hepsi AKP iktidarı döneminde yaşandı. Çok gariptir ki ilk ikisi aynı yönetim tarafından  kaldırıldı. Sonuncusu ise nerelere geldi, hep beraber izliyoruz. Bu işin siyasi yönü, futbola gelecek olursak, dün gece 5 sezon sonra Beşiktaş'ın Dolmabahçe, Mithatpaşa, İnönü, en son adıyla Vadafone  Arena'sında tarihi bir olaya tanık olduk ve bu ucube bitti (mi acaba)?

Devletin çöküşünün bir ifadesi olan "deplasman yasağına" yıllardır karşı çıkan biri olarak sonuçlarını gördüm dün, yüzlerce polis eşliğinde stada getirilen 1900 Galatasaray taraftarı, maç sonu stada zarar vermişler duyumlarıma göre, karşılıklı edilen küfürlere değinmiyorum bile. Bu yüzden BJK'nin sahası kapanacak büyük bir olasılıkla. Yasağın kalkmasını yıllardan beri destekliyorum, insanlık adına, onur adına, spor  adına. Ama bizim ülkemizde bu gerçekleşmeyecek, ne yazık ki! Eminim üstelik.. Hatta, şu kadar eminim, ilk  FB-GS maçından sonra eski yasağa dönülecek, Beşiktaş da "naifliğiyle" kalacak her zaman olduğu gibi. Aslında acı olan kulüplerimiz, sporcularımız, yöneticilerimiz, dahası insanlarımız nasıl böyle bir mutasyona uğradılar, bunu anlamlandırmak hakikaten zor.

Geçelim maça; ben iki  hafta önceki yazımda "Beşiktaş bu ligi Nisan'da şampiyon bitirir" demiştim, ama parantez içinde, "adaletli bir yönetim olursa" diye bir saptama yapmış ve önceki yazılarımda Şenol Hoca'nın bu geniş kadroyu iyi idare edebilme konusundaki endişelerimi kaleme almıştım. Adaletsiz yönetim, kariyerinde ilk kez bir derbi yöneten Ali Palabıyık'la  başladı ve Şenol Güneş'in yanlışlarıyla devam etti. Belki BJK camiası yenik durumdayken beraberliğe ulaşmanın sevincini yaşıyor olabilir -ki o beraberlik tamamen GS'nin skor avantajını koruma adına yaptığı yanlışlıklardan kaynaklandı- ama gerçekler bana göre öyle değildi.

Şenol Hoca'nın sahaya sürdüğü onbirde iki eleştirim var; Gökhan Gönül henüz fizik olarak hazır değil. Rakibinin sol kanat oyuncusu Bruma çok çabuk ve deparlı, kontra yiyeceksin o kanattan belli. Tamam, bunu düşünmüş, önüne Olcay'ı koymuşsun ama bu durumda bir rakibe karşı iki oyuncu kaybetmiş oluyorsun. Kaldı ki Gökhan ve Olcay'ın 20-30 metrelik sprintleri Beck'den cok yavaş... Zaten bu yüzden ilk 40 dakika Quaresma ve Olcay'a  kanat değiştirtmedin, Sabri ile Carole'yi rahatlattın...Yani aslında bir cok tekniği yüksek oyuncun olmasına rağmen rakibin Beşiktaş'a nasıl önlem alabilirim diye düşünmesi gerekirken boş yere 0-2 skor dezavantajına düştü takımın. Tabi şunu belirtmeliyim; 8. dakikada gelen erken Eren golü tam bir kısmetsizlik. Aynı pozisyonda 59'da Atiba'nın topu Muslera ve direk arasında eridi..
 
İlk yarının son anlarında beraberlik golünü bulmak için yüklenen Beşiktaş, Gökhan İnler'in bir top kaybıyla Bruma'ya gelen pozisyonda "aman faul yapmayalım" diye düşünen 4 futbolcunun hatasıyla 0-2 geriye düşünce işler zorlaştı. Çünkü karşıda 8. dakikada 1-0'dan sonra oyunu yavaşlatmak için her türlü futbol hilesine başvuran bir takım vardı. Bu taktiğin Hollandalı teknik direktörden gelmediğini, saha içindeki Sneijder ve kenardaki Orhan ve Ayhan'dan geldiğini tahmin edebiliyorum. Neyse; devre arasında düşüncelerimizin yarısı hocayla birleşti ve formsuz Oğuzhan ile etkisiz Olcay'ın yerine Talisca, hocaya göre de Aboubakar oyuna alındı. Bu noktada, Şenol Güneş'e şunu hatırlatmak istiyorum; Bu sezon yapılan transferlerin arasında en kariyerlisi Barcelona'dan alınan Adriano. Bu futbolcu Sevilla'da da farklı pozisyonlarda oynamış. Stopper, sol savunma, sol atak, orta saha gibi... Ayrıca karakteri çok arakadaşına örnek olacak kadar mükemmel. Ne demek mi istiyorum hoca, Caner'in saha içindeki eski takımlarından kalma, hiç de yeni kulübünün örfleriyle uyuşmayan  jestlerini izliyorsun herhalde bir öğretmen emeklisi olarak!

İkinci 45'de, skor dezavantajının yarattığı saha içi üstünlüğüyle rakibinini baskı altına alan Beşiktaş, 73'de kornerden gelen topa yükselen Marcelo ve 78'de "nöbetçi golcüsü" Cenk'in ayağından gelen gollerle beraberliği yakaladı ve skor yazarlarına göre başarılı kılındı herhalde. Maçın son saniyelerinde yaşanan gol pozisyonlarında skor iki takım lehine de 3-2 bitebilirdi...

Turgay Şeren sezonunun birinci derbisinde bir çok ilk yaşandı; 

1-  70 yıl önce bu statta ilk golü atan rahmetli Süleyman Seba'nın yeni "halefi" GS'li Eren Derdiyok  oldu.

2-  Yeni statta ilk derbi mücadelesi oynandı.

3- Beş yıllık deplasman yasağının kalkması yine bu stada nasip oldu.

4- Bu sezon ilk kez tribünler tam doldu..5,6,7,8...devam edebilir örnekler...
 
Yayıncı kuruluşa da bir kaç sözüm var:

- Maç öncesi saygı duruşunun niye yapıldığını açıklayan bir bilirkişiniz yok muydu?

- Son aylarda beni epey rahatsız eden yanlış bir terim sizlerce de kullanılmaya başlandı; "scout" demek varken "squat" sözcüğü kullanılıyor yorumcularınız tarafından. Scout: Türkçe anlamı izci, gözlemcidir..dünya futbolunda "scouting" diye bir deyim var 30-35 yıldır, bize de son 10-12 yıldır ithal edildi. "Futbolcu avcısı" anlamı taşır ve doğrudur. Ama "squat" çömelmiş, diz çökme anlamına gelir ki, hiç alakası yoktur birbirleriyle. Okunuşları, doğru olanın "sıkaut" yanlış olanın ise "sıkıvuat" dır. Bu terimi yanlış "telaffuz" eden teknik direktörlere, kulüp başkanlarına, basın mensuplarına, üstelik halka maç satan profesyonellere duyurmak isterim..

-  TV'ler için reklam gelirlerinin ne kadar önemli olduğunu biliyorum. Ancak yılda zaten 2 bin lira aldığınız abonelerinizin futbol maçı seyretme hakkını maç yayını sürerken ekranı küçülterek reklam koyup, bir de alt yazı geçerek "gasp" edemezsiniz. Bu konularla da ilgilenmesi gereken "RTÜK" ne der acaba?