Prof. Dr. Sait Yılmaz
Prof. Dr. Sait Yılmaz - Yazar

Fuhuş (Paralı Seks)

Tarih boyunca fuhuş hep oldu. Bunun önde gelen nedenlerinden biri sahipsiz kadınların ekonomik şartları ve çalışma seçeneklerinin çok kısıtlı olmasıydı. 19. yüzyılda bile kadınların mülk edinme hakkı yoktu. Vasıfsız ve ağır işler hariç diğer işlerin çoğunda çalışamazlardı. Seçenekleri; hizmetçilik ya da çok az bir para için fabrikada çalışmaktı.

Kadın-erkek sayısındaki orantısızlık, seks işçiliğinin geliri yüksek bir endüstri sektörü olması da fuhuşu besleyen nedenlere ilave edilebilir. Ancak fuhuş, her zaman zorda kalındığı ya da karın doyurmak için yapılmadı. Günümüzün bazı eski assolist hanımları, 1990’lı yıllarda yüksek gelirlerine rağmen geceliği 30 bin dolara seks hizmeti vermeyi çok kârlı buluyorlardı.

Aşk ve seks birbirine ait şeyler ama fuhuşun yani paralı seksin aşk ile ilgisi yok. Bu makalede, İlk Çağ’dan günümüze, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti de dahil, fuhuşun dünü ve bugününe göz atarken, bu konuda bir sonuca varabilecek miyiz? Bunu ben de bilmiyorum ama en azından bu alandaki farkındalığa katkıda bulunacağız.

Fahişeler her yerde...

Arkeolojik bulgular seks endüstrisinin ilk kaynağının dinler olduğunu ve dinlerin koruması altında başladığını gösteriyor. Fahişelik ve fahişeler saygı duyulan bir kurumdu.

Antik Yunan’da ilk devlet genelevini Solon, M.Ö. 6. yüzyıl başlarında Atina’da kurmuş ve geliriyle fahişeler tanrıçasına bir tapınak yaptırmıştı. Büyük İskender’in seferlerine askerleri eğlendirmekle görevli çok sayıda fahişe eşlik eder, askerlerin cinsel ihtiyaçlarını karşılayıp, morallerini yükseltirdi.

Din ve randevu evleri arasındaki ilişki Roma döneminde de devam etti ve bin yılı aşkın bir süre böyle kaldı. Eski Roma’da fahişelik yaygın ve kabul gören bir meslekti. Örneğin Hz. İsa ile birlikte dolaşan kadınlar, sevgilisi (Maria Magdelana) dahil, fahişe idi ve onu finanse ediyorlardı.

Orta Çağ’da Kilise’nin gelir kaynağı olarak fuhuş..

Orta Çağ’a gelindiğinde hala gizli olan fuhuş Vatikan’a ulaşmıştı. Aziz Augustin şöyle demişti; “Fuhuş bir şekilde bitirildiği takdirde dünyaya şehvet hâkim olur.” Kilise, erkeklerin o dönemde çok yaygın olan homoseksüelliğe meyletmemesi için randevu evlerini bizzat işletmeye karar vermişti.

14. yüzyılda Fransa’da Avignon’da Avi adındaki kilise randevu evlerinde fahişeler günlerini hem dua ederek, hem de sadece Hıristiyan müşterilere hizmet vererek geçiriyorlardı. Fahişelerin kazançlarının yarısını manastıra vermesi gerekiyordu.

Ortaçağ’da İslam toplumlarında fuhuş kendine özgü formlarda ortaya çıkmaktadır. Bağdat örneğinde, kibar fahişe, “genellikle şarkıcı, yabancı olan, nüktedan, güzel, yetenekli ve vefasız” kadındı.

ABD’de kırmızı fenerli evler..

Randevu evleri, Amerika’da önce şehirlerin büyümesi ve gelişmesinde sonra Batıya doğru göç ve yerleşmede etkili oldu. 1807-1907 arasında Batıya göç eden yüz binlerce erkek; kovboy (inek çobanı), madenci ya da demiryolu işçisi olarak çalışmayı düşünüyordu.

Batıda pek çok şehir bir gecede ortaya çıktı ama yaşam koşulları çok ağırdı. Madenciler, akşamları işten çıktığında yanlarında getirdiği kırmızı fenerleri girişe astıklarından evler bir süre sonra ‘kırmızı fenerli’ ismini almışlardı.

