Sesi zor çıkıyor.. Kelimeleri kesik kesik.. Şu cümle dökülüyor kurumuş dudaklarından, “O’nu bana getir, son defa göreyim..” Yorgun kadın bir zamanların afet-i devran Neriman’ı, sizlerin bildiği adıyla Neriman Köksal.. Türk Sinemasının yarı vamp, yarı abla karakteri..
Son anlarını yaşayan bu muhteşem kadının ellerini tutan ve onu teselli etmeye çalışan diğer kadın ise sinemanın en güzel abilerinden Sadri Alışık’ın büyük aşkı,eşi Çolpan İlhan.. “Tamam, getireceğim onu sana, sen şimdi dinlen, yorma kendini..” diyor Çolpan hanım Neriman’a..
Kalkıyor yerinden, gözlerinden yaşlar süzülüyor. Hızlı adımlarla hastanenin girişindeki telefon kulübesine gidiyor, bir numara çeviriyor.. “Merhaba Ediz, ben Çolpan, Neriman’ın yanındayım. Durumu hiç iyi değil, son bir isteği var..” Telefonun ucundaki kişi, sinemanın abisi Ediz Hun.
Bir kaç saniye yutkunduktan sonra cevap veriyor “Anladım, şimdi gidip onu alacağım ve oraya getireceğim..” O.. Kim o? Ve afet-i devran Neriman için neden bu kadar önemli? O’da başka bir yıldız, başka bir yakışıklı.. ‘Vesikalı Yarim’in manav Halil’i ‘Ağaçlar ayakta ölür’ün Orhan’ı…
Ve Neriman Köksal’ın ‘Kimse Fatma gibi öpemez’ filminde birlikte rol aldığı İzzet’i (Günay).. Yani bu filmdeki Jale’nin, Fatma’ya (Girik) kaptırdığı aşkı avukat Kemal’i.. İşte bu filmle başladı Neriman’ın İzzet’e platonik aşkı.. Ve o aşk ölene kadar da sürdü..
İzzet, İpek hanımla evlendi. Neriman uzaktan seyretti.. Hep içine attı.. Ama herkes biliyordu bu ümitsiz aşkı.. Şimdi son isteği, o adamı bir kez daha görebilmek.. Ancak bu o kadar kolay değildi. Ediz, İzzet’i almaya gittiğinde İpek hanımda evdeydi.. ‘Hayır’ dedi yakışıklı jön.
Yazının devamı için lütfen tıklayınız
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.