İsveç’te bir boşanma hikâyesi...
O gün işten erken çıkan Stefan, mutfakta yemek hazırlıyordu.
İkiz kızlar, salonda televizyon izliyordu.
Karin, o akşam biraz geç geldi eve.
Birlikte, güle, oynaya yemek yediler.
Çocuklar, ders çalışmak için odalarına çekildi.
Karin, kahve dolu fincanı uzatırken, tedirgin bir ifadeyle:
‘’Seninle önemli bir şey konuşmam gerekiyor, Stefan!’’ dedi.
Stefan, hafifçe yayıldığı koltuktan toparlandı, ‘’Tabii!’’ dedi,’’seni dinliyorum..‘’
Karin, sözlerini hiç kesintiye uğratmadan:
‘’ Senden ayrılmak istiyorum Stefan! Uzun süredir aramızdaki duygusal soğukluğun farkındasın, zaten!’’
Stefan, şaşkınlığını gizlemeye çalışarak, böylesi durumlarda sorulabilecek can alıcı soruyu sordu:
‘’ Yaşamında başka biri mi var?’’
Evet, Karin’in yaşamında başka biri vardı. Saklamaya gerek duymadı.Kim olduğunu söyledi.
Oturma salonunda kısa bir sessizlik oldu. Açık camından içeriye hafif bir esinti yayıldı.
Stefan, şakaklarında toplanan teri sildi. Uzun süredir sezinliyordu, ancak bu kadar çabuk biteceğini beklemiyordu. ’’Seni başkalarına yar etmem! Ya benim olacaksın, ya k ara toprağın... ’’ diyerek bağırıp çağırmadı; bıçağına, tabancasına sarılmadı..
Ellerini iki yana açarak:
’’Madem öyle, yapılacak bir şey yok!’’ dedi.
Gerisi, mal paylaşımıyla ilgili ayrıntıydı.
Daha fincanlarındaki kahveler soğumadan ayrılmaya karar vermişlerdi bile…
***
Karin’le aynı okulda görev yapıyorduk. Yıllar önce, kızlarımın da öğretmeni olmuştu. Anlattıklarını dinlerken, ’’Hemen o gece odaları ayırdınız mı?’’ diye sordum, meraklı şark kafasıyla. Doğrusu, böyle bir soru beklemiyordu:
’’Bunun ne önemi var?’’ dedi; ’’ bitti mi, bitiyor...’’
***
İkiz kızlar Karin’de kaldı.
Stefan, eşyalarını evden ayrıldı,yerini Bertil geldi.
Karin, 10 yaşına giren ikizlerin doğum gününe beni ve İsveç’te doğan kızlarımı da davet etti...
Artık Karin ve ve Bertil’e ait evin bahçesinde mevsimin ilk mangalını kuruldu.. ’’Mangal bizim işimiz’’ diyerek kolları sıvadığım sırada Stefan, kolunda genç bir kadınla bahçe kapısından içeri girdi.
Karin, ikizlerin duygusal bir boşluk yaşamalarını önlemek için Stefan’la yeni kadın arkadaşını da çağırmıştı.
Hepimiz uzun masanın iki yanına sıralandık.
Şampanyalar patlatıldı. Hep birlikte ’’Hurra! hurra!’(yaşa!) diye bağırarak ikizlerin sağlığına kadeh kaldırdık!
***
Karin ile Stefan, ikinci kadehlerini birbirlerinin mutluluğu için kaldırdılar.
Ben fark etmedim; Karin, etleri dağıtırken Stefan’ın tabağına biraz fazla koymuş. Bertil, yılışık bir gülümsemeyle espri yapmaya çalıştı:
"Karin, bakıyorum da, eski eşini hâlâ kolluyorsun!."
"Tabii kollarım, o çocuklarımın babası..."
Onları izlerken bir tuhaf oldum..Bana ne oluyorsa..Stefan’ın, kızlarının doğum gününe gelme gerekçesini anlayabiliyordum. Ancak, eski eşlerin, konukların önünde birbirlerine böyle davranmalarını kavrayamıyordum. Dalıp gittiğimi gören Karin, "Bir şey mi oldu?’’ diye sordu.
Toparlandım:
’’Yok bir şey!...’’ dedim.
O günkü doğum gününden biraz dalgın ayrıldım.
Yolda, küçük kızım fark etti,’’Senin bir şeye canın mı sıkıldı baba?’’
’’Yok bir şey!’’ diyerek geçiştirdim.
Toplumbilim (sosyoloji) okuyan büyük kızım, kafamdaki gel/gitlere başka bir bakış açısı getirdi::
’’ Ne güzel bir ilişki değil mi, baba? Boşanmışlar, ama dostlukları sürüyor. Birbirlerini düşman gibi görmüyorlar. Eve gidince bu konuyu Türkiye ile karşılaştırarak konuşalım mı?’’ ..
’’Olur kızım, konuşalım.’’ dedim...
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.