Fuhuş, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başından itibaren Amerikan kültüründe önemli bir dönüşüm sağladı. Bu dönüşümde, randevu evlerine kabareler, konser salonları gibi başka eğlencelerin de eklemlenmesi etkili olmuştu. Louis Armstrong, caz müziğini Amerikan toplumuna genelevlerde sıra bekleyenleri eğlendirmek için şarkı söylerken tanıttı. Tango, Arjantin’in yoksul bölgelerinde yapılıyordu ama zengin sınıf bu dansla ilk kez genelevlerde tanıştı.

Osmanlı döneminde fuhuş merkezi İstanbul..

Osmanlı toplumunda kayıtlara geçmiş en eski fuhuş vakası, Kanuni’nin son yıllarına doğru, 1565’da Galata dışında Sultankır Mahallesi’nde  Giritli Nefise, Arap Fatı, Atlı Ases, Kamer, Balatlı Ayni ve Narin adlı fahişelerin basılıp hapse atılmalarıdır.

Fahişeler kendilerine özgü ilginç lakaplar veya memleketlerinin isimleri ile anılmaktaydılar; Lüferçiçeği Ümmügülsüm, Ayçiçeği Cemile, Çiçon Nefise, Uzun saçlı Emine, Kanlıcagülü Hafize, Akçelik Simid Hadice, Çukadar Karısı Fatma, Çalarsaat Emine, Rakı Mezesi Hanife, Tophaneli Ayşe, Yedidağ Çiçeği Nesibe bu dönemde İstanbul'da bulunan fahişelerden bazıları ve kullandıkları lakaplardı. Fuhuş yapanlar büyük oranda Müslüman kadınlardı.

Beyoğlu’nun ilk genelevleri, 1885’den sonra, Rum ve Ermeni kadınlar tarafından Yeniçarşı Caddesi ile Çiçekçi Sokağında açıldı. 1890-1900 yıllarında Asya Kıtası’nda  ruhsatsız ve kaçak genelevler, Üsküdar’ın bir mahallesi olan Bülbüldere’sinde yoğunlaşmaktadır.

Üsküdar’da genelevi sahibi olan meşhur Arab Saliha, fuhuş âleminin çok cüretkâr bir esir tüccarıydı. İstanbul’un köşe bucağından türlü hile ile kandırıp fuhuş girdabına sürüklediği kızlardan kimsesiz garipleri kendi evinde işletir, ailesi tarafından Bülbülderesi’nde izinin takip edilmesi ihtimali olanları evinde tutmaz, Bursa’ya, Balıkesir’e, İzmir’e ve hatta daha uzaklara Konya’ya, Kayseri’ye göndererek oradaki kırmızı fenerli ev sahiplerine yüksek ücretlerle devrederdi.

Türkiye Cumhuriyeti dönemi; Haraşo’dan Nataşa’ya..

1922’de, İstanbul’da 69 Rum, 194 Ermeni, 124 Musevi, 774 Türk vesikalı ve 1000 kadar vesikasız hayat kadını bulunmaktadır. 1930’da ise 1335’i Müslüman, 2512’si Hıristiyan olmak üzere 3847’e yükselmiştir. Bunlardan Müslüman olanlar ‘yoğurtçu’, Gayri Müslim olanlar ise ‘çamaşırcı’ diye kayıtlara geçmektedir.

Büyük bir metropol olan İstanbul kentinde artık gizli fuhuşa uygun bir ortam oluşmuştur. Bu ortamın oluşmasında fuhşun form değiştirmesi kadar, insan kaçakçılığı yolu ile ülkemize gelenlerin niteliği de etkili olmuştur.

Türkiye’ye insan kaçakçılığı kapsamında gelen ve cinsel sömürüye uğrayan göçmenlerin % 75,6’sı gönüllü, % 7,3’ü ikna edilerek, hile ile kandırılarak ya da çaresizliğinden yararlanılarak, % 17,1’i baskı, zor ve şiddet kullanılarak çalıştırılmıştır.

Sonuç..

Seks, normal koşullarda yabancılara korku ile yaklaşan insanın, bir yabancının cazibesine kapılmasını sağlayan mucizedir. Ne var ki, bugüne kadar, yaratmaya muktedir olduğu, sevgiye ve anlayışa dair güzelliklerin binde birini bile yaratamamıştır. Belki de toplumsal yaşamdaki değişimler, insanlara zamanla bu ihtiyacın giderilmesinde daha sağlıklı ve güvenilir bir ortam sağlayacaktır. Belki de sekse bakışımızı yeniden gözden geçirmeliyiz, aile kurumunu zedelemeden seks tabusunu yenmenin bir yolunu bulmalıyız.

Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;

Toplam 3846 defa okunmuştur.

Prof. Dr. Sait Yılmaz diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.